Kemalistler, Atatürk'ün özel hayatını "silmek" için çok uğraştılar!
Engin Ardıç, sol-Kemalistlerin Mustafa Kemal'in özel hayatı söz konusu olduğunda resmi tarihin tümünde olduğu gibi nasıl "kurgu" yoluna gittiklerini irdeliyor.
Engin Ardıç / Sabah
Kutlu ana
Atatürk'ün annesiyle arası çok açıktı.
Zübeyde Hanım, Ali Rıza Efendi'nin ölümünden sonra Ragıp Bey'le evlenmiş, bu Atatürk'ün çocuk ruhunda fırtınalar yaratmıştı.
Aynı şey benim de başıma gelseydi ben de farklı davranmazdım.
Annesini hiç affetmedi.
Evi terk etti, Selanik'ten Manastır'a yatılı askeri okula gitti, oradan da İstanbul'a, Harbiye'ye.
Dünya Savaşı'ndan döndüğünde annesinin Akaretler'deki evine indi ama fazla kalmadı. Oradan bir arkadaşının evine, oradan Pera Palas oteline, oradan da Şişli'deki ünlü eve...
Zübeyde Hanım, İzmir'in kurtarılışından sonra oraya taşındı. Atatürk annesini Ankara'ya, yanına almadı.
1923 yılının başında da vefat etti. Cumhuriyeti göremedi.
Atatürk cenazeye gitmedi, yaverini gönderdi.
***
Kemalistler, Atatürk'ün özel hayatını "silmek" için çok uğraştılar.
Örneğin, bir üvey babası ve üvey kardeşleri olduğunu unutturmak istediler.
Bu, Zübeyde Hanım'a ve oğluna zarar mı verecekti?
Hayır, Atatürk'ün "insan" yanını gösterecekti.
Ama dertleri onu bir insan değil, bir "ilah" gibi göstermekti tabii.
Bir ilahın özel hayatı, tutkuları, sorunları, iyi günleri, kötü günleri olamazdı.
Bu program dahilinde Zübeyde Hanım'a çok özel bir yer ayırdılar.
Eh, oğlu ilah olursa kendisi de "ilahe" olurdu.
Zübeyde Hanım'dan "bir çeşit Meryem Ana" yaratmak istediler.
Kutlu doğum!
Bazı hokkabazlar bu işte o kadar ileri gittiler ki, doğumun tiyatrosunu yaptılar, Zübeyde Hanım'ın bacaklarının arasından çıkardıkları bir plastik bebeği tutup seyirciye gösterdiler ve alkış beklediler... Oyuncak bebek İngiltere'den alınmıştı...
Bundan utanmadılar.
Atatürk'ün üvey babasını, ünlü Fikriye Hanım'ın amcası Ragıp Bey'i çok sonradan duyduk.
Şimdi de birtakım manyaklar onun sirozdan ölmediğini, "öldürüldüğünü" öne sürebiliyorlar.
***
Zübeyde Hanım'ın vefatının yüzüncü yıldönümü.
Mevlit okutuluyor. Elbette okutulacaktır, elbette hayırla anılacaktır. Muhterem bir kadındı.
Ama ölçüyü kaçırmadan!
Zübeyde Hanım bir "melaike" değildir.
Oğlunun üzerinde olumlu ya da olumsuz ne gibi etkileri olduğunu, onu nasıl yetiştirdiğini, daha doğrusu yetiştirmek için onu ne kadar görebildiğini merak ederiz.
Bunlar yazılmıyor, çünkü bilinmiyor.
Çünkü Atatürk'e yaptıkları gibi annesini de "putlaştırmak" işlerine geliyor.
1934 yılına yetişebilseydi hangi soyadını alacaktı acaba?
Herhalde "Atatürk" değil.
Makbule Hanım "Atadan" olduğuna göre Zübeyde Hanım'a da "Atadoğuran" soyadı mı verilecekti?
***
Necati, bana hakaret etmek için bu yazının neresinden tutacaksın, merak ediyorum.
HABERE YORUM KAT