Kaşıkçı Cinayeti Amerika Halkı ve Trump İçin Ne Anlam İfade Ediyor?
Yazısında Cemal Kaşıkçı cinayeti bağlamında ABD-Suudi Arabistan ilişkilerini değerlendiren Yasin Aktay, Amerika halkının Prens Muhammed Bin Selman’ı aklama siyasetine soyunan Trump’ı af edip etmeyeceği sorusunu tartışıyor.
Yasin Aktay’ın Yeni Şafak’taki köşesinde yayımlanan konuyla alakalı yazısı (26 Kasım 2018) şöyle:
Suudi Arabistan ve ABD ilişkileri: Zaman Her Şeyi Halleder mi?
ABD’de şimdi Trump’ın Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi MBS’i korumak uğruna hem yüzyıllara mal olmuş Amerikan değerlerini bir çırpıda harcadığı hem de Amerikan efsanesinin kurucu müesseselerinden biri olan kendi istihbarat teşkilatı CIA’yi de itibarsızlaştırmayı göze alması konuşuluyor.
Konuşulmamasına imkan yok. Washington Post Trump’ın tam da bu bağlamda ifade ettiği “önce Amerika” ifadesi aslında tam da onun çabalarıyla katledilmiş, kaybetmiş bir Amerika’yı ifade ediyor. Çünkü Amerika’yı her ne kadar biz emperyalist yanıyla, dünyaya yaydığı fesat, zulüm, sömürü ve ölüm yanıyla tanıyor ve biliyorsak da Amerikan halkı doğal olarak kendi ülkelerini, devletlerini ayakta tutan değerleriyle biliyor, öyle bilmeye devam etmek istiyor.
Ne kadar pragmatist olursa olsun, bir Amerikan vatandaşı için uluslararası ilişkilerde cinayetler, katliamlar veya diktatörlerin bütün yanlışlarının belli bir bedel karşılığı Amerika tarafından himaye görebileceği düşüncesinin bu kadar açıklıkla telaffuz edilmesi kolay kabul edilebilir bir şey değil.
Bu, açıkçası Amerika’nın pratikte ne yaparsa yapsın teoride şimdiye kadar kendi vatandaşına anlattığı bütün efsanenin çöküşü anlamına geliyor. Kaşıkçı olayı, aslında Amerika’nın içinde benzer roller oynadığı bir dizi ilişkiler ağının veya eylemler bütünün sıradan bir örneğinden başkası olmayabilir.
Kaşıkçı, Amerika’nın alenen desteklemekte olduğu bir çok rejimin geçmişte ve bugün işlenen binlerce milyonlarca cinayetten sadece biri, fazlası değil. Ama onu özel kılan, yapılış biçimi ve şimdiye kadar işlenen bütün cinayetleri örten, maskeleyen veya süslü gösteren bütün makyajı dökmüş olmasıdır.
Nitekim bu cinayeti bile nihayetinde meşru ve hoş gösterebilme denemesi hiç yapılmamış değil. Trump, MBS’in kendisine, Kaşıkçı’nın tehlikeli bir İslamcı ve İhvancı olduğunu söylemiş olduğunu haber verdi. Üstelik cinayetle ilgili MBS’in kendisine söylediklerinin yalan olma ihtimalini de zikrederek bu bilgiyi araya katma sebebi ne olabilir?
Bu açıkça, maalesef MBS’in MBZ ile birlikte son zamanlarda içinde yer aldığı sistematik insan hakkı ihlalleri ve demokrasiye karşı ağır savaşını batıya şirin gösteren tipik bir söylem. Bir insan İslamcı hele İhvancı ise bu şekilde öldürülmeyi fazlasıyla hak ediyor. Bu, dünyanın Kaşıkçı meselesine dair ortaya koyduğu hassasiyeti son kertede umursamamak için yeterli bir sebebin bulunduğunu anlatıyor.
Aslında bu durum bile Amerikan kamuoyuna Ortadoğu’da bu ekipler tarafından dayatılan gayri insani, despotik ve suçlu rejimlerin nasıl haklı ve meşru gösterilebildiğini çok iyi ifade ediyor.
Kaşıkçı cinayeti, Ortadoğu’da ABD tarafından desteklenmekte olan bu rejimlerden daha tehlikeli kimin veya kimlerin olabileceği sorusunun sorulmasını sağlıyor. ABD halkını güya o tehlikelerden korumak üzere desteklenen aktörler ellerinde testerelerle güpegündüz devlet binalarında gazeteci kesiyorlar. Muhaliflerini en acımasız ve en vahşi en insanlık-dışı yollarla yok ederek insanlık suçları işliyorlar. Bu cani dostların insanlık için oluşturdukları tehlikeden daha ötesi ne olabilir?
Bu soru sorulmaz mı zannediliyor? İşte Kaşıkçı hem Amerikan halkına hem bütün dünyaya bu soruyu sordurtuyor bugün ve bu soru soruldukça Amerika’da da bir çok şeyin değişmeye başlayacağını bekleyebiliriz. Değişimin muhtemel yönü ve miktarı konusunda elbette çok hayal kurmamak gerekiyor.
Elbette hafıza-i beşer nisyan ile maluldür ve maalesef Kaşıkçı’nın katilleri de onların bu cinayetlerini de az bir rüşvet karşılığı görmezden gelmeye hazır olan Trump gibi ABD siyasetçileri de insan hafızasının bu yanına güveniyorlar. Zamanla herşeyin unutulacağı ve bir süre sonra kimsenin Kaşıkçı’yı da onun öldürülme biçimimdeki vahşeti ve insanlık suçunu da hatırlamayacağına güveniyor ve bu sebeple zamana oynuyorlar.
Ama yine de bir yandan ABD kamuoyu ve kurumlarının bu olayda Trump’a karşı sergiledikleri muhalefet, olayın bu şekilde geçiştirilmemesi yönünde bir baskı uyguluyor ve bu baskının bir çok şeyi değiştirebileceğini de bilmek gerekiyor. Kendi başkanı tarafından bu şekilde aşağılanması CIA’yı bu olayla ilgili takındığı pozisyona daha bir tutkuyla bağlayabilir. Bu durumda netice çok daha farklı olur.
En azından Trump’ın Suudi Arabistan’ı MBS’e indirgemesine karşı, ona niye mecbur olduğu sorusu ciddi olarak sorulur. Nasıl olsa Suudi Arabistan ve Amerika ilişkileri 70 yıldır bu şekilde devam ediyor. MBS ile başlamamış ki ona, böyle bir skandal karşısında bile, sonuna kadar tahammül etmeye bağlı olsun deniliyor.
Bunu diyenler, MBS’in alternatifi olabilecek olanlarla da Suudi Arabistan-ABD ilişkilerinin de yine aynı minvalde devam edebileceğine Trump’ı ikna edebilirler.
Gerçekten öyle mi, şu aralar ilgiyle izleyeceğimiz tartışma budur.
HABERE YORUM KAT