Karamsarlık ve yılgınlığı değil, umudu büyütelim!
Rabbimizin kitabında bize çevresini bereketli kıldığını bildirdiği Kudüs ve Mescidi Aksa Siyonistlerin zulmü altında. Müslümanların toprağı, mescidi, onuru ve hürriyeti çiğnenmekte. Zulmediyorlar, işgal ediyorlar, katlediyorlar ve de bizden susmamızı bekliyorlar.
Hayır, bu asla olmayacak! Evet, şu an için belki gücümüz, kuvvetimiz işgali sona erdirmeye yetmeyebilir. Ama zalimlerin gücü, kudreti de asla bizi susturmaya, zulme boyun eğdirmeye, teslim almaya yetmeyecek.
Zulmü elbette konuşacağız, sesimiz çıktığı kadar da lanetleyeceğiz ama Filistin’e baktığımızda sadece zulüm karelerini görenlerden de olmayacağız. Rabbimize hamd olsun ki Filistin ayakta, Kudüs ayakta, Mescidi Aksa direniyor. Ve işgalcilerin zulmüne ve işbirlikçi yönetimlerin ihanetine karşı Ümmet boyun eğmiyor.
Şunu net biçimde görelim: Evet Filistin’de kirli, vahşi bir zulüm sürüyor. Evet, Filistin’de işgal var ama işgale karşı direniş de var. Ve direniş varsa umut da var. Ve Rabbimizin izni ve yardımıyla umudu büyüteceğiz! Siyonist işgale karşı direnişin şu an itibariyle alışılagelen Batı Şeria ve Gazze merkezli olarak değil, Kudüs merkezli olarak öne çıkması, ağırlıklı olarak 1948 işgal topraklarında yaşayan Filistinlilerin omuzlarında yükselmesi bile başlı başına bir kazanımdır. Bu durum direniş ateşinin tüm Filistin’de alev aldığının bir göstergesidir.
19. yüzyılda Fransa’da zorbalığa karşı koyan direnişçilerin güzel bir tespiti var. Diyorlardı ki, “biz dizlerimiz üstüne çöktüğümüz için düşmanı büyük ve güçlü görüyoruz. Bir ayağa kalkarsak o kadar da büyük olmadıklarını göreceğiz.” İşte Filistin direnişi zalimlerin güç gösterisini boşa çıkartan mübarek bir kıyam, Ümmetin tüm dünyaya direniş mesajıdır.
Şunu bilelim en büyük silahları güçlülük, yenilmezlik, üstünlük imajıdır. Oysa bu bir savaş taktiğidir. Propaganda aracıdır. Elbette küresel sistemin güçlü olduğunu görmezden gelmiyoruz ama bu asla yenilmeyecekleri anlamına gelmiyor. Yeter ki isteyelim, cehd edelim, Rabbimize tevekkül edelim. Kadiri Mutlak olanın sadece O olduğunu unutmayalım.
Filistin davası bizim için bir coğrafya meselesi, toprak kavgası, kavmi-etnik bir sorun değildir. Herşeyin fevkinde iman mücadelesidir, akide savaşıdır. Bizlere akidevi bir sorumluluk yüklemektedir. Rabbimiz Şura Suresinde Müminlerin vasfederken “bir zulüm ve saldırıya uğradıklarında birlikte karşı koyarlar” buyuruyor. Siyonist zulme karşı tavır almak imani bir sorumluluktur.
Bununla birlikte Filistin mücadelesi insani erdemler taşıyan herkes için de bir sorumluluk alanıdır. Küresel güç merkezlerinin desteğiyle azgınlaşan Siyonist zulme tavır almak bir insanlık testidir. Bu perspektifle adalet eksenli tavır sahibi herkesin desteğini önemsemeli, dayanışmayı genişletmeliyiz.
Ama bu zemin mutlaka temiz olmalı, ilkeli olmalı, tutarlı olmalıdır. Kudüs davamız zalimleşmişlerin, zulme bulaşmışların kirli hesaplarını meşrulaştırmak için başvurdukları bir kart değildir. Bu hassasiyetle Suriye’de vahşice çocuklarımızı, kadınlarımızı katledenlerin siyasi emellerini pazarlamak ya da Mısır’da kardeşlerimizi ezen dikta rejiminin hamilerinin kirli saltanatlarını meşrulaştırmak için kullandıkları bir araç haline getirilmesine izin verilmemelidir.
En büyük tehlike kanıksamaktır, mücadelenin sonuç vermeyeceği endişesine kapılmak ve yılgınlığa düşmektir. Suriye’den Doğu Türkistan’a kadar yüz yüze olduğumuz en büyük tehdit budur. Bu yanlışa, sapmaya karşı teyakkuzda olmak kalbimizi, bilincimizi diri tutmak zorundayız. Ve bu kararlılıkla Siyonist çeteyi asla meşru görmeyeceğimizi her vesileyle haykırmalıyız.
“Yenemezsiniz, vazgeçin, size verilene razı olun” diyorlar. Hayır, bükemediği bileği öpmek münafık tavrıdır. Bizse Müslümanız, izzete talibiz. Ve azimle, inatla, sabırla zulme karşı direneceğiz. Gerekirse nesiller boyunca mücadele edecek, hatta kıyamete kadar savaşacak ama asla vazgeçmeyeceğiz. Rabbimiz ayaklarımızı sabit kıl, kafirler topluluğuna karşı bize yardım et!
YAZIYA YORUM KAT