Kemalistlerin ve Özkökgillerin anlamadığı…
23 Temmuz seçim sonuçları, askeri girişimlerin meşruiyetten yoksun kalması, Çankaya'daki ilk tesettürlü first lady'in varlığını ülkenin yüzde 75'inin doğal karşılaması, AK Parti etrafında oluşan liberal ve demokrat seçmen ittifakı, 12 Eylül rejiminin ve anayasasının sonuna gelinmesi, AK Parti'nin git gide daha reformcu bir güzergâh izlemesi...
Tüm bunlar yeni dönemin anlamlı ve belirleyici işaretleridir…
Ve bunların hiç biri bir anda ortaya çıkmamıştır…
Toplumun değişmesi, bazen, fay hatlarındaki gerilim birikimine benzer. Enerji birikir ve bir anda boşalır. Boşalma anı, değişimin kendisi bize empoze ettiği andır. Toplumsal hayatta bir dönemi diğerinden ayıran, işte söz konusu depremler, yani “değişim dalgaları”dır.
Nitekim 1980'ler ve 1990'lar birbirlerinden farklı nitelikler taşımışlardır.
1980'lere baktığımız zaman bireycilik şemsiyesini, 1990'lara baktığımız zaman bireyi hak ve özgürlükleri açısından kültürel yönleriyle yeniden tanımlayan kimlikler şemsiyesini görürüz.
2000'li yıllarda ise ülke yeni toplumsal bir dalgaya tanıklık etmiştir…
Bu, ana hatlarıyla bir “şahıslaşma” dalgasıdır.
Yeni dalga, 1980'li yıllara hâkim olan “bireycilik” dalgasından oldukça farklıdır. Yeni iklim kimlikler ile bireylerin ve bireyleşmenin yan yana yaşadığı, ama daha çok iç içe geçtiği ve birbirini imha etmeden etkilediği bir yapıya işaret etmektedir. Bu yapı doğal olarak ciddi bir değişim dalgasının varlığını ortaya koymakta, gerek İslami kesimde gerek laik kesimde köklü bir sorgulama, hatta dönüşme süreci yaşandığını göstermektedir.
Dalga, 2000'li yılların başlarında sessiz ve tazeydi.
Bugün ise devasa ve belirleyicidir.
23 Temmuz 2007 seçimleri bu dalganın hem bir kanıtı hem bir sonucudur.
Peki, bu sonuç ve bu kanıt, yani “değişim süreci” bize ne anlatıyor?
Şunları:
1. 1997'de açılan sayfa toplumun merkezi ile çevresi arasındaki mesafelerin azalmasından üreyen bir kriz dönemiydi. Bugün bu kriz önemli ölçüde geride bırakılmış ve çatışma yerine entegrasyon sayfası açılmıştır. Ancak bu entegrasyon bir benzeşme mekanizması üzerine kurulu değildir. Parçalı ve iniş çıkışlı yaşanmakta, en önemlisi gerek bireylerin gerek kesimlerin fayda, tutum, beklenti ve eylem açısından “çoğullaştığı” bir yapı üzerinden gerçekleşmektedir…
Son dönemde toplumun kutuplaşmaya direnmesi, temel olarak bu gelişmede yatmaktadır…
2. Bu değişim sürecini iç dinamikler açısından besleyen çatışmalar ve çatışma dönemi olmuştur. Çatışmalar sırasında toplumsal, kültürel ve siyasi karşılaşmalar, etkileşimler ve deneyimler yaşanmıştır. Değişim dinamikleri açısından belirleyici olan husus, aktörlerin ötekine bakışlarının kendilerine bakışlardan hareketle değişmesidir, yani kendilerine bakışın farklılaşmasıdır. Dolayısıyla değişimde söz konusu olan siyasi bir uzlaşmadan çok, toplumsal bir iç içe geçiş ve buradan kaynaklanan uzlaşmadır.
Son dönemi belirleyen, Gül'e destek olan, tesettürü toplumsal açıdan normalleştiren demokrat ittifak bu gelişmenin bir sonucudur…
3. Değişim süreci, temel olarak toplumun orta kademelerinden doğmuş, bu kademeler tarafından üretilmiş ve sürüklenmiştir. Böyle olduğu oranda, değişim süreci tersten çalışmakta, siyasi tutum ve beklenti açısından bu orta sınıfı yeniden oluşturan unsurlar içermektedir. Nitekim laik kesim ve İslami kesimin önemli bir çoğunluğu demokrasiye, özgürlüğe, haklara bakış açısından birbirine yaklaşmaktadır. Her iki kesimde değişime direnç içinde olan ya da “tersten değişme” yaşayan kutuplar ise zihniyet açısından birbirine benzemeye yüz tutmaktadır.
Kemalistlerin ve Özkökgillerin anlamadığı da işte budur…
Yeni Şafak Gazetesi
YAZIYA YORUM KAT