Kanlı Ellere Nobel Eldiveni
Nobel Barış Ödülü’nün ulusların ve halkların kardeşliği, silah ve orduların azaltılması, barış kongrelerinin düzenlenmesi için en çok çaba sarf eden kişi ve kuruluşlara verileceği belirtiliyor.
Fakat ödülün tarihini incelediğimizde bu kriterin sadece bir örtü olarak kullanıldığı, ödülün kabul görmesi için öne çıkarıldığı anlaşılacaktır. Dolayısıyla ödülün esasta bazı taktiklerden yararlanılması suretiyle kanlı ellere, güzel ve gösterişli eldiven olarak kullanıldığını söyleyebiliriz.
Bu ödülün, Filistinli küçük çocukların kemiklerinin kırılmasını önermesi sebebiyle “Kemik Kıran Rabin” adıyla tarihe geçen İzak Rabin’in kanlı ellerinin kapatılmasında kullanılması örneğinden söz etmiştik. Aynı amaç 1978’de o zamanki İsrail Başbakanı Menahem Begin’in ödüllendirilmesinde de karşımıza çıkıyor. Begin’in ödüllendirilmesinin bahanesi Camp David Anlaşması’dır. Oysa bu anlaşma işgalci Siyonist devletin gerçekten barışı hedeflemesiyle değil Mısır rejiminin Filistin davasına ihanet ederek gayrimeşru işgali tanıması sonucu imzalanmıştır. Öte yandan Menahem Begin İsrail’in kurulması öncesinde Irgun adlı Siyonist terör örgütünün lideri olduğundan birçok kanlı katliam ve cinayetten sorumlu olduğu gibi işgal devletinin kurulmasından sonra da korkunç katliamlara yol açan saldırıları yönetmişti. Irgun terör örgütünün lideri olduğu dönemde Deir Yasin katliamı adıyla tarihe geçen korkunç bir katliamı gerçekleştirdi. Bu katliamda kadınlar daha sağken kolları kesilerek bileklerindeki bilezikler alınmıştı. Begin, bu korkunç katliamla ilgili açıklamasında şöyle konuşmuştu: “Bu, önemli bir stratejik eylemdi. Bu eylemi gerçekleştirme şerefi sadece Irgun örgütüne ait değildir. Bu eylem Şatiron’un ve Balamah örgütündeki topçu birliğin katkılarıyla gerçekleştirilmiştir.”
Tek gözlü şeytan Begin, Filistin’de İngiliz işgalinin sürdüğü dönemde gerçekleştirilen Kral Davud Oteli’nin havaya uçurulmasının da sorumlusuydu. Bu eylem İngiliz güvenlik güçlerinin ele geçirdiği, Irgun terör örgütüne ait belgelerin söz konusu otele götürülmesi sebebiyle belgelerin imha edilmesi amacıyla gerçekleştirilmişti. Fakat eylemde 17’si Yahudi 96 şahıs da imha edildi.
1943’ten işgal devletinin kuruluşuna kadar Irgun terör örgütünün liderliğini yapan Begin daha pek çok kanlı eylemden sorumludur. Geçmişinde böylesine korkunç katliamlar, terör eylemleri ve cinayetler olan bir katilin “barış” ödülüyle ödüllendirilmesi mümkün olabilir mi?
Ödülün kanlı ellere süslü eldiven olarak kullanılmasının bir örneği de işgal devletinin bugünkü cumhurbaşkanı Şimon Peres’in 1994’te ödüle lâyık görülenlere dâhil edilmesidir. Pek çok korkunç saldırıyı yöneten Peres, Kana katliamı gibi bir vahşetin de baş sorumlusudur. Bu katliamı seçimlerde oy potansiyelini artırmak amacıyla gerçekleştirdi. Kana katliamı kendisine Nobel ödülünün verilmesinden sonra gerçekleştirildi, ama bu da Siyonist katillerin sözde “barış” ödülleriyle ödüllendirilmelerinden sonra da tutumlarının zerre kadar değişmediğini göstermesi açısından düşündürücüdür.
1978’de Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sâdât’ın, 1994’te de FKÖ lideri Yasir Arafat’ın ödüle lâyık görülenlerden sayılmasının sebebi de gerçekte barışa değil emperyalizmin Siyonist işgali meşrulaştırma çabalarına katkıları, bu politikanın önünü açmak için kendilerinden isteneni yapmalarıdır.
2007’de ödüllendirilen kişi eski ABD Başkan Yardımcısı Al Gore’dur. Aynı zamanda bir film yapımcısı olan bu şahıs Yahudi lobisinin bir numaralı adamlarındandı. Ondan dolayı 2000 yılı başkanlık seçimlerinde aday olduğunda Yahudi lobisi kendisini hararetle destekledi. Başkan olduğunda Siyonist saldırganlığa destek vereceğinden emin olmasaydı Yahudi lobisi onu öylesine hararetle destekler miydi?
2009’da ödüllendirilen kişi ise ABD’nin, alternatif bir strateji geliştirmek amacıyla öne çıkardığı Barack Obama oldu. Bu kişinin ödüllendirilmesi ise “barış” için elle tutulur bir şey ortaya koymasından dolayı değil Amerikan emperyalizminin yeni stratejisinin önünü açmak, bu stratejinin başını çekecek kişiyi dünya kamuoyuna kabul ettirme çabalarına katkıda bulunmak amacıylaydı.
Sonuç itibariyle Nobel Barış Ödülü’nün emperyalizmin politikalarını ve stratejilerini dünya kamuoyuna kabul ettirme çabalarında devreye sokulan kişi ve kuruluşları bayraklaştırmada kullanıldığını görüyoruz. İstisnaları yok değil. Ama sayıca çok az ve onların belirlenmesinde de emperyalizmin politikalarının uygulanmasında zorluk çıkarmayacak isimlerin seçilmesine özen gösterildiğini söylemek mümkün.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT