Kandil Merkezli DTK Bildirisi
Demirtaş'ın şiddeti fütursuzca savunan ve doğrulayan dili, halkı direnişe katılmaya çağırması bir siyasi sorumsuzluk örneğidir. Sorumsuzluk değilse, duyarsızlık, sistemi zorlama ve müdahaleye davet hali vardır.
Kürt meselesinde gerçekler...
Ali Bayramoğlu / Yeni Şafak
DTK bildirisi ve HDP'yle ilgili olarak önce şu iki hususun altını özellikle çizelim.
1. Şehir savaşını meşru bir direniş olarak gören, halkı bu “direniş”e katılmaya çağıran, özerkliği şiddetin durmasının önkoşulu haline getiren bir çıkışın, “demokratik siyaset”le ilişkisini kurmak çok zordur. Kürt hareketinin özerklik konusunda bugüne kadar ifade edilmiş en açık ve somut isteklerini içeren bu öneri, bundan bir ya da iki yıl önce, çözüm süreci esnasında dile getirilmiş olsa, önemli ve anlamlı tartışmalara yol açardı. Ancak bu önerinin tartışmaya değil, koşula tabi olarak sunulması, şu aşamada, bir savaş siyaseti aracı olmaktan öte, siyasi bir karşılık taşımaz.
2. Kürt meselesi ve Kürt siyasi hareketi Türkiye'nin asli gerçeklerinden ve sorunlarından birisidir. Bu tür sorunlar, hiç bir diyarda, hiç bir şekilde silah ve savaşla çözülmemiştir. Çözüm aracı eninde sonunda siyasettir. Ve kim ne derse desin, çözüm isyan eden kesim ve yapıyla konuşarak bulunacaktır. HDP, bu kesim ve yapının meşru ve yasal ayağıdır, temsilcisidir. Zaman zaman siyaset dışı tavrına rağmen siyaset imkanı ve umudunu temsil etmektedir. Siyasal sistem bu siyasi partiye ve temsilcilerine yönelik, soruşturma açmak, tedbir almak gibi hoyrat davranışlardan uzak durmalıdır. Zira bu tür davranışlar kutuplaşmayı keskinleştirmekle kalmazlar, demokrasiye zarar verir, siyaset kapılarını geleceğe yönelik olarak da kaparlar.
Tekrar bildiriye dönelim ve soruyu bir kez de tersten soralım.
Bu bildiri, HDP'nin siyaset alanını ve bu alanın özerkliğini genişletmek girişimi, Kandil'e rağmen, onun şiddet politikasına alternatif bir çıkışı olarak değerlendirilebilir mi?
Bu soruya evet yanıtı vermek, en basit ifadeyle Kürt hareketinin yeni stratejisine, Suriye merkezli yeni gelişmelere gözleri kapamak anlamına gelir.
Bildirideki özerklik önerisi ve onunla iç içe geçen fiili özerklik girişimleri değerlendirmesi, samimi olarak aksini düşünen HDP'lilere rağmen, bırakın siyaset alanını bir alternatif sunmayı, bu fiili durumu koruma altına almaktadır. Kandil stratejisinin tam devamı niteliğindedir.
Aynı soru çerçevesinde şu hususu eklemekte de fayda var: Siyasi çözüm isteyen bir siyasi partinin siyasi alanı korumaya özellikle dikkat etmesi gerekmez mi? Demirtaş'ın şiddeti fütursuzca savunan ve doğrulayan dili, halkı direnişe katılmaya çağırması bu açıdan bir siyasi sorumsuzluk örneğidir. Sorumsuzluk değilse, duyarsızlık, sistemi zorlama ve müdahaleye davet hali vardır.
Peki bunların arkasında ne var?
Bir kez daha tekrarlayalım.
Artık belirleyici olan Suriye'deki gelişmelerden hareketle çıtasını yükselten PKK stratejileridir.
Cemil Bayık Le Monde gazetesine yaptığı açıklamada bunu tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor ve şöyle diyor:
“Mevcut durumda silahlı mücadeleye son vermek için hiçbir neden yok. Aksine gelecek aylarda iç savaş Türkiye'de ağırlaşacak. Bu durum herkesin kendi çıkarlarını sürdürdüğü ve hiç kimsenin bölgeden dışlanamayacağı bölgesel bir savaş ortamında yaşanıyor. Türkiye, İran ve Suriye'deki gelişmeler tek ve aynı çatışmadan çıkıyor. Ortadoğu bu savaş sonucunda yeni bir çağa girecek. Kürdistan Ortadoğu'nun merkezinde, Türkiye, Suriye, Irak ve İran'ın arasındadır. Bu nedenle biz mevcut bölgesel savaşın kalbinin Kürdistan olduğunu ve bu savaşın yeni bir duruma dönüşene kadar yoğunlaşacağını düşünüyoruz.”
Şimdi soru ve mesele bu gidişin önünün nasıl alınacağıdır?
HABERE YORUM KAT