Karayılan’a liderlik testi
Bu heyecan tanıdık geldi bana; yıllar önce Öcalan’ın yakalandığı haberleri, Türkiye’yi –belki de basınımızı demek daha doğru olur– böyle heyecanlandırırdı. Ankara hareketlenir, televizyonlar çılgınca haberin üzerine gider, sokakta, kahvede insanlar günlerce bu konuyla meşgul olurdu.
Aynı coşku, bu kez Murat Karayılan’ın yakalandığı haberleri üzerine kendini gösterdi. Neredeyse üç gündür televizyon ve gazetelerin birinci gündemini, Karayılan’ın yakalandığı haberleri oluşturuyor. Gerçi Karayılan daha önce az yakalanmamıştı; 2007’de de İran tarafından ele geçirilmiş ve Türkiye’ye teslim edilmesine ramak kalmıştı; ancak bu haberlerin hiçbiri, kabul edelim ki, bugünkü kadar büyük bir heyecan dalgası yaratmamıştı. Doğrusu, tam da liderlere yakışır bir heyecan gösterisi yaşandı; Öcalan’a denk bir karşılama, diyebiliriz buna. Kuşkusuz adı lider olarak geçen her PKK’lıya bahşedilecek türden değildi, bu onur gösterisi.
Türk medyasını izleyen Kürt basınının şaşkınlığını da buna yormak gerekiyor. Haberin festival coşkusunda yayılışını ağızları bir karış açık izleyip öfke nöbeti geçirdiler. “Zaten Öcalan devletin elinde, daha kötüsü ne olabilir ki” diye söylenip durdular. Sosyal medya, sözcüklerin savaştığı kansız bir arenaya döndü. Ancak Kürt kamuoyunun anlamadığı olay, ortaya çıkan bu “yeni durum”du. Öcalan’dan başkasını lider bellememeye yeminli daha aktif Kürt siyasetçiler, Karayılan’ın adeta yeni bir lider olarak doğuşunu pas geçtiler; biraz sancılı olan bu doğuşa, “psikolojik savaş” deyip, işin içinden çıktılar.
Karayılan’ın yakalandığı haberinin akıbetine gelirsek; TRT’nin ateşlediği, Fars Haber Ajansı ile Anadolu Ajansı’nın körüklediği bu bilginin hangi süreçlerde ortaya çıktığı, bu yazının konusu bakımından sınırlı bir öneme sahiptir. Diyelim ki bu haber bir muhabirin rüyası, belki karışan isimler, belki yanlış bir anlama zinciri; büyük ihtimalle de Türk istihbaratının bir oyunu/operasyonu... Bana ise daha çok Öcalan sonrası dönem için Karayılan’a uygulanan bir liderlik testi gibi geliyor.
Kürt siyasi hareketi, Silvan olayını ciddiye almamakta o kadar ısrarlı ki, ben bu konuyu yeniden anlatma işine hiç girişmeyeceğim. Aynı Kürt siyasi hareketi, 33 er olayını da ciddiye almamıştı. O gün de yine aynı korodan sesleri dinlemiştik. O gün 33 er olayı için ne diyorlarsa bugün de Silvan olayı için aynı şeyleri tekrarlıyor, yine aynı pozisyonu alıyorlar.
Silvan basit değil, büyük bir kırılma yarattı. Bu kırılmanın ilk sonucu Öcalan’ın “Devletle anlaştım, devrimci halk savaşını durduruyoruz” dedikten bir hafta sonra –PKK tarihinde herhalde bu anlaşmalardan çok olacak ki, sonraki gün askere ve polise karşı saldırı kampanyası başlattılar– İmralı’daki masadan kalkmak zorunda kaldı.
Başbakan Erdoğan ise, “Bazı şeyler Öcalan’ı aşmış, o da örgüte tam olarak hâkim değil, dağda da iki başlılık var” diye açıklayıp, PKK’ya karşı artık başka yöntemlerin devreye gireceği mesajını verdi. O günden sonra da avukatlarının Öcalan ile görüşmesine izin verilmiyor. Devlet için silahları susturma gücünü kaybetmiş bir Öcalan’ın ne kadar önemi olabilir? Bugüne kadar devletin bütün hesaplarının içinde Öcalan, baş aktör rolündeydi. Silvan saldırısı sonrası ise devlet Kürt sorununda Öcalan’ı gözden çıkaran bir stratejiye yöneldi. Bu kararın ne kadar yürüyeceğini veya bu hesabın ne kadar tutacağı ayrı bir konu; Öcalan’ın tümden yok sayılacağını da sanmıyorum. Ama hiçbir şey –son anda bir mucize olmazsa– eskisi gibi olacağa benzemiyor. Devlet için Öcalan artık birinci önceliğini yitirdi, şimdi PKK’nın sonraki liderini görmeye, tartmaya çalışıyor. “Yakalandı” haberinin çıkardığı gürültüye bakarak, ben Murat Karayılan’ın bu sıfatı sonuna kadar hak ettiğini düşünüyorum.
Seçilen bu yolun ne kadar hayırlı olup olmadığını da sanırım söylemeye gerek yok. Başbakan “faturayı” Ramazan sonrasına keseceğini açıktan ilan etti. Belki Başbakan da çaresiz, belki PKK ona başka bir yol bırakmadı; ama ne olursa olsun, “kanlı” ve “kelepçeli” bir çözümü tarih iftiharla yazmayacaktır, haberiniz olsun.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT