Katliamlar Kendi Arasında Kaça Ayrılır?
PKK ve onun günahları söz konusu olduğunda, “olayı bir bütün olarak ele almak gerek” türünden utanç verici geçiştirme beyanlarıyla yetiniyorlar yine her zamanki gibi.
'Ne olmuşsa ölenler görmüş'
Berat Özipek / Yeni Yüzyıl
IŞİD’in canlı bomba saldırısının faturasını bile doğrudan hükümete kesip ona “katilsiniz” diye bağıran Demirtaş, Dürümlü katliamı için ne dedi?
O masum köylüleri katledip, bir de üstüne “işbirlikçi” etiketi yapıştıran PKK’lılara şöyle söyledi mi mesela?
“Katilsiniz. Eliniz kanlıdır. Yüzünüzden ağzınızdan her yerinize kan sıçramıştır. Ve en büyük terör destekçisi olduğunuz ortaya çıkmıştır … Bu alçaklık karşısında vicdanı olanların kenetlenmesi gerekiyor.”
Hayır, bunu IŞİD’in saldırısından sonra Hükümete söylemişti.
Dürümlü için ne dedi peki?
“En net ifadeyle kınadığımızı ifade etmek istiyorum” dedi, “Böylesi durumda sorumluların çıkıp özür dilemesi gerekiyor.”
Eminim sizin de tüyleriniz diken diken olmuştur, yaşanan vahşetin şiddetiyle bu kadar orantılı, bu kadar insani, bu kadar “yeni yaşam” konseptine uygun bir haykırış karşısında.
Eminim Dürümlü katliamını yapanlar çok utanmıştır ve yarından tezi yok özeleştiri yapıp “pardon” diyeceklerdir.
Katliamlar kendi arasında kaça ayrılır?
Onları anlıyorum. Sonuçta çok büyük bir iş yaptıklarını düşünüyorlar ve bu yolda giden canlar, yitip giden hayatlar göze görünmüyor.
Sağ ve sol totaliter zihniyetin kitabında yeri vardır, insan hayatını ideolojiye kurban etmek. Bazen milyonlarcasını bile.
Asıl asap bozucu olan, HDP’nin her yaptığına bir meşruiyet bulmaya çalışan, her günahını izah eden, edemediği noktada “AKP’nin bizi getirdiği nokta burası” diyen ahlakçı yazar-çizerlerin, “hak savunucuları” olarak tanıtılan isimlerin Dürümlü Katliamı karşısında içine düştükleri acıklı durum.
Katliama katliam denmemek veya sorumluyu dile getirmemek için halden hale girenlerden söz ediyorum. PKK ve onun günahları söz konusu olduğunda, “olayı bir bütün olarak ele almak gerek” türünden utanç verici geçiştirme beyanlarıyla yetiniyorlar yine her zamanki gibi.
Roboski’de olduğu gibi hadisenin adını koymak ve o içli ağıtlardan birini yakmak yerine, sıra savmak için imal edilmiş “şiddet kimden gelirse gelsin” diye başlayan hazır kalıpları kullanmayı tercih ediyorlar.
İnsan aynı insan, can aynı can değil mi? Hayır, açıkça değil. Kurbanlar da kendi içinde ikiye ayrılıyor oradan bakınca. O içli ağıtları hak edenler ve etmeyenler olarak. O zaman anlıyorsunuz ki, öteki için yaktığı da ağıt değilmiş aslında.
“Ben bu yerde yaşamadım”
PKK medyasını anlıyorum. Onların görmemeyi tercih etmelerinin bir rasyonalitesi var. Ama ulusal kanallar da gereği gibi görmedi elde poşet yakınlarına ait bedenlerin parçalarını arayan o insanların halini. Siyasetçilerden kaçı aradı acılı aileleri, kaçı gitti taziye için bilmiyorum.
“Ülkenin geri kalanında hayatın ve siyasetin hiçbir şey yokmuş gibi akması korkunç” diye yazmış bir arkadaşım.
“Ne olmuşsa ölenler görmüş” diyordu, Şehadet Çitil’e konuşan Dürümlü Köyünden 81 yaşındaki Fatma Yakar. Hayatında ilk defa beddua etmiş Fatma Hanım. Onun da kamyonun peşinden giden kıymetlileri geri gelmemiş.
Ve bu ürkütücü sessizlik atmosferinde, toplam altmış kilo insan bedeni parçası toplanmış, 16 kişiye ait.
İnsan hakları savunucularının bile işin takipçisi olmayacaklarını bugünden belli ettikleri, yalnız ölen insanların dokunaklı hikayesi bu. Tıpkı sürgünde yitip giden Kırım Tatarlarının şarkısında olduğu gibi, “ben bu yerde yaşamadım” deseler yeridir hayatını kaybedenler.
Fatma Hanım haklı galiba: “Ne olmuşsa ölenler görmüş.” Dirilerin bir kısmı görmüyor, görenlerin bir kısmı ise utanç verici bir pişkinlikle geçiştiriyor.
Kötü bir dünyada yaşıyoruz.
HABERE YORUM KAT