Kanıksanmış uyuşukluğu üstümüzden atıp kendi hakikatimize geri dönebilmek...
Gökhan Özcan, Filistin meselesinde ortaya konan ikircikli tutumun Türkiye toplumunun derin problemlerine ışık tuttuğunu ifade ediyor.
Gökhan Özcan / Yeni Şafak
Eksik bakiye
Ülkemizde Gazze›de yaşananlara farklı kesimler farklı biçimde yaklaşıyor, bunu gözleyebiliyoruz. En duyarlı kesim, bütün bunlar olmadan da Gazze diye, Filistin diye, Mescid-i Aksa diye bir meselesi olan insanlarımızdan müteşekkil, protesto ve boykot hareketleri daha ziyade onlardan geliyor. Daha kalabalık bir kesim, son yaşanan vahim olaylardan, israil’in vahşi cinayetlerinden etkilenerek konuya bir duyarlılık gösterir durumda... Yazık ki bu kesimin meseleyle irtibatı oldukça gevşek... Onların yaklaşımının tarihsel bir derinliği, ümmet kardeşliği bağlamında bir muhtevası pek yok. Gösterdiği vahşi saldırganlık yüzünden israil’e kızıyorlar sadece. Sadece haberleri izlerken ya da ilgili bir şey gördüklerinde ilgililer konuyla... Mesela kısa bir süre boykot ürünlerini boykot etseler bile, ilk indirimde bu ürünlerin raflarını birkaç saat içinde boşaltabiliyorlar. Başka bir kesim de bu olayları uzaktan seyrediyor, umursamayıp hayatlarını yaşamaya devam edenler de var. Bir de Filistin’e karşı gösterilen duyarlılığa ifrit olanlar var, birilerine öfkeleri o kadar kabarmış ki parçalanmış bebek cesetleri bile onların kalplerini yumuşatamıyor. Düpedüz ırkçılık yapanlar, hatta israil’e doğrudan destek verenler bile var aralarında.
Türkiye’de nitelik olarak manevi bir gerileme yaşamakta olduğumuz bir gerçek... Toplumsal ayrışmayı tetikleyen maksatlı birtakım girişimler olduğunu biliyoruz. Ama bunun ötesinde karşıtlıkların biriktirdiği öfkeler de insani konularda artık ortak bir noktada buluşmamıza engel olabiliyor. En son deprem ertesinde bu ayrışmaların nerelere varabildiğini gördük. Bir toplum, meselelerini hakkaniyetli bir biçimde konuşamaz hale gelmişse bu ciddi bir problemdir, herkes bu konuda kendi muhasebesini yapmalı. Bu itiş kakış kültürünü bu toplumdan söküp atamazsak ileride ciddi sıkıntılar yaşayabiliriz.
Filistin meselesinde bir kere daha ortaya çıkan bu parçalı görüntü, israil’e karşı ortaya konan tepkilerin parazitlenmesine yol açıyor. Toplum olarak vahşete karşı durma, Filistin’e destek, israil’e lanet noktasında topyekun bir görüntü verdiğimizi söylemek zor. Oysa bütün dünyada belki de ilk kez sokaklar, caddeler, meydanlar ‘Özgür Filistin’, ‘Katil israil’ sloganlarıyla inliyor. Oldukça da spontan gelişen, her kesimden insanın katıldığı, son derece samimi kalabalıklar bunlar... Bizde mesela 15 Temmuz’daki gibi bir kendiliğindenlik gözlenmiyor pek, belli organizasyonlarla bir araya gelebiliyor ve istisnalar dışında daha kurgusal tepkiler veriyoruz. “Elimizden bir şey gelmiyor” diyenlerin sayısı, “Acaba Gazze için ne yapabilirim?” diye soranlardan daha fazla gibi sanki... Bunları söylerken Gazze konusunda samimiyetle gayret gösteren bütün kardeşlerimi tenzih ediyorum.
Hiç kimsenin moralini bozmak değil niyetim. Ancak olayların bize söylediği şeyler var. Bu demektir ki Allah’ın bu olaylar üzerinden bize söylediği bir şeyler var. Bunlara kulak vermeliyiz. Mescid-i Aksa yıllardır işgal altında, bu konuda İslam toplumları hiçbir mesafe alamadı maalesef... Bunlar Allah’ın çevresini mübarek kıldığı topraklar... Son on yılı sosyal medyanın önümüze yığdığı gündemlerde çene çalarak kayıkçı kavgalarıyla geçirdik. Oysa hiçbir meseleyi küçümsemeden daha güçlü bir toplum olabilmek adına canla başla çalışmalı, hal çareleri üretmeliydik. Sadece israil saldırdığında hatırlayarak Gazze için bir şey yapamazdık, zaten yapamıyoruz. israil, İslam topluluklarından somut bir müdahale gelmeyeceğini bildiği için bu kadar vahşileşebiliyor, zulmünü bu kadar açıktan, bu kadar şımarıkça, bu kadar sırıtkan bir yüzle işleyebiliyor.
Bu bağlamda, olayların başından beri zihinlere kazınan ifadeleriyle tanıdığımız Ayçin Kantoğlu’nun, «İslam mevcut insan bakiyesinden memnun değil, kendisine yeni bir insan bakiyesi devşiriyor» şeklindeki sözleri üzerinde tek tek hepimizin zihin yormamız gerektiğini düşünüyorum. Kendi adıma tüylerim ürpererek dinledim söylediklerini. Çok söylemek istedim ama “Yok, öyle değil!” de diyemedim. Üzerimize yapışıp kalan bu acziyet bu defa gerçekten korkutucu. Bir güvenlik şirketi düşünün, evinizi korusun diye tutmuşsunuz ama koruyamıyor, işinin hakkını veremiyor, onunla çalışır mıydınız? Teşbihte hata olmaz derler, durum maalesef böyle... Öte yandan, bütün bu olanları bir uyarı kabul edersek, bundan hala yapılacak şeyler olduğu sonucunu da çıkarabiliriz. Mevcut kabul edilemez hali değiştirmek için ortak bir duyarlılıkla çalışmalı ve sanal dünyada değil, gerçek dünyada bir şeyleri bu defa gerçekten değiştirmeliyiz.
Dünyada oluşan samimi tepkiler gerçekten kayda değer, bu insanca dalgaların yeni bir dönemin başlangıcı olacağından şüphe etmiyorum. Ancak bizim de hala asal bir topluluk olarak bu kervana katılma imkanımız var, buna inanmalıyız. Bu kanıksanmış uyuşukluğu üstümüzden atıp kendi hakikatimize geri dönebilirsek, toplum olarak dünyanın bizden beklediği karakteri yeniden inşa edebiliriz. Aksini düşünmek bile istemiyorum.
HABERE YORUM KAT