‘Kahrolsun ABD’nin ‘Hoş Geldin ABD’ye Dönüşümü/nün Acıklı Hikayesi
Uzunca bir dönemdir İslam coğrafyalarında kendi elini kirletmeme siyaseti uygulayan ve bekleme, görme, bulaşmama tavrını sürdüren ABD, Irak'ta sabredemedi(!) ve sonunda beklenen müdahale geldi.
Lakin bu defa küresel emperyalizm ve yerli işbirlikçilerin tam mutabakatıyla, Rusya'nın da Çin'in de, İran, Suriye, Irak'taki iktidarların da oluru ve beklentilerini karşılarcasına.
Suriye'ye Bekliyorduk Irak Sürpriz (mi) Oldu!
Bir şeyi 40 defa söylersen olurmuş. Onca "geldi, gelecek" yaygaralarına karşılık, nihayet beklenen gelişme oldu ama adres şaştı(!)
Suriye'de insanlık on binler halinde katledilirken, kadınıyla, çocuğuyla, varil bombalarıyla, kitle imha silahlarıyla kavrulup BM toplantılarına binlerce kişinin işkence görüntüleri yansırken ABD hiç oralı bile olmadı. İddiaların aksine önce ortada hiç yoktu; sonrasında izlediği siyasetlerle Esed'e "devam et" mesajları geçmişti. Suriye arenasında bunlar olup biterken, birileri de "ABD gelecek" masalıyla diktatörlerini koruyup kollama, onu anti-emperyalist mücadelenin Che Guevera'sı haline getirme, katledilen insanları ve göçe zorlananları kirli propagandalarıyla suçlama, mücadele veren grupları ‘cihadçı teröristler’ diyerek lekeleme yarışına ve ittifakına girişmişlerdi: Solcusuyla, İrancısıyla, Kürtçüsüyle, Türkçüsüyle.
İddiaları ve beklentileri şu idi: Başından beri bu grupların ardında ABD var. Bunları bahane ederek bölgeye gelecek! Bu iddia ve beklentilerle binlerce çocuğun katledilmesini, kadınlara tecavüz edilmesini normalleştirdiler; vicdanlarını soğutabilmek için iftira mekanizmalarıyla sorumlular ürettiler, gerçek sorumluların ve onların zulümlerinin üzerini örttüler. Lakin nafile; ne ABD geldi ne de endişeyle beklenen müdahale oldu.
Analiz şuna dönüştü: Eğer Rusya, Çin ve İran Esed'e gereken desteği vermeseydi ABD daha cesaretli davranabilirdi ama anti-emperyalist ittifak buna geçit vermedi! Halk telef oldu ama bunda da sorumlu vekâlet savaşlarını sürdürenlerdir. Tabii bunlara Hitler'in propaganda bakanı Gobbels'in katledilen Polonyalılar için sarfettiğine benzer "Başkaldırmasalar öldürülmezlerdi" tezleri de eklendi.
Bütün Bunların Sorumlusu IŞİD mi Gerçekten?
Gelelim Irak'a. Hemen belirtelim ki Irak'ın jeopolitiği açısından meseleye baktığımızda pekâlâ "ABD buradan hiç gitmemişti ki" de denebilir. ABD, Irak'ın birliğini asla sağlamayacağından emin olduğu Maliki iktidarını burada bırakarak bir "çekilme siyaseti" uygulamıştı. Birilerine göre de Irak'ı İran'ın ellerine terk etmişti. İkisi de doğruydu, zira ortada bir ittifak söz konusuydu. Gözü arkada kalmadı.
Maliki hükümeti 2010'da Mısır'da Sisi'nin iktidarına benzer tarzda tekrar seçildikten sonra İran ve ABD'nin gözüne girecek tüm politikaları serdetmişti. Bunlar IŞİD'i de büyüttü, Sünni öfkeyi de 2012'de olduğu gibi patlama noktasına getirdi. Ve Maliki'nin "terörist avı" sadece aşiretler ve halk kitlelerine yönelik olarak değil, bizatihi Tarık el Haşimi gibi Cumhurbaşkanı yardımcılığı yapmış siyasetçi, bürokrat, âlim ve mütefekkirlere, kanaat önderlerine kadar uzanmıştı. Hatta bu politikaları eleştiren Şii âlimler de baskı ve had bildirme siyasetinden payına düşeni almaktaydı. Ülkenin hemen tüm Sünni bölgelerine yayılan Sünni grupların örgütlediği halk isyanlarının da yegane sebebi ABD-İran ve Maliki'nin mezkur Irak siyaseti idi.
İşte Suriye üzerinden ABD müdahalesi paranoyası oluşturarak, kanlı siyasetlerini perdelemeye çalışan mezkûr yapılar, bu ayaklanmalar başladığında ABD'yi Irak'ta görmek istediklerine dair sinyaller verdiler. Maliki ABD ordusunu Irak'a bizatihi davet ederken, İran klasik takiyyeci "istemem ama yan cebime koy" siyasetine soyunuyordu.
Sünni isyanın başladığı daha ilk günlerde Maliki ABD'ye seslenmişti. ABD de olgunlaşma devresini bekledi. IŞİD üzerinden olan-olmayan, doğru-yanlış bir sürü propagandanın pişirilip servis edilmesi, Batı ve Ortadoğu halklarının buna hazır hale getirilmesi sayesinde de bu müdahale gerçekleşti.
Kamuoyunda oluşturulan iklime bakılırsa IŞİD vahşeti neredeyse bu müdahaleye karşı "ABD Ortadoğu'dan Defol!"; "Kahrolsun ABD!" gibi atılacak bütün sloganları bastırmış gibi görünüyor. Mesela Kürdistan coğrafyasında oluşturulan atmosfer bunun bir örneğini oluşturmakta: IŞİD'in usulündeki çarpıklıklar, PYD'ninkileri unutturmuşa benziyor.
IŞİD vahşeti PYD'nin Esed'le işbirliğinden istifadeyle Suriye'de gerçekleştirdiği diğer Kürt grupları ve liderleri üzerindeki baskı ve suikastlerin de rafa kalkmasına sebebiyet verdi anlaşılan. Ezidi kadınların cariye edilip satılığa çıkarılması(!) hikâyeleri, aynı Kürt Ulusalcılarının Suriye'de tecavüze uğrayan binlerce kadının faillerini 3 yıldır nasıl bir şevkle savunduklarını, Türk ulusalcılarıyla birlikte ideoloji kardeşliğinin her türden saflaşmasını maharetle ürettiklerini de sümen altına itmişe benziyor. Bu meyanda bölgedeki Müslümanlara sabır niyaz etmek kadar, aynı zamanda basiret çağrısında da bulunmak önem arz ediyor.
Bu vakıa ABD, Rusya ve Çin ittifakı petrolün ve Irak jeopolitiğinin önemini göstermekte. Ama bu coğrafyayı kirli ellere teslim etme ve müdahalenin meşruiyetini sağlama noktasında IŞİD gerçekten de zurnanın son deliği kıvamında.
ABD Müdahalesinin Gerçek Sorumluları
IŞİD, nasıl ki Suriye'de Esed'e karşı haklı bir savaşın müdavimleri olan İslami muhalefet ve mücadeleyi kirletmiş, elleri Müslüman kanına bulanmış, düşmanın elini güçlendirmişse, şimdi de Irak'ta izlediği basiretsiz siyasetlerle Maliki güçlerinin ve onlara destek olan emperyal yapıların elini güçlendiriyor. Maliki ile zaten kavgalı olan Barzani ile karşı karşıya gelmeleri tam bir basiretsizlik örneğini oluştururken, haklarında esir ettikleri kadınları pazarlarda satıyorlar, çocukları öldürüyorlar gibi yalan ve iftiralar da gırla gidiyor. Evet bunlar yalan ve iftira... Ama o derece basiretsiz bir akılla ilerliyorlar ki, haklarında oluşturulan istifhamları haklı çıkartacak şekilde ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Daha beteri bölgedeki İslam ve ümmet düşmanı diktatörlerin de onlara destek verenlerin de ellerini güçlendirici, zulümlerini örtücü, politikalarına rahmet okutma yolunda ilerliyorlardı adeta.
Suriye'de Esed'le kirli ittifaklar kurup muhalif güçlerle savaşan ve Suriyeli Kürtlere karşı da kalleşçe siyasetler uygulayıp suikastlar düzenleyen PKK-PYD bile sayesinde kurtarıcı postuna bürünebilmişti. Propagandif yönleri kabul etmekle birlikte tüm dünyanın gözleri Irak'taki haklı isyandan ziyade maalesef mezkûr yapının icraatlarına çevrilmişti. İstikamet ve güzergâhın yanlışlığı, haklarındaki anti propagandaların da rüzgârını güçlendiriyordu adeta!
Lakin bütün bu gerçekler, bu ortamı fırsata çevirenlerin kirli siyasetlerinin örtülmesi anlamına gelmemeli ve gerçek faillerin ve onların suçlarının perdelenmesine bahane kılınmamalıdır.
ABD Irak'ı terk ederken birkaç yüz savaşçısı kalan IŞİD gibi bir yapıya Irak'ın Sünni halkını mahrum bırakan ABD-İran-Maliki üçgenidir! Irak hükümetinin basiretsizce ve alçakça uyguladığı diktatoryal siyasetlerdir! Etrafa yaydıkları zulüm dalgası, mezhep ayrılığı tohumları ve çirkin Fars ulusal siyaseti Suriye'den Lübnan'a, Irak'tan Kürdistan'a kadar her yere pislik saçmaktadır.
IŞİD'in gözümüzün önünden kaybolmaması için propaganda mekanizmalarını işletenler, Suriye ve Irak'ta işledikleri cinayetlerle elleri mazlumların kanına bulaşmış olanlar ve ABD müdahalesinin baş davetçileridirler! Ama ne olursa olsun Ümmet ve tarih bu ihanetleri affetmeyecek!
YAZIYA YORUM KAT