Karikatür aynasında biz ve onlar
Avrupa'da minare olmalı mı, ABD'de sıfır noktası denilen ikiz kulelerin yıkıldığı yerin yakınına cami yapılması uygun mu, peygamberleri aşağılayan, karalayan karikatürler fikir özgürlüğü müdür? AB Hıristiyan kulübü değilse neden Türkiye'yi içine sindiremez?
"Eşitliklerimizle ve farklılıklarımızla bir arada yaşayabilecek miyiz" kitabında 'ancak kimliklerimizi yitirdiğimizde birlikte yaşayabiliyoruz' diyor Alain Touraine. Bizimkinden farklı kültürlerin varlığını, dünya insan ve yaşam hakkında bir söylem aktarabileceklerini kabul ederiz ama bu onlarla iletişim kurmamızı ve birlikte yaşamamızı sağlamaz Fransız düşünüre göre. Buna hayıflanır ama kendisi de bunun bir parçası olarak Stasi Komisyonu'nda yer almaktan, başörtüsünün yasaklanması doğrultusunda alınan kararın altına imza atmaktan kendini alamamıştır.
Bazı şeyler hakkında bilinçlerde var olan imgelerin çizgilerle dışavurumu, o konular hakkındaki yazı, yorum ve analizlerden çok daha güçlü. Dile gelmeyen birçok şey bir çizgi ya da fırça darbesiyle ayna tutulmuş gibi yansıyor öteki bilinçlere ve bir an iç dış hepsi safiyetle bir oluyor, hiçbir kapatmaya uğramadan.
İstanbul Avrupa Kültür Başkenti projesi kapsamında Türkiye, Hollanda, Almanya ve İsviçre işbirliğiyle Tütün Deposu'nda açılan Caricaturca 2010 Local Global adlı karikatür sergisi, Batı'nın bilinçaltına dair 170 çalışmadan oluşan bir seçkiyi izleyiciye sunarak ilginç bir çalışmaya imza atmış. Serginin ana odağı savaş, barış, basın özgürlüğü, entegrasyon ve dinî inançlar olarak seçilmiş.
Hollandalı çizer Berend Vonk mesela, İnternet Birinci Dünya Savaşı 2014-2018 adlı eserinde "pek yakında!" spotuyla gelecekte yaşanacak akılalmaz boyutlardaki propaganda ve imaj savaşına dikkat çekmiş, asker kıyafetli, bilgisayar başında transa geçmiş insanlar çizerek.
Alman çizer Reiner Schwalme ise Action adlı karikatüründe üzerinde CNN yazan kamerayı tutan asker başlıklı bir muhabir kamerayı silah gibi doğrultmuş. Bir başka karikatüründe ise US yazan bir tankın üzerinde şehre gelen asker, dümdüz olmuş, mezarlığa dönüşmüş alana girince dur! diyor askerlere. "Anlaşılan buraya daha önce gelmişiz". Bunlar işgallerle ilgili Batılı vicdanın yansımaları. Avrupa'nın savaş karşıtı ötekini görebilen kalbi olan yüzü.
Türkiye'nin AB'ye girişi ile ilgili karikatürlerdeki yaratıcılık ise oldukça takdire şayan. Avrupa'daki halklar ve yönetici elitlerin kafa karışıklığının birkaç çizgide gözler önüne serilebilmesi, mizah dilinin keskinliği ve netlik ayarı yapabilme gücü çizginin sanattaki önemli yerini gösteriyor.
Yine Hollandalı çizer Fahrad Foroutanian'ın Avrupa Birliği'nin Türkiye hakkında bölündüğünü yazdığı alt yazının üzerindeki çiziminde, yan yana sandalyelere oturmuş kravatlı adamlar son boş sandalyeye doğru yürüyen kravatlı ama başında kırmızı bir fes olan adama gıpta, kuşku, hayret ve merakla bakıyorlar. Fes burada zihinlerdeki imajı, ortalama Avrupalıyı duraksatan her şeyi simgeliyor sanki, tarihten gelen Osmanlı izini, kültürel ve yapısal kimi farklılıkları, dinsel doku uyuşmazlığını.. Yüz ifadeleri de duygu karmaşıklığının, altüst oluşun birer göstergesi. Olayın böylesine estetize edilebilmesi, yaratıcı bir sadelikle, yeni ve başka olanın aşağılamaya ve dışlamaya yeltenmeden tek karede ortaya konulabilmesi hayranlık uyandırıcı.
BİZİM ÇİZERLERİN EVRENSEL MESAJI YOK MU?
Yine Almanya'dan çizen Heiko Sakurai'nin AB maceramızın hangi sularda yüzdüğüne dair bir başka perspektifi ifade biçimi kendi toplumunun bu konudaki dürüstlüğünü sorgulamaya dair önemli bir çizim ve bu meselenin seyriyle ilgili manidar bir ima. EU binasının önünde elinde dosyayla bekleyen Başbakan Tayyip Erdoğan'a bakarak balkondan konuşan iki yetkiliden biri "ya gerçekten vaat ettiği bütün reformları gerçekleştirirse" diyor, öteki ise "o kadar kötümser olma" diye cevaplıyor.
Başörtülü kadın imajı da hayli dikkat çekici. İsviçreli Peter Schrank'ın çiziminde peçeli bir kadın elinde alışveriş çantalarıyla yürürken caddeye düşen iki boyutlu gölgesi, Avrupai giyimli, sıfır beden, Avrupa'nın güzellik anlayışına uygun havalı bir kadın görünümünde bir karaltıyı açık ediyor. "Örtünün Arkasında" başlıklı karikatür, entegrasyonun nasıl olması gerektiğine dair bir Batı rüyasının, o olmasa bile oryantal bir fantezinin, o da değilse 'dış görünüme bakıp aldanmayın, zihinsel olarak benzerlerimiz onlar' korumacılığının ya da hepsinin birden yansıması.
Freimut Wössner'in çizdiği başörtülü kadının göğüs ve göbeğinde birer bölümü gösteren delikler açılmış olmasına yazdığı başlık çok ilgi çekici: "Batı toplumu değerlerinin ilk başarıları". Oldukça ağır bir eleştiri.
Yine Heiko'ya göre elinde çantasıyla işe giden başörtülü genç bir kadına bakan iki adamdan biri "ne kadar da tutucu" derken, diğeri "ne kadar iş arkadaşı görünümlü ve açık fikirli görünüyor" diyebiliyor. Alman Klaus Stuttmann'a göre ise başörtülü bir kadın takkeli kocasına "bak bakalım, Kur'an'da AB'ye kabul edilmenin bir yolu yazıyordur" diyor, adam Kitab'ın sayfalarını çevirirken. Bu da dindar insanların temel referanslarından uzaklaşma endişelerine dair Avrupa'dan bir algılama. Yine Stuttmann'ın çizgileriyle "2060 Yılında" adlı esere göre uzun bir masa etrafında toplanmış insan topluluğunun arkasında asılı duran haritada neredeyse tüm Asya AB'ye girmiştir ama birinin Türkiye için "kesin girişle ilgili konuşmalara başlayalım artık" önerisine karşın bir kadın elini kaldırıp "karşıyım" der hâlâ. Bu da 2060 yılında hâlâ AB'ye girmeye çalışan bir ülke olacağımız düşüncesidir ki, bu imajın ve saçmalığın gözden geçirilmesini zorunlu kılıyor.
Dinler arası diyalog da mizah konusu olmaktan kurtulamamış. Alman sanatçı Len Munnink'in 2002'de çizdiği karikatürde bir caminin iki minaresinden birinde cihad! diye haykıran, kılıç sallayan bir adam var, öteki minareden bir kadın yumuşak bir sesle ve küçük harflerle İslam sevgidir diyor. Çalışmanın adı İslam'ın İki Cephesi.
Tom Janssen ise 2006'da bir minare ve bir çan kulesinden komşu kadınlar gibi konuşan iki din adamını vermiş. Çalışmanın adı Diyalogda Kalmak. Hava güzel değil mi, evet öyle, fazla soğuk değil, fazla sıcak değil şeklinde gelişiyor diyalog.
Türkiye seçkisinde sadece Leman ve Penguen'le sınırlı kalınması, Uykusuz ve dindar gençlerin çıkardığı Cafcaf dergilerine yer verilmemesi hoş olmamış. Seçilen çalışmaların Müslümanlara bakışta sadece nefreti yansıtması hayret verici. Hatta seçkinin sadece Tayyip Erdoğan odaklı ve onunla sınırlı olması bu dergilerdeki zekâlara da haksızlık. Bu elbette başbakan konumunda birinin karikatürlere dava açmasını zerre kadar onayladığım anlamına gelmez. Ama bizim çizerlerimizin evrensel çalışmalarının mesajlarının olmaması ya da varsa bunun gösterilememesi düşündürücü. Ayrıca peygamberlere hakaret edebilme özgürlüğü tartışmasında, çalışmayı yürütenlerin hiç sorgulamadan bir tarafta saf tutması da can sıkıcı.
Yine de serginin birlikte yaşamanın imkânı, önyargıların teşhiri adına ufuk açıcı olduğunu söyleyebilirim.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT