Kemalistlerin laiklik oyunu
Anayasa Mahkemesi'nin anayasa değişikliği ve AK Parti kapatma davalarına ilişkin gerekçeli kararları açıklandı. Gerekçelerin ciddiye alınır tarafları yok. Profesör Ergün Özbudun'un açıkça ifade ettiği gibi, 'minareyi çalan kılıfını hazırlamış'.
Kıyafet serbestliğinin 'laiklik ilkesine aykırı' olduğunu iddia eden bir gerekçelendirme inandırıcı olmamakla kalmıyor, demokratik rejimi de tehdit eden bir mantık yürütmesi sergiliyor. Her iki gerekçeli kararın ortak paydası 'demokrasinin laikiği tehdit ettiği' saptamasıdır. Bu mantık, 'özgürlük laikliğe aykırıdır, dolayısıyla özgürlüğe izin verilemez' noktasına götürür anayasa heyetini, ki götürmektedir de.
Aslında, laiklik adına demokrasinin ortadan kaldırılmasına cevaz veren bilinçli bir saptırma karşısındayız.
Geniş kitlelerin laiklikle ilgili sorunları varmış gibi göstermek son derece zekice kurgulanan bir oyun. Kemalist-laikçiler bu şekilde toplumun büyük çoğunluğunu 'rejimin gayrimeşru unsurları' ilan ederek onları dışlamaya ve böylece de 'meşru' aktör olarak merkezde sadece kendileri kalmaya çalışıyor.
Gerekçeli kararlar laikliğin demokrasiyi zedelemek, işlemez hale getirmek için kullanılmasının son örnekleri. Çünkü demokrasi, iktidarı ve kaynakları 'yeniden dağıtıyor'; Kemalistlerden alıp muhafazakâr/demokrat 'çevre'ye veriyor. Dolayısıyla Kemalist-laikçiler, kendi iktidarlarını ve imtiyazlarını erozyona uğratan demokrasiden rahatsızlar. Bu yüzden demokrasiyi aşındırmak için laikliği kullanıyorlar.
Kavga laiklik üzerine değil aslında demokrasi kavgası. 'Merkez'in iktidar ve kaynaklarına kitlelerin ulaşması için demokrasi bir imkân. Kitleleri bu imkândan mahrum etmenin, dışarıda tutmanın yolu da 'dışlayıcı bir laiklik' anlayışı, yani laiklik bir blokaj; Kemalist elitlerin, kitleleri merkezin nimetlerinden dışlamanın aracı. Bu, üstelik, daha yeni keşfedilen bir araç da değil. Çok uzun zamandır etkin bir şekilde uygulanıyor.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 1925'te İnönü hükümeti tarafından kapatıldığında partinin programında yer alan bir madde gerekçe gösterilmişti. O maddede Terakkiperver Parti, 'itikad-ı diniyyeye saygılıyız' diyordu. Ne vardı bunda? Laikliğe aykırı mıydı? Tabii ki hayır. Üstelik 1925'te daha laiklik ilkesi anayasal bir madde de olmamıştı. Daha da önemlisi Terakkiperver'i bu gerekçeyle kapatan devletin anayasasında 'devletin dini İslamdır' yazıyordu.
Anayasada bu yazarken bir siyasî parti, programında 'işte bu resmî dine saygılıyız' dediği için kapatlıyor... Komedi, değil mi?
Dolayısıyla mesele laiklik değildi; o zaman da değildi, şimdi de değil. Laiklik geniş kesimleri sistemden dışlamanın basit bir söylemsel, siyasal ve legal aracı olarak kullanıldı. Şimdi de laikliği geniş toplumsal kesimleri dışlamak, sistem içinde gayrimeşru ilan etmek için kullanıyor Anayasa Mahkemesi.
Üniversitelerde başörtüsü yasağının kalkması gerektiğini söyleyen toplumun % 75'i, bu yönde anayasa değişikliği için oy veren CHP dışındaki tüm siyasî partiler ve AK Parti'ye oy veren % 47'lik kitle teker teker ve topluca 'laiklik' karşıtı ilan edilmek suretiyle 'gayrimeşru' olarak nitelenmeye çalışılıyor. Böylesi bir 'paketleme' yaparak 'laiklik karşıtlığı sabit' olan halkı yönetme hakkından da mahrum edeceklerini düşünüyorlar. Hesap bu.
Halka 'laik rejimi güvenemeyeceklerse' ne yapacaklar? Ee, bu durumda kendileri yönetecek elbette! Kemalist elitlerin yönetim hakkını adeta 'ebedileştiren' basit bir mantık bu. Kemalistlere tavsiyem, laikliği muhafazakâr/demokrat çevrelerle siyasî kavgalarında bir kalkan olarak kullanmaktan vazgeçmeleri. Toplumun laiklikle sorunu yok, laikliği bahane edip demokrasiyi yok etme çabası da beyhude.
Anayasa Mahekemesi üyeleri de toplumun çok büyük kesimleri de biliyor ki sorun laiklik değil; muhafazakâr/demokrat kesimlerin siyasette, iş dünyasında ve akademyadaki önleyemedikleri yükselişleri.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT