Katı laikçiler, beraber yaşamayı bilmiyorlar
Bizim katı ulusalcı laik kesim beraber yaşamayı bilmiyor, maalesef öğrenmek de istemiyor.
Bunun temelinde de kendi hayat felsefesini mutlak doğru, farklı olanı da mutlak yanlış kabul etmesi yatar. Bu katı duruşu da, sözde bilimsel ve çağdaş dogmalarına istinat eder...
Asırlarca beraber yaşamış Kürt Türk toplumsal yapımız bunların marifetleriyle bir soruna dönüştü, ortaya PKK gibi bir yapı çıktı.
Yine bunların marifetleriyle, 1952 yılında, bir derin devlet operasyonuyla bir avuç Hıristiyan Rum vatandaşımızın evleri ve işyerleri yakılıp yağmalandı. Yurtlarından sürüldüler. Bir kısım halkın sokaklara dökülüp terör estirmesinin gerekçesi, “Atatürk’ün Selanik’teki evinin bir Rum tarafından kundaklanması” yalanı idi.
Osmanlı döneminde farklı etnik ve dinî inançta olanların beraberce yaşayabildiği ve farklılığını devlet garantisiyle koruyabildiği toplumsal yapı, bunların yönetiminde tek tipleştirilmeye zorlandı.
Hâlbuki katı laikçiler zihinlerini ötekini asimile etmeye yordukları, enerjilerini farklı olanı dönüştürmeye harcadıkları kadar; farklılıkları zenginlik kabul edip “beraberce yaşama toplum modelleri” üzerine yorsalardı, ülke de kendileri de bundan kazançlı çıkardı. Her seçimde de sandıktan kırmızı kart görmezlerdi.
Bunların durumu içinden çıktığı yumurta kabuğunu beğenmeyen civcivin hâline benzer; içinden çıktıkları toplumu, o toplumun değer yargılarını bir türlü beğenmiyorlar.
Halka da güvenemedikleri için askerî darbelerden, yargının ardı arkası kesilmeyen müdahalelerinden medet umdular hep.
İnsan deneme yanılmayla öğrenen bir varlıktır. Bu yöntemi de en çok çocuklar kullanır. Meselâ küçük bir çocuk ateşin yaktığını bilmez. İlk seferinde elini heyecanla ateşe tuttuğunda, canı yanar. Bir daha bunu denediğinde eğer tekrar eli yanarsa bir daha da aynı hataya düşmez. Zira ateşin yaktığını öğrenmiştir artık.
Ama gel gör ki; bizim katı laikçiler deneme yanılmayla da öğrenemiyorlar. Halkın iradesini yok saymanın her defasında ülkeye ağır bedeller ödettiğini görmelerine rağmen aynı hatayı tekrar etmekten yüksünmüyorlar.
Gündemin en sıcak konularından CHP ve başörtüsü ilişkisini ele alalım. İktidar olmak yahut iktidara yakın durmak istiyorsa CHP, başörtüsüyle cebelleşmekten vazgeçmesi gerekir. Ama CHP’liler, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın hanımlarını kıyafetlerinden dolayı aşağılamayı tercih ediyorlar. Aşağılananın halkın canından aziz bildiği değerler olduğunu bildikleri hâlde.
Müslümanlar helal ve haram koyma yetkisini sadece Allah’a (c.c) verirler. Allah (c.c) kadınların başlarını kapatmasını emretmişse, Müslüman inanç dünyasında kimse bu hükmü değiştiremez.
Buna yeltenmek rablık taslamaktır. İsteyen kapatır, isteyen de kapatmaz. İnandığı hâlde kapatmayan günah işler. Ancak, Allah’ın hükmünü beğenmemek, bunu değiştirmeye kalkmak rablık taslamaktır. Allah’ın hükmüyle alay etmek, Allah Teâla ile alay etmektir.
Bu yazdıklarımı vasat bir Müslümanın inanç parametreleri böyle bilir, böyle kabul eder.
Katı laikçiler İslâm’ın başörtüsünün sınırlarını değiştirmeye kalkmakla iki temel hataya düşüyorlar. Birincisi, dinî olanı tanımlama yetkisini kendilerinde görerek laikliğe aykırı davranıyorlar. İkincisi de, açıkça söylemeseler de, inananlardan, kendilerine helal ve haram koyma yetkisini vermelerini istiyorlar.
Merak ediyorum, laikçiler imkânsızı talep etmekten bir gün vazgeçecekler mi?..
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT