1. YAZARLAR

  2. Etyen Mahçupyan

  3. Kayıplarımız ve kayıpları
Etyen Mahçupyan

Etyen Mahçupyan

Yazarın Tüm Yazıları >

Kayıplarımız ve kayıpları

02 Ekim 2009 Cuma 17:24A+A-

Bu hafta iki insan kaybettik... Biri tanınmıştı, diğeri tanınmamış. Biri yaşlıcaydı, diğeri genç. Yaşlı olanı yavaş yavaş öldürdüler, diğerini bir seferde havaya uçurdular. Abdülmelik Fırat ile Ceylan Önkol’un ölümleri ‘Kürt meselesi’ denen devlet eziyetini ve buna rıza gösteren ‘Türk kimliği’ utancını yeterince anlatıyor.

Abdülmelik Bey’i ilk kez yaklaşık on beş yıl kadar önce Yeni Demokrasi Hareketi’ne ziyareti sırasında tanımıştım. Karşımızda tevazuu benliğine yedirmiş bir bilge vardı. O sıralarda bir cumhurbaşkanı seçimi gündemdeydi ve sohbet bittiğinde Cem Boyner “Benim cumhurbaşkanı adayım Abdülmelik Bey” demişti. Türkiye henüz o kadar olgun değil. Belki hiçbir zaman da olmayacak. Abdülmelik Fırat’ın hayat hikâyesi, Türkiye’nin olgunlaşmayı hazmedemeyen bir çiğlikte nasıl ısrar ettiğini ortaya koyuyor.

Bu çiğlik Kürtlere her dokunduğunda can yakıyor... Henüz on dört yaşındaki Ceylan Önkol da anlaşılan bir ordu mensubunun gönderdiği havan mermisi ile paramparça edildi. Bu bir kaza mıydı bilemiyoruz. Birinin eli yanlışlıkla tetiğe gitmiş olabilir. Ama kaza olmayan bir tarafı var... O tetiği çekenin gözü muhtemelen Ceylan’ın üzerindeydi. Onu zaten kafasında öldürmüş ve öldürmekteydi...

Bu hafta iki insan kaybettik. Abdülmelik Fırat köktü... Ceylan Önkol çiçek...

***


Doğan Grubu’nun
aldığı mali ceza farklı cenahlardan da kuşku ve itirazlarla karşılaştı. Ama hiçbirinde doyurucu bir argüman yok. Bu cezanın niçin olmaması gerektiği söylenmiyor ama olmasına karşı çıkılıyor. Dendiğine göre ceza ‘siyasi’ imiş... Peki ceza verilmeseydi, bu ‘siyasi’ olmayacak mıydı? Öte yandan cezanın ‘siyasi’ olduğunu söyleyenler, asıl kendilerinin siyaset yapmaya çalıştıklarının görülmeyeceğini mi sanıyorlar?

Bu konuda ilginç çıkışlardan birini Ali Bulaç yaptı ve o da söz konusu cezanın ‘siyasi’ olduğunu yazdı. Zaman gazetesindeki makalenin girişi Doğan medyasının ‘günahlarına’, yani kasıtlı siyasi tutumuna ayrılmıştı. Bulaç’a göre Doğan gazeteciliği dinî hayata karşı saldırgan, ahlaka duyarsız ve eşitsizliği pekiştiren bir merkeziyetçilikten yanaydı. Belki de bu doğru tesbitlerin sıralanma nedeni, Bulaç’ın daha sonraki söyleyeceklerini daha itibarlı hale getirmek istemesiydi. Çünkü gerçekten de böylece Bulaç’ın Doğan Grubu’nu kollayan yorumu daha ‘nesnel’ bir görünüm almaktaydı.

Nitekim “biz hakkı savunmalıyız” diyen Bulaç üç noktanın zihnini kurcaladığını vurgulamaktaydı: “Neden daha önce üzerine gidilmedi?”, “Aynı mevzuata göre vergi kaçırması mümkün olan benzer kuruluşlar niçin araştırılmıyor?” ve “Rekor düzeyde ceza.. hizaya getirmeye matuf gözüküyor”.

Açıkça söylemek gerekirse bu üç nokta da yeterince temelsiz itirazlar. Acaba bir vergi cezasını kesmenin ‘doğru’ zamanı mı var? Yoksa AKP hükümetinin iktidara gelir gelmez bu cezayı kesmesi mi gerekirdi? Bu tür bir tasarrufun açıkça siyasi olacağı açık değil mi? Bir cezanın siyaseten verilmemesini savunanların ‘başka bir zaman’ önermeleri sizce ne kadar masum olabilir? İkinci olarak, başka kuruluşlarla ilgili araştırma yapılmadığı nasıl bu kadar emin bir şekilde söylenebiliyor, anlamak güç. İş hayatı deneyimi olan herkes bu araştırmaların rutin bir biçimde ve herkese ‘dokunarak’ yapıldığını bilir. Ola ki bazı şirketler siyasilere özel yakınlıkları nedeniyle bunlardan muaf olsunlar, o zaman bunların hangi şirketler olduğunu söylemek, bunları ortaya çıkarmak gazetecilik görevi değil mi? Görevini yapmayıp, başka ‘olası’ dolayısıyla hayali suçlulara işaret ederek, yakalanmış bir suçlunun suçunu hafifletmek isteğinin açıklaması ne olabilir? Üçüncüsü, cezanın miktarının yasa ile saptanmış olduğu hâlâ idrak edilmedi mi acaba? Ceza kaçırılan verginin belirli bir oranı. Eğer çok vergi kaçırırsan, doğal olarak ceza da büyük olur.

Bulaç olması gereken babında da ‘sistemin adil hale getirilmesinden’ söz ediyor. Doğru... Ancak sistem yeterince adil olana kadar Doğan Grubu’na ceza verilmemeli mi demek istiyor, yoksa Doğan Grubu’na verilen cezanın sistemin adil hale getirilmesini engelleyeceğini mi düşünüyor pek belli değil.

Kısacası bu cezanın olmamasına yönelik değerlendirmelerin temeli çok kaygan. Bu değerlendirmeler tümüyle siyasi... “Ali Bulaç gibi birinin Doğan Grubu’na nasıl bir yakınlığı olabilir, niçin siyaseten böylesine karşı olduğu bir grubu siyaseten korusun?” diyorsanız son derece haklısınız. Cevap için yine Bulaç’ın yazısına gitmemiz lazım: Doğan medyasına ‘özel işlem’ yapıldığını düşünen Bulaç, birinci sebep olarak “Türkiye’de küresel bir proje uygulanıyor... Doğan medyası bu değişime kısmen direniyor” demekte. Söz konusu projenin Türkiye’yi dünyaya entegre edeceği açık. Acaba diyorum, Bulaç da bu projeye bir miktar karşı da, medyada denge olsun diye Doğan Grubu’nu kollamaya mı çalışıyor? Yani ortada bir adalet arayışından ziyade ‘siyasi’ bir konumlanma mı var?

***


Financial Times
gazetesi de bu cezanın Türkiye’de “Rusya mı oluyoruz” sorularına yol açtığını yazdı. Meğerse insanlar basın özgürlüğü konusunda korkulara kapılmışlar... Sayın muhabir buraya geldiğinde kimlerle konuşmuş dersiniz?

***


Cezanın
ise eski korkutuculuğu pek kalmamış gözüküyor. Zaten bu tür cezalarda Maliye uzlaşma kapısını sonuna kadar açık tutuyor ve haklı itirazlar hemen her zaman sonuç getiriyor. Ayrıca uzlaşmaların zaman içinde dökümü ile karşılaştığınızda ceza rakamlarının pek işlevsel olmadığını anlıyorsunuz. Gelir İdaresi Başkanlığı verilerine göre, örneğin geçen yıl 4,1 milyar liralık vergi aslı ve cezası karşılığında 800 milyon tahsil edilmiş. Yani oran yüzde 20 civarında... Ancak uzlaşma verginin aslı ile cezasında aynı ‘müsamaha’ ile ele alınmıyor. Vergi aslında silinen miktar yüzde 57 iken, cezada bu oran yüzde 97,5’e ulaşıyor.

Bu ‘güzel’ haberi okuyunca hemen Hürriyet’e bakma ihtiyacı duydum. Müjde okuyucuya nasıl ulaştırılmıştı acaba? Ancak haber iç sayfaların birindeydi ve epeyce küçük tutulmuştu. Başlık ise “Maliye 100 lira kesiyor 97 lirasını siliyor” idi. Doğan Grubu’na verilen ceza ile ilgili yaşanacak uzlaşma sürecinde önemli bir referans olan bu haber niçin böylesine ufak geçilmişti dersiniz?

TARAF

YAZIYA YORUM KAT