Kemalizm ve ulus devletin sonu mu?
Asıl sıkıntı burada: Kemalizmin ve ulus devletin sonuna gelindi.. Kemalizm modernizm ve bilimle, çağdaşlık sloganları ile başladığı büyük yürüyüşünü yüzyılın sonunda gerici, muhafazakâr ve bilim dışı dogmalarla noktalıyor gibi sanki..
Laiklik mücadelesi, resmi ideolojiyi dinleştirmeye dönüştürülmek, ya da laikçiliğin bizzat kendisi dinleştirilmek istendi, takipçileri tarafından..
Şimdi 1940’ları düşünün.. Kemalizmi de, sadece Mustafa Kemal’in şahsı, fikirleri ile sınırlı olarak değil, darbelerle şekillenen, belli merkezlerin ürettiği bir siyasi ideoloji gibi düşünün..
Kemalizm konusunda yozlaşma daha işin başında başladı. Kemalist kadro, “tek adam” rejimi olan Monarşiyi yıkarken yerine yeni bir tek adam rejimi kurmaya kalktılar.. “Ulu Önder”in hangi rejimlerde varolduğunu ise siz bulun!
Bir imparatorluğun bakiyesinden bir ulus “yaratma”nın mümkün olmadığını bir asır sonra ancak şimdi yavaş yavaş anlamaya başladık. “On yılda onbeş milyon genç yaratmak her yaştan” sadece ham bir hayalmiş!
“Tek Adam” Cumhuriyeti! Kurulan böyle bir cumhuriyetti..
Tek Parti ile ne kadar demokrasi olabilirse, Türkiye o kadar demokrasiye yakındı..
Hem de ne tek parti: Açık oy ve gizli tasnif. Adaylar merkezden belirleniyor..
Yargı desen, “rejim sözkonusu olduğunda hukuk bir teferruattan ibaret.” Kanunun hukuka uygunluğunu bir kenara bırakın, kanuna göre değil, verdiği karar kanun sayılan bir yargıdan söz ediyoruz.. Savcısı yok yeri geldiğinde, temyizi de yok!
Türkiye’nin asıl sorunu, terör, irtica, yoksulluk filan değil. CHP, darbelerin gölgesinde şekillenen Kemalizm, Türkiye’yi Misak-ı Milli Sınırlarına hapsetmeyi, bununla yetinmeyi ön görüyordu.. Oysa Osmanlı bugün sınırları 110 ülkeyi kapsayan bir coğrafyaya sahipti.. Osmanlı sultanları, sadece Türklerin Hakanı değil, Arab’ın ve Arap olmayanların Padişahı, diğer halkların Sultanı, Müslümanların Halifesi, Doğu Roma’nın İmparatoru idi. Beğenin ya da beğenmeyin bu politik bir miras. Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir.. Ortak hafızamız ve ortak tecrübeler birikimimizdir.. Doğduğumuz ana babayı, toprağı, zamanı biz seçmesek de, bu verilerin bize yüklediği sorumluluklar vardır...
Hem, “Hilafet mana ve mefhum olarak cumhuriyet kavramında mündemiçtir” diyeceksiniz. “Büyük Millet Meclisi’nin şahsı manevisini”ni adres göstereceksiniz, hem de “Türkiye Türklerindir” deyip işin içinden sıyrılacaksınız.. Laiklik adına, dini baskı altına almaya çalışacaksınız..
Irmak şimdi kendi yatağına dönmektedir. Tarihin akışı kendi yatağını aramaktadır..
Bugün gelinen noktada Kemalizmin bütün değerleri dışladığı şikâyeti her kesimden gelmektedir. Sağ, sol, liberal, herkes bu görüşte birleşiyor. En son da Nilüfer Göle bu konuya vurgu yaptı..
Türkiye uluslararası bir güçtür.. Türk halkı kendinden ibaret bir halk değildir.. Tarihin ona yüklediği rol, misyon, sorumluluk, ne derseniz deyin çok farklıdır.. Türkiye’yi, Ermeni, Rum, İsrail karşısında aciz gibi göstermeye kimsenin hakkı yok.. Türkiye fındık faresinden korkan fil gibi gösterilemez!
Türk ulusçuluğunun temelinde din vardır. O da din-i mübin-i İslâm’dır.. Onun içindir ki bütün “anasır-ı İslâm” Türk kabul edilmiş, Arabı, Kürdü, Arnavudu azınlık sayılmamıştır.. Türk ulusçuluğunun üssül esası din olduğu için Hilafet, cumhuriyet ve Büyük Millet Meclisi’nin ruhunda temsil edilmiş ve Diyanet devlete bağlanmıştır..
Yani Türk devleti sadece bölgesel değil, evrensel bir misyona sahiptir..
Asıl sorun derin devletin, Ergenekonvari yapıların Türkiye’yi darbelerle köşeye sıkıştırarak, bu tarihi rolünü oynamasına imkan vermeyen şartlardan kaynaklanmaktadır.. Onun için ekonomik kriz ve işsizlik bir politika olarak bize dayatılmaktadır. Çünki bu halkı zabdetmenin başka bir yolu yoktur.
Bu hedefe ulaşmak için, darbeler, yoksulluk, cahillik, ahlaksızlık, tefrika bir siyasi enstrüman olarak kullanılmaya çalışılmaktadır.. Ulusçuluk, esasen “İslâm Ümmeti”ni bölmek için en etkin bir ideoloji olarak işlevsel bir rol üslenebilir diye o dönemde de tartışılmış.. Ermeni, Rum ve birçok etnik ayaklanma ya da etnik halklara karşı yıldırma, bastırma, caydırma, tenkil, tedip ve tehcir politikalarının arkasında da ulus devlet projeleri vardı! Batılılar bu konuda iki taraflı oynamış, tavşana kaç - tazıya tut demişler. Bizi bize kırdırarak, bizim kanlarımız ve gözyaşlarımız üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmeye çalışmışlardır. İşte Türk ve Kürt Ergenekonu böyle bir planının ürünü olarak önümüzde durmaktadır..
Bakın ulus devlet projesinin Pakistan ve Bengladeş’teki sonuçları ne olmuştur. Daha önce Pakistan ve Bangladeş tek devletti. Daha öncesi de hepsi Hindistan yurttaşı idi.. Hindistan ise, Kanuni zamanında bir Türk devleti idi. Babür Şah yönetiminde Müslüman bir devletti. İngilizler bölgeye geldikten sonra, son dönemde Hindistan Müslümanlarını Hindistan’dan ayırdılar.. Bir grub doğuda Bangladeş’e gitti, bir bölüm batıya, Pakistan’a gitti. Orta kesimde kalanlar Hindistan’da kaldılar. Müslümanlar 3’e bölündü.. Böylece Hindistan bir Müslüman devlet olmaktan çıktı ve Müslümanlar Hindistan’da azınlık oldu.. Pakistan’la Bangladeş başlangıçta birken daha sonra ayrıldı. Pakistan’la Hindistan arasında bir Keşmir sorunu icad edildi.. İki tane kendi başına ayakta durmaktan aciz, seküler, sorunlu, şeklen Müslüman devlet icad edildi..
Hindistan’ın nüfusu bugün 1.2 milyar, 1.5 milyarlık Çin’in yarısından daha az bir toprağa sahip.. Çin ve Hindistan’ın nüfusu nerede ise dünya nüfusunun yarısı ama iki ülkenin sahip olduğu topraklar 170 milyonluk Rusya’nın sahip olduğu toprağın yarısı kadar bile değil..
Pakistan ve Bangladeş’in ne durumda olduklarını biliyorsunuz. Ulus devletlermiş. Keşke sınırları kaldırıp, AB gibi, keşke yeniden Asya Birliğini oluştursalar. O zaman Müslümanlar, Hindistan’da %50’den fazla olmasalar da, en büyük birliği oluştururlar.. Ulus devlet adına, bütüne sahip olmak yerine parçaya razı ettiler ve onu da başımıza bela ettiler..
“Ulus devlet” projesini sadece Türkiye üzerinden düşünmeyin. Mesela Arap dünyasına bakın.. O zaman ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır..
Bugün aynı din, dil, tarih, coğrafya, kültüre sahip 23 Arap ülkesi var.. Kimi emirlik, kimi, şeyhlik, kimi krallık, kimi cumhuriyet.. Bir sürü ulus devletçik.. Bir AB de; Arap Birliği kurulsa. Ulus devletin boynumuza pranga gibi vurulan kalıplarını aşıp, AB 1 “Anadolu Birliği”, AB 2 “Arap Birliği”, AB 3 “Asya Birliği”.
Biliyorum Pakistan ulusalcıları benim bu fikrime karşı çıkacaklardır.. Cinnah, İkbal, Mevdudi diyeceklerdir.. Ben İkbali ve Mevdudi’yi seviyorum ama “Ölümsüz Müdafa”nın sahibi Ebul Kemal Azad diyorum!
Ayağıma pranga, koluma kelepçe, çevreme parmaklıklar, sırtımda kambur olan bir “ulusal engel” istemiyorum..
Mayınları temizleyelim. Mayınlarla kuşatılmış bir coğrafyada darbecilerin dipçikleri altında değil, Hz. Adem’in yurdunda, Hz. İbrahim’in doğduğu topraklarda, adalet, barış ve özgürlük içinde, farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşamak istiyorum, kardeş halklarla. “Bir ağaç gibi tek başına ve bir orman gibi kardeşçesine!”
Selâm ve dua ile..
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT