Kediler Cehennemi
Halk ve halkın gerçek temsilcileri 30 Mart’ta gerçekleştirilen mahalli seçimleri kaybetti. Seçimleri kim kazandı peki? Şahin Alpay ve Cengiz Çandar gibi daha birçok demokrat analistin ifadesiyle “Erdoğan ve kliği” kazandı. AK Parti’nin temsil ettiği ‘muhafazakâr demokrasi’ veya ona isnat edilen ve iflasa sürüklenmesi için avuç ovuşturulan ‘Siyasal İslam’ değil de ‘Erdoğan ve kliği’ kazanmış!
Siyasi-sosyal manzaranın mahiyetini kavramak için şu sorunun cevabını derhal netleştirmeliyiz: Türkiye halkının hayatını karartmak ve giderek daha despotik bir rejim kurma yolunda adım adım ilerlediği iddia edilen ‘Erdoğan ve kliği’ halka karşı kimin sayesinde kazandı? Halkın iktidarını engellemek için TSK’yı, TÜSİAD’ı, TUSKON’u, Beşli Çete’yi mi arkasına aldı? Yüksek Yargı’yı, akademik kadroları, merkez medyayı, aydın ve sanatçıları mı yedeğine kattı? Yoksa AB, ABD, IMF, NATO’nun desteğiyle mi iktidar olmaya devam ediyor?
Makarna Yiyen Kediler
Hayır, bu iddiaların hiç birini Erdoğan’ın en fanatik muhalifi, en çılgın düşmanı bile dillendiremiyor. Meğer Başbakan Erdoğan’ın seçim başarısı şurada saklıymış: “Trafoya kaçıp elektrikleri kestiren ve böylece birçok bölgeyi karanlığa gömüp seçimleri şaibeli bir biçimde muhaliflerin aleyhine sonuçlandıran kedi bundan sorumluymuş”.
Türkiye’de Kemalistler kadar Kemalistlerin kötü birer kopyası olan sol/sosyalistler ve liberaller de sonuçları izah sadedinde ille de içinde ‘kedi’ geçen analizler yapmaya mecbur hissettiler kendilerini. Makarna-kömür meselinde olduğu gibi her daim gerçekçi olan, istatistiki verileri esas alan, sosyoloji ve psikolojin imkânlarıyla siyasal okumalar yapan laik-seküler iktidar sınıfı ve şikeli muhalifleri yine gerçekçi davrandılar: O kedi olmasaydı, elektrikler kesilmeseydi var ya!
Gezi Ayaklanması’nda mücessemleşen halkın gerçek temsilcileri 30 Mart’ta ne kadar seçmenin teveccühüne mazhar oldu acaba? Mesela Gezi Ruhu’nu temsil eden TKP, ÖDP, EMEP, İP, SDP, HDP gibi hem solcu hem de ulusalcı (ulusolcu) hem proletarya hem de TÜSİAD sermayesinin medarı iftiharı, hem militarizm-faşizm karşıtı hem de Kemalizm ve Baas rejimiyle kucak kucağa oturanlar uğruna ‘bedel’ ödedikleri halktan nasıl bir desteğe sahipler? Rakamları merak edenler baksın ama yerlerde sürünmekten beterler.
“Geliyoruz, yıkacağız, hesap soracağız, iktidarımızı kuracağız” klişe söylemleri basit birer propagandadan ibaret olanlar hiçbir şekilde özeleştiri, muhasebe ve özre yanaşmıyor. Tersine reddedilmekten mülhem küstahlık, kendini beğenmişlikteki inat, halkı satılık ve aldatılmaya teşne bir meta gibi yaftalama vb. çirkinlikleri adeta bir karakter gibi kişiliklerine, örgütlülüklerine kazımışlar.
İbret alıp biraz terbiyeli ve mütevazi olmak mı, ne gezer? Tersine Gezi Ruhu ve aktörleri, sandığın dibinde debelendikçe gayrı meşru söylem, eylem ve ilişkiler ağına daha bir sarılıyorlar. Dün Kemalizmin yedeğinde 28 Şubatve 27 Nisan süreçlerinde taşeronluk üstlenenler 17 Aralık’la beraber Fethullah Gülen’in Fedaileri tarafından başlatılan yeni tip darbe sürecinden kendilerine de bir pay düşer diye hayaller kurma takıntısından kurtulamıyorlar. Bizim yapabileceğimiz bir şey yok çünkü problem artık klinik vakaya dönüşmüş durumda
Nankör Kedi, Kahraman Femen
Gezi ve 17 Aralık’la birlikte yeniden hormonla büyütülen devrim hayalleri 30 Martla birlikte sandıkta hızla çöktü. YSK’dan sandıkların yeniden sayılmasını isteyerek bir müddet daha ümitleri ayakta tutmak istiyorlar.
Tam bu süreçte sık sık atıf yaptıkları hatta Türkiye’deki eylemleriyle de gönendikleri Ukrayna merkezli Femen grubunun iki üyesi İstanbul Üsküdar’da Başbakan Erdoğan’ın oy kullanması beklenen okulda bir protesto yaptı. Femen protesto’dan daha çok “profesyonel teşhircilik” merkezi olarak iş görüyor. Bu sebeple de Türkiye’deki din-ahlak düşmanı çevreler tarafından çok seviliyor.
Siyasal iklim, toplumun Başbakan Erdoğan’a ve AK Parti’ye seçimlerde ne oranda destek verdiği üzerinden değerlendirmemek ve değerlendirtmemek üzerine inşa edilmişti. AK Parti’ye oy vermeyenler asıl ve belirleyiciydi, verenlerse teferruat ve edilgindi. Bu perspektif ne yazık ki sadece bürokratik oligarşinin bildik devlet merkezli aklıyla sınırlı değildi.
Bütün bir toplumu ezmeyi teamül haline getirmiş bu laik-seküler iktidar sınıflarının kaygısına, endişeli modernlere, makbul vatandaşlara endekslenmiş hatta lojistik ve stratejik destek vermekte yarışmış son bir halka daha eklemlenmişti.
Nihayet 30 Mart şudur: Fethullah Gülen’in Fedaileri yedekledikleri liberallerle, Mustafa Kemal’in Askerleri de kuyruklarına taktıkları sol-sosyalistlerle sandıklar âleminde Kediler Cehennemine düşmüştür. Bilim-kurgu gibidir ama şaka değildir. Maymunlar Cehennemi’ne benzemektedir ama ironi yapanların kurdukları ahlaksız ve zalimce tuzakları saklayamayacakları kadar da gerçektir.
YAZIYA YORUM KAT