1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. KİTAP

  4. Kapanmayan Açık Sözlük ve Edebi İktidar
Kapanmayan Açık Sözlük ve Edebi İktidar

Kapanmayan Açık Sözlük ve Edebi İktidar

Behçet Necatigil’in "Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü" kitabı, evet, adı üstünde bir sözlük bu kitap. Necatigil’in yorumlarını, hayat anlayışını, siyasi konumunu ve yargılarını da içeren bir sözlük Asım Öz, Necatigil’i ve kitabı değerlendirdi.

03 Ağustos 2009 Pazartesi 22:27A+A-

"Adı, soyadı / Açılır parantez / Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti/Kapanır, parantez. / O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı / Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları. / Ya sayfa altında, ya da az ilerde / Eserleri, ne zaman basıldıkları / Kısa, uzun bir liste. / Kitap adları / Can çekişen kuşlar gibi elinizde. / Parantezin içindeki çizgi / Ne varsa orda / Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci / Ne varsa orda. / O şimdi kitaplarda / Bir çizgilik yerde hapis, / Hâlâ mı yaşıyor, korunamaz ki, / Öldürebilirsiniz" böyle diyordu 'Kitaplarda Ölmek' adlı şiirinde Behçet Necatigil (1916-1979). Ne kısa ne uzun denilebilecek bir hayat sürmüş olan Behçet Necatigil Türkçe edebiyat dünyasına birbirinden seçkin eserler bırakmayı başarmış bir yazar-şairdir. Türkçeyi kullanmaktaki ustalığı; sade, gösterişsiz ama kendine has müzikal bir dille yazmış olduğu şiirlerin yanında, Almancadan çevirdiği şiir tadındaki çeviri romanlarında da göze çarpmaktadır. Şair şiirlerinde, içinde yaşadığı çevredeki insanları, orta sınıfın halleri, komşular, evler, kanımca onun için en temel unsurlardan biri budur. Aile, yoksul ve dar gelirli insanlar, sahici ve incelikli bir duyarlılıkla kaleme aldığı mütevazı hayatları anlatır.

"Çok Şey Yarım Hâlâ"

Onun edebi kimliğini oluşturan öğelerden biri ilk kez 1960 yılında yayımlanan Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü'dür. O tarihten bu yana edebiyat incelemelerinde şu ya da bu şekilde karşılaştığımız sözlük öncelikli olarak ya da hazırlanma amacı bakımından öğretmen ve öğrencilere edebiyat derslerinde kılavuz olur diye hazırlanmıştır. Ne var ki onun yetkin ve etkin bir şairin kaleminden çıkmış olması bu sözlüğe dönük ilgiyi daha da arttırmış eser baskı üstüne baskı yapmıştır. Edebiyat sınırları içinde de eser veren hemen herkesi derli toplu bir biçimde içerme iddiası özellikle sonraki basımlarda eklenen ya da eklen/e/meyen isimlerle önemli bir tartışmayı da mümkün kılmaktadır aslında. Edebiyat sınırları içinde derli toplu, kullanışlı bir el kitabı olmayı hedefleyen sözlük bir yandan özellikle ekli hali ile dışarıda bıraktıkları ile edebi tahakkümünü de göstermiş oluyor. Öte yandan hala kapanmayan yeni baskılarla genişleyen yönü ile de Necatigil'in Kitaplarda Ölmek şiirini başka biçimlerde de okuyup anlamlandırmayı olanaklı kılıyor. Bu sözlükten her yararlanışımda ya da merak saiki ile okuyuşumda içimde kimi zaman sıcacık bir 'bizden biri' duygusu uyanmış, kimi zamanda edebi iktidarına itiraz emek gelmiştir. Önce sözlüğün sonraki baskılarında işleyen tarafgirlik siyasetine dair birkaç örnek üzerinde durmak istiyorum. Elimdeki baskının 22. baskı olduğunu yukarda ifade etmiştim. Bu baskıda adı sanı fazla duyulmayan, bilinmeyen isimlerle birlikte oldukça geniş sayılabilecek isimler de yer alıyor. Çünkü genişletiliyor. Tabii bu genişlemenin belli bir tarafa doğru genişleme olduğunun altını çuval kalemiyle çizmemiz gerekiyor. Şöyle ki edebiyat dünyasında hem türler bazında hem de eserler bazında oldukça üretken isimlerden Metin Önal Mengüşoğlu yok bu sözlükte. Murat Kapkıner yok. Cahit Koytak, İhsan Deniz, Kemal Sayar, Hüseyin Su, Cihan Aktaş, Ümit Aktaş, Cemal Şakar, Fatma K. Barbarosoğlu, Nazan Bekiroğlu, A. Vahap Akbaş vb. daha epey isim yok. Yine genç ya da orta yaş dilimi edebiyatçılardan Ali Emre, Hüseyin Akın, İbrahim Tenekeci, Ali Çolak vb. pek çok isim ekli bu sözlükte yer almıyor. Kasıtlı bir görmezlikten gelme siyasetini uyguluyor kısaca bu sözlük. Sözlüğün ekli eksik hali ile Behçet Necatigil'in, Selim İleri'ye bir edebiyat tartışmasında söylediği bir sözü anımsattı bana: "İşte gerçek edebiyatseverler... Taşrada kendilerince, bizlerce anılmaksızın...".

Edebiyat sadece eksik ek hazırlayanların tekelinde olmamalı diye düşünüyorum. Aslında bu dışlama siyasetinin kitabın adı ile de tesadüfi bir irtibatı var. Necatigil ilk baskıya yazdığı sonraki baskılarda Tanıtma adını alan Bu Sözlük... başlıklı yazısında bu kitabın adının Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü değil, Edebiyatımızdan İsimler Sözlüğü olması gerektiğini ifade eder. Kitaba alınamamış isimlerden dolayı ikinci adın daha uygun düşeceği kanısındadır ama kararında bir değişiklik olmadığı için neresinden bakarsak bakalım sözlükteki eksikler Necatigil sonrasında zamanla bir hayli artmıştır. Bu sözlük, Necatigil sonrasında tümüyle objektif bir yaklaşımla genişletilmemiş olup, biyografilerin belirlenmesi ve yazılmasında ideolojik ve siyasal ayrım yapılmıştır.

"Bu Sözlük..."

Nüvesini ilk kez 1960 yılında yayımlanan Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü'nün oluşturduğu bu çalışmanın ilk basımına da değinmenin en azından İslami kimliği baskın olan yazarlarla ilgili hüküm cümleleri bakımından gerekli olduğu kanısındayım. Ben, söz konusu çalışmanın edebiyatçılarla ilgili olanlarıyla ilgili olarak sadece bu noktasından hareketle birkaç isme nasıl baktığına değineceğim.

Behçet Necatigil, oldukça alçakgönüllü bir sunuş yazısı yazmış ilk baskıya. Çalışmasının bir edebiyat tarihi olmadığını bundan dolayı eksikler taşıyacağının farkında olarak yazmış sunuş yazısını. Buna karşın alçak gönüllülüğünü iddiası ile de taçlandırmış.

Bu tür çalışmalarda şair-yazar biyografilerinin usulen dağıtılmış birer "kimlik kartı" özelliğini geçebilmesi için, o şair ya da yazar hakkında kabul görmüş yorum ve değerlendirmelere de yer verme gerekliliği vardır. Necatigil sözlüğüne aldığı şair ve yazarların kimileri için bunu yaptığını görüyoruz. Böylece, biyografiyi okuyan, o kişinin poetik ya da yazarlık anlayışı üzerine bir fikir edinmiş olabiliyor. Necatigil'in ölümünden sonra eklemeler yaparak sözlüğü güncelleştiren isimler haklı olarak bundan kaçındığını görüyoruz. Çünkü Necatigil, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü'ne kendi yorumlarını da koymuştu kimileyin.

Şimdi ilk olarak Mehmet Akif'i nasıl ele almış, Necatigil, birlikte birkaç alıntı üzerinden okuyarak görelim: "1908'den sonra Sırat-ı Müstakim ve Sebil'ür –Reşad adlı din dergilerinde şiirler, din ve edebiyat üzerine makaleler yayınladı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında (1914 sonu) Almanya'ya gitti. (...) Bu savaştan mağlup çıkmamız üzerine İslâm Birliği idealinin gerçekleşmeyeceğini anladı. Milli Mücadele'yi destekledi."( s:65)Bu satırlar Fazıl Gökçek'in Mehmet Akif'in Şiir Dünyası adlı çalışması ile Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim dergisinde yayımlanan Mehmet Akif'te Millet Kavramı adlı makale ile birlikte okunduğunda Akif'in 1914 sonrası serencamı hakkında oldukça önemli çıkarımlarda bulunmamıza imkan tanıyacaktır kuşkusuz. Elbette bu çıkarımlarında tartışılmaya ve Akif'in hayatı ile birlikte yeniden kritiğe tabi tutulma zorunluluğu unutulmadan. Akif'in ilk çıkardığı şiir kitabına koyduğu Safahat adını sonraki şiir kitaplarına genel ad yaptığını belirten Necatigil onun şiiri ve hayatı ile ilgili olarak şu tespitleri yapıyor: "Bir şiirinde hayal ile alışverişi olmadığını, her ne demişse görüp de söylediğini belirten, bütün şiirlerinde aruzu büyük bir kolaylık ve ustalıkla kullanan Akif, toplum mesele ve dertlerini kendine dert edinen idealist şairlerimiz arasındadır. Şiirleri ya ilhamını gerçek hayat sahnelerinden alan lirik-epik, ya da ahlâk, din, vatan konuları üzerine öğüt, hitabe, vaız karakteri taşıyan lirik-didaktik şiirler olmak üzere toplanabilir"(s:65)Bu yargılarla birlikte Metin Önal Mengüşoğlu'nun Müstesna Şair kitabını Hece, Kitaplık ve Fayrap dergilerinde hatta daha öncesinde Atlılar'da yer alan lirik, epik ve neo-epik odaklı polemik yazılarını bir arada okumak onun şiirinin arka planı hakkında okuru fikren donatacaktır. Sezai Karakoç sözlüğün ilk basımı hazırlandığında sadece Körfez (1959)kitabını yayınlamıştır. Bundan belki onun hakkında sadece biyografik bilgiler vermekle yetinir Necatigil.Yani usulen yazılmış bir yazıdır bu. Necip Fazıl ile ilgili olarak Mehmet Akif'te olduğu gibi ikili bir değerlendirme ortaya koyar. İlkin onun şiirinin yapısı hakkında önemli tespitler yapar: "Tekke şiirimizin verilerini modern Fransız şiiri ölçüleriyle değerlendiren, şiirlerinde soyut insanın evrendeki yerini araştıran; madde ve ruh problemlerini, iç alemin gizli duygu ve tutkularını dile getiren Necip Fazıl;dinç ve oturmuş bir dil, mazbut ve sağlam bir teknikle yazdı"(s:100) Necip Fazıl'ın şiiri hakkında kadirşinas değerlendirmelerdir bunlar. İkinci olarak Necip Fazıl'ın mücadele yönüne değinen Necatigil onun tuttuğu yolu ters yol olarak sunmaktan çekinmez. Büyük olasılıkla bu "ters yol" gericilik ya da İnönücülük ve bununla birlikte Tek Parti zihniyeti aleyhinde olmakla eş anlamlı ve Büyük Doğu'nun çıkışıyla yakından ilgilidir. Necatigil'in bu konudaki yargıları şöyle: "1943'ten sonra din ve siyaset alanlarında tuttuğu ters yol, onu sanatını ve değerini harcamaya götürdü"(s:100)

Evet, adı üstünde bir sözlük bu kitap. Necatigil'in yorumlarını, hayat anlayışını, siyasi konumunu ve yargılarını da içeren bir sözlük. Keşke bu sözlüğün ilk hali ya da Necatigil'in yaptığı katkılarla sınırlanmış hali yeniden okurla buluşsa. O zaman Behçet Necatigil'in edebi iktidarı nasıl kurduğunu ya da anladığını daha sağlıklı bir biçimde çözümleme imkanına kavuşurduk.

Evet, öldükten sonra da söylemeye devam eden Behçet Necatigil'in dizeleri ile şimdilik bağlayalım bu yazıyı:

''Ne biter

Ne kalır geçmiş kitaplarda

Ölümden sonra da

Söyleriz.''

 

Asım ÖZ / Haksöz Haber

HABERE YORUM KAT