
Katil İsrail ateşkesten sonra en iyi arkadaşımı öldürdü
Hasan'ın yarattığı sayısız mutlu anı ve bıraktığı olumlu etki sonsuza kadar kalplerimizde yaşayacak. Onun dökülen kanı, İsrail'in ateşkes ilanıyla sona ermeyen acımasız suçlarına tanıklık ediyor.
Abdallah al-Naami’nin electronicintifada’da yayınlanan yazısı Barış Hoyraz tarafından Haksöz-Haber için tercüme edilmiştir.
Hasan Abu Sharekh ile ilk kez 2018 yılında, Gazze İslam Üniversitesi'nde İngilizce bölümünde aynı sınıftayken tanıştım. Daha ilk günden arkadaş olmuştuk.
Hasan, gülen yüzü ve keskin ama asla kaba olmayan mizah anlayışıyla etrafındaki herkese neşe getirirdi. Hayatındaki herkesin mutlu olmasını isterdi ve hem öğrenciler hem de profesörler tarafından çok sevilirdi.
Arkadaşlarının duygularını gerçekten önemserdi. Sınıfımızdaki herkes için sevgi dolu ve sıcak bir ortam yaratmak için elinden geleni yaptı. Arkadaş çevremizi birbirine yakınlaştırmak için grup gezileri, sürpriz doğum günü partileri ve birbirimizin evlerine ziyaretler planlardı.
Bir keresinde sınıfımızdan bir grup arkadaşı evine davet etti ve bizim için o güne kadar tattığım en güzel maklubeyi - geleneksel bir Filistin yemeği - yaptı.
Her şeyi birlikte yapardık. Her gün birlikte kahvaltı ediyor, derslere birlikte giriyor ve sonrasında ister bir kafeye ya da restorana isterse de bilardo ya da video oyunları oynamak için birlikte dışarı çıkıyorduk.
Arkadaşlarıyla vakit geçirmek için hiçbir fırsatı kaçırmak istemeyen Hasan, isteksizliğime rağmen beni dışarı çıkmaya ikna ederdi.
"Hadi ama! Arkadaşlarımızla dışarı çıkalım, eğlenelim ve gelecek için harika mutlu anılar biriktirelim"; "Kim bilir? Belki bunu yapmaya belki bir dahavakit bulamayabiliriz."derdi.
Her seferinde işe yarardı. Şimdi onun sözlerindeki bilgeliği ve öngörüyü görüyorum.
Hasan her zaman arkadaşlarını destekledi ve İslam Üniversitesi Tiyatrosu'nda Hamlet oyununda oynadığımda seyirciler arasında beni alkışladı. Performansımı övmek için Amerikalı aktöre atfen bana “Al Pacino al-Naami” diye hitap etmişti.
Mezuniyet törenimde kalabalığın ortasında bana el salladığını hatırlıyorum. Her zaman yanımdaydı.
Mezun olduktan sonra ilişkimiz daha da güçlendi. İkimiz de öğretmenlik yapmaya başladık - o bu rolde çok başarılıydı ve aileler ondan çocuklarına öğretmenlik yapmasını özellikle istiyordu. İsrail'in soykırımı hayatlarımızı ve planlarımızı alt üst etmeden önce birbirimize tavsiyelerde bulunuyor ve deneyimlerimizi paylaşıyorduk.
Tutulmayan söz
Ateşkes ilan edilmeden birkaç gün önce Hasan beni telefonla aradı ve Gazze'nin merkezinde, benim yaşadığım yerin yakınındaki Deir al-Balah'ı ziyaret edeceğini söyledi ve buluşup, görüşüp görüşemeyeceğimizi sordu. Onu yaklaşık dört aydır görmediğim için çok heyecanlanmıştım. Al-Magazi kampındaki evimden ayrıldım ve onunla buluşmaya gittim.
İki bardak çay aldık ve yaklaşık üç saat birlikte oturduk. Soykırımın ortasında üniversite günlerimizden mutlu anılarımızı hatırlayarak soluklandık ve neşe bulduk. Bana heyecanla, savaş nedeniyle önceki işini kaybettikten sonra Gazze'deki öğrencilere internet üzerinden İngilizce öğretmek için işe kabul edildiğini söyledi.
O gün zaman hızla akıp geçti ve ayrılma vakti geldiğinde Hasan'la birlikte onu Gazze'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan al-Mawasi bölgesindeki çadırına götürecek bir araba bulana kadar yürüdük. Sarıldık ve birkaç gün sonra tekrar görüşeceğimize söz verdik.
Geçen çarşamba öğleden sonra, - Hasan'la görüşmemden yaklaşık bir hafta sonra -, arkadaşlarımı ateşkes için tebrik etmek ve onları kontrol etmek üzere tek tek aradım. Özellikle Refah ve Kuzey Gazze'de yerinden edilen arkadaşlarımı arayıp evlerine dönme planlarını sormak beni heyecanlandırdı.
Hasan'ı iki kez aradım ama açmadı. Endişelenmedim, her zaman yaptığı gibi telefonunu şarj etmeyi unuttuğunu ve şarjının bittiğini düşündüm.
Sonradan öğrenecektim ki Hasan, onu aramaya çalıştığım saatlerde İsrail kurşunlarıyla ağır yaralanmıştı.
O akşam bir arkadaşım aradı ve ‘İsrail ordusunun beş Filistinliye ateş açarak birini öldürdüğü, dördünü de yaraladığı’ haberini duyup duymadığımı sordu. Acı bir ses tonuyla, arkadaşımız Hasan Abu Sharekh'in, Refah'ın merkezindeki Shaboura kampındaki kendi evini kontrol etmeye giderken ağır yaralandığını söyledi.
Şok içindeydim. Arkadaşımın söyledikleri açıktı ama nasıl ve neden olduğunu anlayamıyordum. İsrail soykırımının sona ermiş olması gerekiyordu. Onu neden vurdular? Evini kontrol etmeye gidiyordu. O bir tehdit değildi.
Gecenin büyük bölümünde uyuyamadım. Hasan'ı düşündüm ve iyileşip hayatta kalması için dua ettim.
Ertesi gün erkenden uyandığımda Hasan'ın aldığı yaraların ciddiyeti nedeniyle hayatını kaybettiğini öğrendim. Kalbim göğsümden sökülmüş gibi hissettim. O kadar şok olmuştum ki ağlayamadım bile.
Hasan'ın öldürülüp gömüldüğü ve ateşkesin başlamasından sadece birkaç gün önce buluşmamızdan sonra onu bir daha asla göremeyeceğim fikrini kabullenemiyordum.
Ezilen umutlar
15 ay boyunca, İsrail'in Gazze'nin her köşesine yönelik amansız saldırılarında bir aile ferdimi ya da sevdiğim bir arkadaşımı kaybetmekten korkarak geçirdim. Ateşkesten sonra bu korku azalmaya başladı. Hissetmiş olabileceğim herhangi bir rahatlamanın aldatıcı olduğu kanıtlandı.
Ateşkesin başlamasından bu yana birkaç gün geçti ve işte buradayım, kalbim kırık ve en iyi arkadaşım hakkında yazıyorum.
Fotoğraf arşivimde gezinirken, Hasan ve benim birlikte olduğumuz her görüntü bir anı ve duygu selini beraberinde getiriyor.
Hasan'ın yarattığı sayısız mutlu anı ve bıraktığı olumlu etki sonsuza kadar kalplerimizde yaşayacak. Onun dökülen kanı, İsrail'in ateşkes ilanıyla sona ermeyen acımasız suçlarına tanıklık ediyor.
Ateşkesin Gazze'de halkımın kanının dökülmesine son vereceğini ve hem fiziksel hem de başka türlü yaralarımızı iyileştirmemize ve yeniden inşa etmeye başlamamıza izin vereceğini ummuştum. Hasan yaşasaydı, yetenek ve potansiyelinin büyük bir kısmı elinden alınmış olan Gazze'nin en iyi öğretmenlerinden biri olacaktı.
Ancak İsrail, en iyi arkadaşım Hasan Ebu Şerah da dahil olmak üzere Gazze Şeridi'nin dört bir yanındaki Filistinlileri öldürmeye devam ettiği için umutlarım yıkıldı.
*Abdallah al-Naami, Gazze'de yaşayan bir gazeteci ve fotoğrafçıdır.
HABERE YORUM KAT
Allah rahmet eylesin.
Yanıtla (0) (0)