Kapının önüne bırakılmış eşyalar
PKK’ya yakınlığıyla bilinen ANF sitesinde yayınlanan fotoğrafla Türkiye’yi derinden sarsan Şemdinli baskını arasında doğrudan bir ilişki var.
Hikâyeyi biraz daha eskiden başlatmak gerek.
Necati Güneş 1986 yılında Van’da dünyaya geldi. Liseye kadar Van’da okuyup üniversite kazanan şanslı öğrencilerden birisi oldu.
Siyasetin, savaşın ortasında doğmuş ve büyümüş bir çocuk olarak kazandığı Ankara Gazi Üniversitesi Harita Mühendisliği bölümünde de siyasi faaliyetlere katıldı.
Ülkücü öğrencilerin kontrolü altındaki Gazi Üniversitesi yurtlarında barınamayınca üç arkadaş eve çıktılar.
Necati’nin bu standart politik duyarlılıkları olan üniversite öğrencisi hikâyesi Altındağ’daki evlerinin Nevruz ve 1 Mayıs gösterileri sonrasında Terörle Mücadele’ye bağlı polisler tarafından basılmasıyla tamamen değişmeye başlayacaktır.
Baskından sonra Necati’nin ev arkadaşları tutuklanır. Bunun üzerine Valilik talimatıyla harekete geçen Gazi Üniversitesi, Necati hakkında soruşturma başlatır. Soruşturmanın sonu Van’dan zor bela üniversiteyi kazanmış, ikinci sınıfa gelmiş bir öğrenciye yapılacak en büyük kötülüklerden biridir: Geçici süre ile uzaklaştırma.
Üniversiteden kötü haberi alan Necati’ye bir kötü haber de ev sahibinden gelir. Altındağ’da oturdukları evin sahibi polisler ve kaymakamlık tarafından ‘uyarılmıştır’. Daha bir yıllık kontratları olmasına rağmen ev sahibi evi boşaltmalarını ister. Çaresizlik içinde evi boşaltırlar. Götürecek bir yerleri olmadığı için eşyalar kapıda kalır.
O dönem bu, bazı gazetelere de haber olur.
Evsiz kalan Necati için kıskaç daralmaktadır. Bir süre Ankara’da arkadaşlarının yanında kaldıktan sonra okulların tatil edilmesiyle ailesinin yaşadığı Van’a geri döner.
Ama kötü talih onu Van’da da takip edecektir.
25 Haziran 2008 tarihinde Van Yüzüncüyıl Üniversitesi’nden arkadaşlarıyla birlikte oturduğu Eğitim-Sen’in lokaline polisin düzenlediği bir baskında ‘yasadışı örgüt’ üyesi olduğu gerekçesi ile gözaltına alınır ve tutuklanır.
Dokuz ay hapishanede yattıktan sonra serbest bırakılan Necati, yarım kalmış üniversitesine devam etmek için yine Ankara’ya gider. Ama bu sicili onu yine rahat bırakmaz. Tehditler, baskılarla 22 yaşındaki genç bir adam daha fazla mücadele edemez.
18 Mayıs 2009 tarihinde Üniversite 3. sınıftan okulunu bırakarak dağa çıkar.
O dağa çıktığında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Kürt sorununda güzel şeyler olacağını söylediği uçak seyahatinden dönmüş, Başbakan Erdoğan ve MİT Başkanı Emre Taner açılım için çoktan düğmeye basmış, İçişleri Bakanı Beşir Atalay açılım için ön toplantıları yapmaya başlamış, TRT Şeş’ten ilk Kürtçe hayırlı olsun mesajlarının uyduya çıkmasının üzerinden aylar geçmiş, Taraf gazetesi ilk Kürtçe manşetini çoktan atmıştı.
Ama bunlardan hiçbiri Gazi Üniversitesi’nin, Ankaralı polislerin, savcıların, hâkimlerin, valilerin, kaymakamların, ev sahibinin Necati Güneş’i kıstırdıkları pusuyu dağıtamadı.
Kazandığı üniversitesinden, üç beş siyasi faaliyete katılarak mezun olmasına, işe girip, bir kızı sevip evlenmesine, dünyaya daha anlayışlı bir yerden bakmasına fırsat verilmedi.
23 yaşında kıstırılmış bir genç adam, karanlık, soğuk, ölümün en yüce değer olduğu dağlara doğru öylece sürüklendi.
Kendine kod adı olarak Diyarbakır Cezaevi’nde kendini yakan Ferhat Kurtay’ın adını seçmesinin, eline silah almasının üzerinden bir yıl geçmişti ki, ancak karşısındaki genç askerler kadar bir tecrübesi varken kutsal bir dava adı altında sürüklendiği Şemdinli Geçitli’deki karakol baskınında vurularak hayatını kaybetti.
Ondan geriye bir örgüt bayrağına başını dayadığı bir fotoğraf kaldı.
Zorunlu olarak savaşa götürülen erler, politik tercihleriyle gönüllü olarak dağa çıkan gerillalardan daha çaresiz ve masum gelirdi bana.
Ama ağır bir kahramanlık havasının içine sıkıştırılmış Necati Güneş’in basit hikâyesi değiştiriveriyor bu fikrimi.
En azından onun ve onun gibiler için.
İnsanların dağlara doğru kovalandığı, eline silah almanın hâlâ bir çare olarak görüldüğü bir ülkede doğmuştu Necati.
Kime kızacağınızı bilemediğiniz bir ülkede.
Kime üzüleceğinizi şaşırdığınız bir ülkede.
Kim için daha çok ağlayacağınızı karıştırdığınız bir ülkede.
Bu yüzden de başıma bir şey gelmeyecekse ben Necati için de üzülmek istiyorum artık.
22 yaşında bir kişi daha çaresiz bırakılmasın diye. Hiç kimse cesetlerin üstüne mutlu bir hayat kurulamayacağını anlasın diye.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT