Kararsızlar nereye eğilim gösterirse orası kazanacak…
Somali Savunma Bakanı Abdulkadir Muhammed Nur, Türkiye-Somali ilişkilerinin durumunu ve geleceğini kaleme aldı.
Cemal Fedayi / Hür Fikirler
14 Mayıs’a doğru: Notlar ve yorumlar
14 Mayıs 2023 seçimleri, 14 Mayıs 1950 seçimleri kadar olmasa da, konjonktür gereği, önemli bir seçim hüviyetini kazanmıştır. Ancak her şeye rağmen abartmamak gerekir; bu da seçimlerden bir seçimdir; bir beka meselesi değildir…
İlk not olarak söylemek isterim ki, 14 Mayıs 2023 seçimleri, 14 Mayıs 1950 seçimlerine değil 1957 seçimlerine benzemektedir. 14 Mayıs 1950 seçimleri, DP için çok kolay bir seçimdi; bir fiskeyle CHP iktidarını devirmişti. 1957’de ise ekonomi zora girmişti, muhalefet ise, konjonktür gereği birleşmiş ve güçlenmişti. DP bu seçimleri güçlükle kazanmış ve Menderes “Allah bir daha böyle bir seçim yaşatmasın…” demişti.
***
14 Mayıs 2023 sürecinin başlarına baktığımızda Altılı Masa’nın aday tespitinde zorlandığını gördük. Süreç içinde, ustaca manevralarla Kılıçdaroğlu, kendi adını öne çıkarmayı başardı. Ancak Meral Akşener, ağır ithamlarla masadan kalktı ve Kılıçdaroğlu’nu “ölümü gösterip sıtmaya razı etmekle” suçladı. Aday olarak ise İmamoğlu ve Yavaş’ı önerdi.
Fakat daha sonra bir orta yola razı olan Akşener masaya geri döndü. Bir orta yol olarak İmamoğlu ve Yavaş, “icrai yetkili” cumhurbaşkanı yardımcısı olarak ilan edildiler. Masanın diğer beş üyesi de cumhurbaşkanı yardımcısı olacaklardı. Her partiye bir bakanlık, ilaveten, aldıkları oya göre bakanlıklar verilecek.
Önerilen model, başkanlık sistemine hiç benzemiyor; 12 Eylül sonrasının “cumhurbaşkanlığı konseyine” benziyor. Tarihten örnek verecek olursak, Orta Asya’daki üleş sistemine benziyor. Bu önerilen sisteme, “güçlendirilmiş parlamenter sistem” deyiminden mülhem olarak “üleştirilmiş başkanlık sistemi” demek daha doğru gibi geliyor bana…
***
Aslında Kılıçdaroğlu’nun adaylığı, Erdoğan’ın da başından beri istediği şeydi. Erdoğan Kılıçdaroğlu’nu kolay lokma olarak görüyordu. Ancak anketlere bakıldığında Kılıçdaroğlu’nun ustaca bir kampanyayla, hızla tabanını genişlettiğini görebiliyoruz.
Son anketlere bakıldığında durumun başa baş gittiğini söyleyebiliriz. Her iki adayın da ilk turda kazanacağı ihtimali zayıf bir ihtimal olarak gözüküyor. Bazı anketlere göre, son bir ayda yapılan popülist harcamalar ve açılışlar sonrasında Erdoğan’ın burun farkıyla öne geçtiği görülüyor.
Ancak bu anketlerden sonra, 11 Mayıs günü, İnce’nin adaylıktan çekilmesi, dengeleri yeniden değiştirdi. İnce’nin oylarının Kılıçdaroğlu’na kayması durumunda Kılıçdaroğlu’nun burun farkıyla öne geçmesi ihtimal dairesine girmiştir.
Ancak İnce’nin oylarının blok olarak Kılıçdaroğlu’na gideceği söylenemez. Çünkü İnce, “CHP’ye kahrederek” çekildi, Kılıçdaroğlu lehine çekildiğini söylemedi. CHP’lilerin kendisine iftira attığını, başarısızlığın faturasının kendisine kesileceğini söyledi; “suçu bana atmasınlar diye çekiliyorum” dedi.*
Dolayısıyla İnce’nin oylarının bir kısmının Oğan’a bir kısmının da Erdoğan’a gitmesi muhtemeldir. Zaten, Konda’nın son anketine göre sürpriz bir şekilde Oğan’ın oylarının arttığı görülüyor: Oğan’ın oyları %2’den %5’e yükselmiş… İnce’nin Kemalist tabanından da Oğan’a kayma olması durumunda Oğan’ın %6’ya çıkacağı ve seçimi ikinci tura bırakacağı mümkün ve muhtemeldir…
Seçime 2-3 gün kaldığı halde hâlâ seçmenin % 2-3 civarındaki bir kısmı kararsız durumdadır. Kararsız seçmenin son anda nereye kayacağı, sonucu belirlemede çok önemli olacak. Kararsızlar nereye kayarsa orası kazanacak…
***
Benim için bu seçimlerin en önemli sürprizi, Deva ve Gelecek Partisinin, seçimlere kendi logolarıyla girmek yerine CHP çatısı altında girmeleri oldu. Büyük iddialarla kurulan bu iki partinin daha ilk raundda havlu atmaları şaşırtıcı oldu. Bu kararlarıyla siyaset sahnesine “küçük parti” etiketiyle girmiş oldular.
Bu iki parti CHP’ye sığınmak yerine kendi logolarıyla seçime katılsalardı, Ak Parti’den soğuyan seçmen için tanıdık bir adres ve üçüncü bir yol olabilirlerdi. İki parti yanlarına YRP veya Saadeti de alarak 3. bir ittifak oluşturabilirler ve cumhurbaşkanı adayı olarak da Gül’ü belirleyebilirlerdi. Bu ittifak, “CHP’ye oy vermeye eli gitmeyen muhafazakâr seçmen” için rahatlıkla sığınılacak bir adres olurdu.
Davutoğlu ve Babacan, CHP’ye katılma kararlarıyla bir nevi intihar etmiş oldular. İyi bir siyasetçi olamadıklarını ve Erdoğan’la rekabet edemeyeceklerini ilan etmiş oldular. Bu çekingen ve ürkek tutumları sonucunda haklarında şöyle bir algı oluştu: Nihayetinde Babacan bir bürokrattı; Davutoğlu da bir danışmandı, bunlardan siyasetçi olmaz…
HABERE YORUM KAT