Kardeşlik sınır tanımaz!
Geçtiğimiz hafta sonu itibariyle Suriye İntifadası 3. yılına girdi. Dile kolay! Tam 730 gündür Suriye halkı bombalara, füzelere, tanklara, uçaklara karşı direniyor. Baas zulmünün işkencelerine, katliamlarına karşı sabırla karşı koyuyor, izzetli bir direniş sergiliyor. Bunu şunun için vurguluyorum: Ne gariptir ki, bazıları adeta dürbünü ters çevirip bakmaya çalışan çocuklar gibi Suriye gerçeğine tersinden bakma çabası içindeler. İki yıllık sürede rejimin devrilmemiş olmasını muhalefetin başarısızlığı olarak yorumluyorlar. Oysa adil bir bakış açısı bunca zulüm, katliam karşısında Suriye halkının yokluklar, imkansızlıklar içinde sürdürdüğü destansı direnişi öne çıkartmayı gerektirmez mi?
Öyle ya, her birimiz kendi yaşadıklarımızdan, tecrübelerimizden kalkarak bir kıyas yapabiliriz mesela. Kimliğimize, haklarımıza yönelik taleplerimizle ilgili olarak bedel ödeme noktasında ne kadar bir kararlılık içinde olduğumuzun bir muhasebesini yapabiliriz. Örneğin, 28 Şubat sürecinde yaşadıklarımızı, göze aldığımız ve alamadıklarımızı hatırlamak bir fikir verebilir, konuyla ilgili daha ölçülü bir değerlendirme yapmamıza imkan tanıyabilir!
Adil olmak zorundayız, kardeşlik hukukunun hakkını vermek zorundayız ve mutlaka zulme karşı mazlumlardan, müstezaflardan yana tavır koymak zorundayız. Tam iki yıldır birileri Suriye’de yaşanan insanlık dramını görmezden gelmek için gözlerine bant üstüne bant çekiyor adeta! Suriyeli Müslümanların kıyamını karalama kampanyaları kesintisiz biçimde sürdürülüyor. Bunca vahşete rağmen hala Suriye’de devam etmekte olan mücadele “iç savaş”, “kardeş kavgası” gibi ucuz, yüzeysel yaklaşımlara tanımlanmaya çalışılıyor. Bunları söyleyenler acaba hiç siyer okumuyorlar mı? Bu tanımlamaların aynen Müminlerin tevhid mücadelesine karşı müşriklerin ileri sürdüğü yaftalamalar olduğunu görmüyorlar mı? Hz. Peygamber (s) ve ashabının tebliğ çabalarının ortaya çıkardığı çatışmayı birileri aynen böyle tanımlıyor ve vahyi hakim kılma mücadelesini bir tür fitne girişimi olarak görüyorlardı.
Bir Müslümanın böyle bir şaşkınlık içine girebilmesi ve Allah’ın dinini hakim kılmak için mücadele eden insanlarla, Baas cahiliyesinin hakimiyetini sürdürmesi için savaşanları “kardeş” olarak görmeleri bağışlanamaz bir günahtır! Şüphesiz Allah yolunda savaşanlarla, tağut için savaşanlar bir olmaz; bunların mücadeleleri de aynı bağlamda değerlendirilemez. Bu noktada artık bu tür şaşkınlıklardan, kafa karışıklıklarından kurtulmak gerektiğinin altını çizelim. Ve iman, akıl, vicdan sahibi hiç kimsenin İslam’ın hakimiyeti için savaşan Müslümanlarla Baasçı katilleri aynı safta değerlendirmek anlamına gelen cümleler kurmaması gerektiğini bir kere daha hatırlatalım.
Safların netleşmesi, ayrışması anlamında geçtiğimiz hafta sonu Türkiye’nin pek çok şehrinde etkinlikler düzenlendi. Edirne’den Van’a, İzmir’den Erzurum’a kadar her yerde Suriye halkının yalnız olmadığı haykırıldı. Halk ayaklanmasının 2. yıldönümü vesilesiyle Suriyeli kardeşlerimizle dayanışma amacıyla bazı illerde Cuma namazı sonrasında, bazı illerde ise hafta sonunda yapılan eylemlerde Baas zulmü lanetlenirken, Suriyeli Müslümanların mücadelelerinin yalnız Allah’a dayanan ve O’nun rızasını hedefleyen bir cihad olduğu vurgulandı. Bu yüzden de şu haliyle zaten bir zafer olarak görülmesi gerektiği hatırlatıldı.
Bilhassa İstanbul’da Fatih Camiinden yürüyüşle başlayan eylem gerek katılım, gerekse de verdiği mesaj boyutuyla dikkat çekiciydi. Kadını erkeği, genci yaşlısıyla binlerce Müslüman sloganlarıyla, pankartlarıyla, konuşma ve marşlarıyla Ümmetin kalbinin Suriye’de attığını hatırlattılar. Umarız ki, eyleme katılmak için okula gitmeyen çocuk yaşta kardeşlerimizin coşkulu biçimde attığı sloganlar ve taşıdıkları dövizler hala bir seyirci gibi konuya bakma zaafından kurtulamamış ağabeylerin, üstatların zihinlerinde biriktirdikleri tozlardan, paslardan kurtulmalarına katkı sağlar.
Bu vesileyle Müslüman duyarlılığı hususunda çok çarpıcı ve iç burkan bir gözlemimi paylaşmakta yarar görüyorum. Cuma namazı sonrasında yürüyüş yapmak üzere Fatih Camiinin içini ve avlusunu dolduran binlerce Müslümanın yaşadığı derin üzüntü ve hayal kırıklığını ilgili herkesin dikkatine sunuyorum. Cuma hutbesinde uzun uzun Çanakkale savaşından ve Çanakkale şehitlerinden bahsetmesine rağmen tek bir kelimeyle dahi İmam Efendi’nin Suriye’de yaşanan zulme değinmemesi, burada şehid olan kardeşlerimizden söz etmemesi nasıl bir zihnin ürünüdür, doğrusu anlamakta zorluk çekiyorum. Rabbim bizlere Ümmet şuuru versin; iman kardeşliğinin sınır tanımadığını kavratsın! İslam coğrafyasının ulusal sınırlarla bölünmüş olmasının zihinlerimizde de bir bölünmeye yol açmasından hepimizi korusun inşallah!
Not: Memur-Sen’in kamuda çalışan hanımların maruz kaldıkları başörtüsüzlük dayatmasına karşı başlattığı sivil itaatsizlik eylemini canı gönülden destekliyorum. Bu haklı ve gerekli kararı alan sendika yönetimini kutluyor; Rabbimizin yardımının direniş onurunu sahiplenen tüm kamu çalışanı hanım kardeşlerimizin üzerine olmasını diliyorum.
YAZIYA YORUM KAT