Karzai ile Karadziç
Afganistan’da 20 Ağustos’ta yapılan devlet başkanlığı seçimleri oldukça uzun sürmüş, daha sonuçlar açıklanmadan BM Afganistan özel temsilcisi Kai Eide yolsuzluklar yapıldığını bildirmişti. Afganistan’ın içinde yapılan tartışmaların boyutları tam olarak öğrenilemese de, dünya kamuoyu Karzai’nin durumunun epeyce tartışmalı olduğunu ortaya koymuştu. Önce oyların %10’unun yeniden sayılması gündeme gelmiş, ardından ikinci tur seçimin yenilenmesi söz konusu olmuş, ancak ikinci turda Karzai’nin rakibi yine yolsuzluk iddiası nedeniyle yarıştan çekilince Karzai seçim sonrası atanmış cumhurbaşkanı olarak iktidarını korumuştu.
Bu gelişmeler sırasında Karzai en fazla AB’ye tepki göstermişti, hala bu tepkisi sürüyor. Karzai’ye göre AB’nin seçim gözlemcileri kamuoylarını yanıltmışlardı ve üstelik Afganistan’ın iç işlerine de fazlasıyla müdahale etmiş, Anayasa’ya aykırı işler yapmışlardı. Sanki Afganistan Anayasası toplumsal mutabakat ile oluşmuş ve bu ülkedeki tüm işler de Anayasaya uygun yapılıyormuş gibi Karzai, seçim hilelerini açığa çıkaranlar karşısında anayasayı hatırlamış ve ülkenin birlik ve bütünlüğüne AB’nin zarar verdiğini söyleyivermişti.
Karzai’nin bugün bulunduğu mevkiye toplumun tercihi ile gelmediği, Taliban rejiminden kurtarılan Afganlılara, kurtaran Batılıların uygun bulduğu isim olarak seçildiği unutulmuş olmalı. Üstelik bunu unutanın sadece Karzai olmadığı, onun siyasal muhatap olmasını sağlayanların, ülkeye Taliban’a yakın olmayan bir lider lazım deyip kendisini uluslararası oyuncu haline getirenlerin de unuttuğu anlaşılıyor. Bununla birlikte, Karzai’nin kredisini tüketmesinin nedenlerinden ikisi öne çıkabilir. Birincisi, Karzai kendisinden beklenen liderlik görevini hakkıyla yapamadı, farklı gruplarla dengeli ilişkiler kuramadı, El-Kaide’nin Taliban’dan koparılmasını sağlayamadı ve bunlar üzerinde baskı kurup yabancı askeri faaliyetleri kolaylaştırıcı işler yapmadı. İkincisi, en azından bazı evrensel ilkelere, mesela adil seçimlere izin vermedi. Oysa verseydi, muhtemelen Karzai seçilemeyecek ve Batı bunca yatırım yaptığı Karzai yerine karşısında tam da mücadele ettikleri gruplardan birinin liderini bulacaktı. Sonuçta kimsenin onaylamadığı bir lidere razı olunabildi, tabii şimdilik.
Lahey’de yargılanan Karadziç de “batı”ya benzer suçlamalarda bulunuyor. Soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçların sorumlularından biri olarak mahkemeye çıkan eski Bosnalı Sırp lider, 1992’de biraz da kendi zorlamasıyla cumhurbaşkanı seçilmiş, Bosna’nın bağımsızlığıyla birlikte orduya başkomutanlık yapmış biri. İlk kez bir devlet başkanının yargılandığı mahkemeyi adaletsiz bulan Karadziç’e göre Balkanlarda çıkan savaşın, savaş sonrası uygulanan ambargonun, ambargo olmasına rağmen yine bu ambargoyu kendilerinin delmesinin ve halkların birbirine düşmesinin nedeni “batılılar”. Yugoslavya’nın parçalanmasına ve bu parçalanma halinden yarar sağlamaya çalışan batılılar, askeri ve siyasal müdahaleler yaparak sorunları büyütmüş. Kısacası Karadziç, soykırım yapmak zorunda bırakıldığını ileri sürüyor ve sorumluluğu batı’ya atarak işlerine yaramayan liderleri yok ettiklerini savunarak belki de ‘başarsaydım makbul lider sayılabilirdim” demek istiyor.
Batının çifte standartlı politikalarına şaşırmanın gereği olmasa da, evrensel insan haklarına karşı durmak anlamlı bir savunma değil. Bununla birlikte Karzai ve Karadziç’i aynı anda düşündüğümüzde, evrensel insan haklarının, suç olgularının, insanlık halleri eşiğinin her ülkede ve bölgede aynı yerden kesilemediğini de akla getirmek mümkün. Kötü örnek, örnek oluşturmaz, bu bakış Karadziç’in masumiyet karinesi olarak değil; başka liderlerin, seçilmiş ya da atanmış olması fark etmeden Bosna’da yaşananların benzerlerinin başka yerlerde yaşanmasına yol açanların, neden olanların kerhen de olsa kabul görüyor olmasına itiraz olarak akla gelebilir.
STAR
YAZIYA YORUM KAT