Kapıdaki büyük tehlike…
Hep aynı hadiseler, hep aynı anlayış, hep aynı yapı… Yer Sakarya…
29 Mart 2006: Biri kız 2 öğrenci bildiri asarken linç edilmek istendi.
1 Nisan 2006: İstanbul'dan basın açıklaması yapmak için gelen 19 kişi, saldırıya uğradı.
7 Eylül 2006: Diyarbakırlı 4 fındık işçisini 500 kişi linçe kalkıştı.
4 Haziran 2007: Ahmet Kaya tişörtü giyen iki gence saldırıldı. Polis kalabalığı biber gazı sıkarak dağıttı.
İki gece önce Sakarya'da bir kez daha felaketin eşiğinden dönüldü.
Sabah Gazetesi'nin manşete çektiği ayrıntılı haberi birlikte okuyalım:
"Alperen Ocakları'nın, DTP'nin 'Barış ve Kardeşlik Gecesi' düzenlediği düğün salonunun önünde yaptığı Türk bayraklı basın açıklaması olayların fitilini ateşledi. Ardından geçtiğimiz hafta şehit olan Sakaryalı askerin yakını ve arkadaşı 100 kişi, düğün salonu önüne geldi. Polis, içeri girmek isteyen grubu engelledi, ancak şehit yakını oldukları için dağıtmadı. Bu arada Alperen Ocakları üyeleri de yeniden salon önüne gelerek olaya katılırken, derbi maçın ardından sokağa çıkan vatandaşların da dahil olmasıyla eylemci grubun sayısı kısa sürede bine yaklaştı. İzinli polisler evlerinden çağrıldı, ilçelerden ve Kocaeli'nden takviye ekipler ve jandarma robocoplar da olay yerine geldi. Vali iki kez kalabalığa dağılmaları ve sağduyulu olmaları çağrısında bulundu…"
Devam edelim:
"Dağılmamakta ısrar eden kalabalık, üç girişi olan binaya girmek için her yolu denedi. Düğün salonunda mahsur kalan yaklaşık 800 DTP'liden kalp krizi geçiren 65 yaşındaki Ebubekir Kalkalı, kaldırıldığı hastanede öldü. Eylemciler, fenalık geçiren DTP'lileri hastaneye götüren ambulanslara da saldırdılar. Salonda bulunan DTP Şanlıurfa milletvekili İbrahim Binici polisle tartıştı. Polisin kalabalığı dağıtmasından sonra yaklaşık 7 saat mahsur kalan DTP'liler, Büyükşehir Belediyesi'ne ait 10 ayrı otobüsle polis ve panzerlerin eşliğinde kent dışına çıkarıldı. Otobüsler, kent merkezinde bazı gruplar tarafından taşlandı ve camları kırıldı. DTP'nin etkinliğinin bazı kişilerce iki gün öncesinden e-mail yoluyla duyurulduğu ve eylem için organize olunduğu belirtildi..."
Son dönemlerde tüm vahim siyasi gelişme ve hadiselerde Alperenler Ocağı ya da bu ocakla ilişkisi olan isimler anılır hale geldi.
Dink Davası'nda tutuksuz yargılanan BBP eski Trabzon İl Başkanı Yaşar Cihan birkaç celse önce, ellerini açıp etrafındaki tutukluları işaret ederek "bunlar benim çocuklarım, hata yapmış olabilir, onlara hapishanede çok iyi bakıyorum" diyordu.
Dink cinayetinin azmettiricisi Yasin Hayal ve Erhan Tuncel'in Alperenler Ocağı'yla içli dışlı oldukları biliniyordu.
Alperenler Ocağı'nın eski başkanı bu davada tutuklular arasındaydı…
O.S. Alperenler Ocağı'nda yaşıtı gençlere "Dink'i öldüreceğim" diyerek alkış topluyordu…
BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Dink cinayeti sonrasında yaptığı gibi bu kez de Adapazarı'ndaki olayın BBP ve Alperen Ocakları ile ilgisi olmadığını öne sürüyor, "Alperen Ocakları'na mensup gençler orada, düğün salonundaki tören başlamadan bir saat önce İstiklal Marşı okuyup dağıldılar. Asıl DTP o bölgeyi karıştırmak istiyor…" diyordu…
1970'lerin ikinci yarısında bu tür sözler, bir başka siyasi lider tarafından söylendiği zamanlarda, günde ortalama 5 kişi siyasi çatışmalarda, pusularda hayatını kaybederdi.
İyi niyetimizi koruyalım: Muhsin Yazıcıoğlu ya olup bitenin farkında değil ya da olup bitene hakim değil…
Tehlikeli bir havuzun üzerinde duruyor ve sorumluluk taşıyor…
Bu ülke Kahramanmaraş, Çorum katliamlarını henüz unutmadı…
Bu ülke kritik ve her tür provokasyona açık günler yaşıyor.
Bu ülkede terör ve çatışmaların ürettiği Kürt getolarıyla Türk gruplarını tehlikeli biçimde yan yana yaşıyor.
Bu ülkeye oynamaktan artık vazgeçin…
Yeni Şafak gazetesi
YAZIYA YORUM KAT