Kemalistlerin Cuma tatili konusunda derin tutarsızlığı...
Mustafa Armağan, Cumhuriyet'in ilk yıllarında Mustafa Kemal'in cuma gününün resmi tatil olması konusundaki görüşlerinden hareketle ortaya çıkan büyük tenakuza dikkat çekiyor.
Mustafa Armağan / Yeni Akit
M. Kemal, Kemalistleri ‘Cuma tatili Şeriatın emridir’ diye tokatlamış
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Cuma hutbesinde “Çalışanlarımızın ve öğrenci kardeşlerimizin Cuma namazını eda edebilmelerine yardımcı olalım. İş yerlerimizdeki mesai saatlerini, okullarımızdaki ders programlarını Cuma namazının vaktine göre düzenleyelim” demesi acımasızca hücumlara uğradı. Zannedersiniz ki, Haçlı ordusu sınırlarımızdan içeri girecek. Ülkenin din işlerini üstlenen kurumun bundan daha makul bir talebi olamazdı halbuki.
Buradan ‘Diyanet Cuma günlerini tatil yapmak istiyor’ teranesine sığınanı mı ararsınız, ‘laiklik elden gidiyor, irtica hortluyor’ diye ağzından köpükler saçanı mı!
Bu ne arsızlıktır! Tatil günü Hristiyan’ın Pazar günü olunca ağzınız kulaklarınıza varıyor, Yahudi’nin Cumartesi günü tatil yapılınca düğün dernek ama Müslümanın Cuma gününün tatil yapılması iması dahi birilerini kudurtmaya yetiyor.
Pazar günü tatil olmaktan çıkarılırsa Hıristiyanlar tepkide bulunduğunda ne diyeceksiniz? diye hamakatin zirvesine çıkan bir akıl fukarasına “Sen 200 bin Hristiyan’ın derdine düşüyorsun da, 85 milyon Müslümanın hakkı neden zerrece umurunda değil?” diye sormak en tabii hakkımızdır.
Hak ise o da hak, bu da. İyi de sen neden oradasın da burada değilsin? diye sormak boynumuzun borcudur.
Bu ülkede beş on bin Yahudi’nin, birkaç yüz bin Hristiyan’ın hakkı kadar on milyonlarca Müslümanın hakkı ile ilgilenmek neden laikliğin dibine kibrit suyu dökmek olsun? Diyanet’in niyeti bu da değil üstelik. İşverenlerden Cuma saatinde esneklik istiyor, o kadar. Bunu da isteyemeyecekse Diyanet İşleri Başkanlığı’nın işi ne?
İşte bu infialler içerisindeyken Akit TV’den sevgili Muharrem Coşkun’un tviti yetişti imdadıma. Tvitte Mustafa Kemal Paşa’nın Cumhuriyetten 6 ay önce, Adana’da esnafla konuşurken dile getirdiği Cuma gününün hafta tatili yapılmasına dair ilginç yorum ve o tarihte bu fikre karşı çıkanlara infiali dile getiriliyordu.
Ben daima belgenin orijinaline gitmeyi tercih ettiğim için M. Kemal Paşa’nın 16 Mart günü yaptığı konuşmanın Hakimiyet-i Milliye gazetesinin 21 Mart 1923 günü yayınlanan haline ulaştım. Orada Cuma tatiline karşı çıkanlara şöyle cevap veriyordu:
“Cuma günlerini teneffüs ve tatil günü yapmakla çok makul bir iş yapmış oldunuz. Bu haftada bir günlük tatil hem sıhhatiniz için, hem de din icabı olarak lüzumludur. Biliyorsunuz ki Şeriatta Cuma namazından maksat, herkesin dükkânlarını kapatarak, işlerini bırakarak bir arada toplanmaları ve İslamların umuma ait meseleler hakkında dertleşmeleriydi. Cuma günü tatil yapmak Şeriatın da emri icabıdır. (…) Size hangi bir zatın, meb‘us olsun, ben olayım, hacı olsun, hoca olsun ‘Bu yapılan şey mugayir-i dindir (dine aykırıdır)’ demesi kadar küstahlık, dinsizlik, imansızlık olamaz. (…) Hafta tatili dine mugayirdir gibi, hayırlı ve akla, dine muvafık meseleler hakkında, sizi iğfal ve idlâle (aldatıp kandırmaya) çalışan habislere iltifat etmeyin.”
Neymiş?
1) Cuma tatili Şeriatın emriymiş,
2) Cumayı tatil yapmaya karşı çıkanlar küstah, dinsiz ve imansızmış!
3) Cumayı hafta tatili yapmaya dine aykırıdır diye karşı çıkanlar din adamı da olsalar habis tiplermiş!
Kim diyor bunu? Mustafa Kemal Paşa. Ünlü Balıkesir Hutbesinden 5 hafta sonra hem de.
Anlaşılan o zaman Adana’daki din adamlarından bazıları ‘İslam’da hafta tatili yoktur, Cuma günleri tatil yapmayın’ demiştir, Paşa da onlara cevap vermektedir. Neticede bu bir Cuma ve Şeriat savunmasıdır ve Cuma gününün tatil edilmesine kim karşı çıkmışsa –bugünküler dahil- ona devletin tepesinden verilmiş susturucu bir cevaptır.
Öte yandan; Mustafa Kemal Paşa’nın aynı Adana konuşmasında sarf ettiği aşağıdaki sözleri, 1 Kasım 1937’de TBMM’yi açış konuşmasında söylediği “Bu (CHP’nin) prensipleri gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla bir tutmamalıdır” cümlesiyle beraber düşündüğümüzde İnkılap tarihçilerinin işlerini güçlerini bırakıp üzerinde kafa patlatmaları gereken bir Gordion düğümü karşısında bulunduğumuzu kabulden başka çare kalmaz:
“Hangi şey ki akla, mantığa, menfaat-i âmmeye muvafıktır (halkın çıkarına uygundur); biliniz ki o bizim dinimize de muvafıktır. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslâm’ın menfaatine muvafıksa kimseye sormayın, o şey dinîdir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın tetabuk ettiği bir din olmasaydı ekmel (en yetkin) olmazdı, âhir din olmazdı.”
Attila İlhan gibi sorup bırakalım o halde:
Hangi Atatürk’tür bu sözleri söyleyen?
HABERE YORUM KAT