Karar Gazetesi ve İletişim Özgürlüğü Üzerine
Karar gazetesi internet sitesinde yaptığı bir açıklamayla; ‘ambargoya ve baskıya maruz kaldıklarını’ duyurdu. Her olumsuz durumu 'o-hal' koşullarıyla açıklama alışkanlığı birçok kişiyi rahatlatabilir. Oysa bir ülkede iletişim özgürlüğü üzerinde baskı, ambargo, tehdit vb. olumsuz olgular varsa, o ülkede söz söyleyebilme yetisine sahip insanların varlığından söz etmek oldukça zor!
Tek seslilik arzusu, eleştirmeyen, itiraz etmeyen toplum beklentisi ‘kral çıplak' cümlesini duymak istemese de, ilk rüzgarda çıplaklık acı bir şekilde hissedilecektir! Farklı düşünceye tahammül edememek, susturmak, çeşitli yollarla engellemek her şeyden önce toplumu sığlaştıran, güdükleştiren bir handikap!
20. yy ortalarında gazete, kitap ve dergi yanında radyo, televizyon, sinema gibi kitle iletişim araçlarının da toplum yaşamına girmesi; bilgisayar, faks ve videonun ortaya çıkışıyla iletişim özgürlüğü kavramı özellikle 1970’lerde yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandı. Bununla birlikte iletişim özgürlüğü ile arzulanan sadece yayın araçlarının kullanılmasıyla sınırlı bir durum değil, hayatın her alanında inasanların görüş ve kanaatlerini belirtebilmeleri gerekiyor. Buna; ‘ilah’ olmamakla beraber, 'ilahlaştırılan' ‘ilah olmadığı dillendirilince' hakaret kabul edilip hapsedilen düşünceler de dahil tabi!
İletişim özgürlüğünün merkezinde ‘konuşma özgürlüğü’, bu özgürlüğün arka planında ise ‘gerçeği ortaya çıkarma’ amacı yatar ve gerçeği ortaya çıkarma görevi, bu yeteneğe sahip bireyler ve araçlara sahip olanlarla sınırlandırılamaz.
Uluslararası arenada 79’da tamamlanan UNESCO’nun McBride Raporunda ‘iletişim hakkı’ ele alınmış ve içeriği bunlarla sınırlanmamakla birlikte şöyle belirlenmişti. 1.Toplanma hakkı, tartışma hakkı, katılma hakkı ve diğer ortaklık hakları. 2. Soruşturma hakkı, bilgilendirme, bilgilendirilme hakkı ve diğer enformasyon hakları. 3. Kültür edinme hakkı, seçme hakkı, özel yaşamın korunması hakkı ve insan gelişmesiyle ilgili diğer haklar.
İletişim özgürlüğü, yeni anayasa projeleriyle iletişim alanındaki kartellerin, yatay ve dikey tekelleşmelerin önlenmesini sağlayacak yasal düzenlemeleri önermekte, farklılıkları kabul eden bir kamusal tartışma ve uzlaşmayı hedeflemekteydi.
Genelde kendini ifade edemeyen toplulukların diğerleri ile eşitlenmesi amacına matuf çeşitli tedbirlerin alındığını söylemek mümkün. Örn; yerel yönetimler, anılan bu kesimlere gazete ve dergi çıkartmalarını kolaylaştıracak mali destek sunabilmekte, politik grupların kamusal buluşma yerlerinin açılması olanaklarını sağlayabilmekteydi. Bununla birlikte;
Tekellerin, alana hakim olarak pazara girmek isteyenlere karşı engeller koyması, seçenekleri sınırlaması. Enformasyonun tanımının ‘kamusal yarar' kavramından uzaklaşıp özel olarak tasarruf olunabilen bir metaya yaklaştırılması. Dev boyuttaki firmaların kârları gereğince insanların dinleyecekleri, okuyacakları, seyredeceklerini kararlaştırmaları. Enformasyon üretim ve dağıtım alanını ellerinde bulunduranların hangi ürünlerin kitlesel çapta üretileceğini yayın öncesinden belirleyerek, böylece hangi görüşlerin pazara gireceğini, dışarıda kalacağını belirlemeleri. Ayrıca ticari yayıncıların; okuyucuların, dinleyicilerin ve seyircilerin pazar dışı tercihlerini umursamamaları gibi uygulamaların bir tür sansür anlamına geldiğini görmek gerekiyor!
Sansürün modern biçimleri olarak tanımlayabileceğimiz bu olgular ‘iletişim alanında yasal olarak tanımlanmayan; ancak politik yaşam içinde beliren devlet müdahalelerinin yol açtığı’ görünmez sansür türleriyle karşımıza çıkmakta!
Modern devletin başlangıcından bu yana süren, günümüzde artarak devam eden birbirleriyle bağlantılı beş siyasal sansür türünden bahsetmek mümkün. Bunlar; olağünüstü hal erkleri, silahlı gizlilik, yalan söylemek, devlet reklamcılığı ve korporatizmdir.
‘Olağanüstü hal erkleri’ hükümetlerin genelde kriz dönemlerinde, ulusal güvenlik gerekçesiyle ‘ön engelleme’ ve ‘yayın sonrası sansür’ yaparak, özgürlükler alanında uyguladığı siyasal eylemliliktir. Ön engelleme; sözlü, görsel ya da basılı yayının, devlet yetkililerince önceden denetlemesidir. Bunun resmi ya da resmi olmayan hükümet sözcüleriyle; dostça konuşma ve kokteyllerden, basit isteklere, telefonla yapılan uyarılardan, zorunlu ve ihtiyari kuralların konmasına dek uzanan yolları var. Yayın sonrası sansür ise; yayınların yasaklanması, toplatılması, malzemenin üretildiği teknik araçlara el konulması, basımevlerinin vd. kapatılması gibi yaptırımları kapsıyor.
‘Silahlı gizlilik’ modern devlet içinde olduğu kadar ulus üstü askeri ve sivil kuruluşlar içinde, enformasyonun gizli olabileceğinin tescillenmesi yoluyla, polis ve askeri organlara dayanarak kitle iletişim araçlarının denetlenmesini içeriyor.
‘Yalan söylemek’ hükümet sözcüleri tarafından eleştirmenleri yanlış yönlendirmek, sinirleri yatıştırmak, gazetecileri memnun etmek ve toplum tarafından inanılabilecek haberler üretmenin yanı sıra, hükümet tarafından yapılan açıklamaların önceden denetlenmesi, basın toplantılarına belirli muhabirlerin alınması, soruların önceden belirlenmesi, bir konuyu derinleştirmek için ek soruların sorulmasına izin verilmemesi gibi uygulamalarla karşımıza çıkıyor.
Bağımsız yayın kuruluşlarının ayakta kalabilmek için ilan-reklam gelirine muhtaç olması, ‘devlet reklamcılığı’nın ise hala reklam gelirleri arasında üst sıralarda yer alması, medya kuruluşlarını hükümetlere ekonomik anlamda bağımlı kılarak yeni bir sansür uygulaması yaratıyor.
‘Korporatizm' ise; politik bir sansür türü olarak belirir. Çeşitli sivil toplum örgütleri ile devlet görevlileri arasında gizli ve kamusal sorumluluktan uzak pazarlıklar yapılması, pazarlıkların ve korporatist nitelikli ilişkilerin yapısı gereği kitle iletişim araçları yoluyla kamuya açılmaması olarak açıklanabilir.
Yeni sansür biçimleriyle çoğalan baskıyı bertaraf etmek ve iletişim özgürlüğünün sınırlarını genişletmek için uğraş vermek ve iletişim hakları ellerinden alınmış toplulukların özgürlük mücadelesine katkı sunmak gerekiyor. Bunun için;
Bu toplulukların eşitlik ve hak mücadelesinde tarihlerini keşfetmek, deneyimlerinde saklı geleneksel iletişim yollarını ortaya çıkarmak, bu doğrultuda eski ve yeni iletişim araçlarının arşivini ortaya çıkartmak.
Şarkı, şiir, yazı dökümünü çıkarmak; afiş, duvar yazısı, pankartları yeniden anlamlandırmak, radyo programları biriktirmek, bir dizi kısa ve uzun metrajlı film yapmak ve yorumlamak türünden etkinlikleri arttırmak.
Dayanışmayı harekete geçirmek, işbirliği olanaklarını artırmak için ulusal ve etnik çatışma ortamlarında bunaltılmış toplulukları, bu çatışma ortamının yarattığı ırkçı ve ulusalcı önyargılardan uzaklaştırmak. Bu toplulukların barış ve biraradalık deneyimlerini artırmayı amaçlayan çabaları sıklaştırmak.
Kitle iletişim araçları çevresinde yoğunlaşan çalışma usulleri ve yayın anlayışlarına karşı koymak ve okuyucu-yazar, dinleyici/izleyici-yapımcı, süreli yayın-düzensiz yayın arasında medya çalışanları tarafından tarihsel süreç içinde keskinleştirilen ayrımları ortadan kaldırmak, taraflı ve siyasal yayıncılığı yeni iletişim araçlarından yararlanarak aşmaya çalışmak.
Yayıncı ve gazetecilerin özerk biçimde, adil ve dengeli bir habercilik ve yayıncılık anlayışına dönük, mesleki sorumluluklarına karşı bağlılıklarını güçlendirmek. Kural geliştirme biçimleri, örgütlenme eğilimleri ve bu doğrultudaki ilkeleri irdeleyen etik çalışmalar yapmak iletişim özgürlüğü adına sunulabilecek katkılar olabilir.
İletişim araçları teknolojilerinin gelişmesi, özellikle de bilgisayarlar yardımıyla oluşan yeni enformasyon aktarım biçimlerinin yaygın kullanımı, iletişim özgürlüğü ile ilgili tartışmalara yeni düzeyler ekledi. Sosyal medya, bloglar, arkadaşlık siteleri, hızla yenilenen web sayfaları daha hızlı bir enformasyon akışını beraberinde getirdi. Giderek daha fazla sayıda kişi ve kurum bu hızlı enformasyon akışından yararlanma yoluna gidiyor. Ancak enformasyon yazılım programı geliştiren şirketlerin bu alanda tekelleşmesi, tıpkı diğer iletişim araçları üretiminde olduğu gibi ana sorun olmaya devam etmekte.
Bu ana sorunların yanı sıra; özel hayatın gizliliğine ve kişilik haklarına saldırının aşırılaşması,
aşırı enformasyonun yarattığı bilgi kirliliği, ırkçı milliyetçi söylemlerin yaygınlaşması, ulusal devletlerin internet ulaşımını engelleme güçleri ‘yeni medya'nın iletişim özgürlüğü alanında karşımıza çıkardığı sorunlar.
Sonuç olarak, insanın en temel haklarından biri olan iletişim kurmak için konuşma, kendini ifade etme, düşüncesini açıklama, haber alma ve haber iletme özgürlüğü hiçbir gerekçeyle engellenmemeli. Düşüncesini ifede eden hiç kimse baskıya maruz kalmamalı. Düşüncesinden dolayı baskıya maruz kalanların, insani ve islami değerler adına yanında olunmalıdır.
Bu vesileyle Edirne’de tıp fakültesi öğrencisi olan Emine Şahin kardeşimizin; ‘Atatürk ilah değildir!' haklı serzenişinden dolayı maruz kaldığı uygulamayı kınıyor, kendisine geçmiş olsun diyor, bir an önce mağduriyetinin giderilmesi için, yetkilileri bu yanlıştan dönmeye davet ediyoruz! Allah’a emanet olunuz..
YAZIYA YORUM KAT