Kâğıttan kaplan
Süheyl Batum’un Anayasa referandumu sırasında bir “anayasa profesörü” olarak yaptığı konuşmaları hatırlıyorum.
“Demokrasi” için referandumda “hayır” demek gerektiğini anlatıyordu.
12 Eylül Anayasası’nın değişmesine “demokrasi” adına karşı çıkıyordu.
CHP, Batum’un “darbe Anayasası’nı” savunmasını çok önemli bulmuş olmalı ki onu Genel Başkan Yardımcılığı’na getirdi.
Her gün konuşan biri gerçek fikirlerini çok uzun zaman saklayamaz.
Batum da sonunda baklayı ağzından çıkardı.
Ordunun “kâğıttan kaplan” olduğunu söyledi.
Bizim ordu yeni bir savaşa girip de kaybetmiş değil, Batum’u böylesine öfkelendiren bir “yenilgiyi” nerede yaşadı?
Askerî vesayet alanında geriledi ordu.
Siyaset üstündeki baskı sahası daraltıldı.
İçindeki darbe hazırlıkları ortaya çıktı.
Ordunun “gücü” siyasette kırıldı.
Batum buna kızıyor.
“Amerika ordunun içini boşaltmış” diyor.
Batum’a göre, Amerika ordunun içini boşaltmasaydı “gerçek bir kaplan” olarak ordu siyasete müdahaleyi sürdürecek, darbeler hazırlayacak, muhtıralar verecek, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine karışmaya kalkacak, halkın iradesini yok sayacaktı.
Ordunun siyasete müdahale edememesine üzülen bir siyasetçi.
Daha da beteri ordunun siyasete müdahale etmesini savunan bir “anayasa” profesörü.
Böyle bir profesörün öğrencilerine “anayasa” adına neler öğrettiğini çok merak ediyor insan.
Sanıyorum siyaset tarihimizin en utanç verici konuşmalarından biri olarak kayıtlara geçecek Batum’un sözleri.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ise Batum’un ordu hakkındaki sözleri karşısında, “orduyu ancak Genel Başkan eleştirebilir” dedi.
Orduyu artık darbe yapamadığı için eleştiren yardımcısının “yaklaşımına” değil, “başkanın görevini üstlenmesine” karşı çıkıyor.
MHP Başkanı Bahçeli’nin bile “şuursuzluk” olarak nitelediği böyle bir konuşma hakkında CHP Genel Başkanı’nın söyleyeceği söz bu mu olmalıydı?
Sanırım ve umarım, birçok CHP’li Batum’un sözlerinden ve amacından utanmıştır.
Zaten halkın “ordu partisi” olarak gördüğü CHP’nin “darbe yandaşlığı” damgasını bir kez daha yemesine, parti başkanının daha “kökten” bir cevap vermesini beklerdi herhalde insanlar.
Ama CHP “darbeye” ve askerî vesayete güçlü bir şekilde karşı çıkamıyor.
Tabanının bunu istediğini düşünüyor herhalde.
Eğer, “darbeciliği savunan” dar bir grubun partisi olmak istiyorlarsa bence CHP’liler doğru yoldalar.
Bu ülkede kaç kişinin askerî vesayeti savunduğunu seçimlerde göreceğiz.
AKP, “faili meçhuller” dosyasını açarken, AKP’yi “gerici” bulan CHP “ilericiliğini” darbe savunarak gösteriyor.
12 Eylül Anayasası’nı savun, darbeyi savun, askerî vesayeti savun sonra da halka gidip “bana oy ver” de.
Demokrasi, halkın özgür olduğu, ülkesinin nasıl yönetileceğine karar verebildiği, kendi haklarını devletten talep edebildiği, devlet baskısı görmediği, fikirlerini çekinmeden söylediği bir rejimdir.
Halk deli mi, niye kendisini yok sayan bir sistemi desteklesin?
CHP Genel Başkan Yardımcısı Batum’un anlayışını ancak “halkın söz hakkının kısıtlanmasını” isteyenler, halkı küçümseyenler, halkı “zor kullanarak” yönetmeyi düşünenler destekler.
Hâlâ CHP’nin bu dönemin kapandığını anlamasını, çağdaş, demokrat bir parti olmasını, askerî vesayete karşı çıkmasını, halkın bütün kesimlerinin haklarını savunmasını bekleyenler var ama korkarım CHP böyle bir parti olamayacak, CHP’nin demokratları da 13 hazirandan sonra ayrılıp yeni bir parti kuracaklar.
Batumvari konuşmalarla AKP’ye büyük bir iyilik yapıp, onların oylarını patlatmalarına yardım ettikten sonra CHP siyaset sahnesinden çekilecek herhalde.
Belki yanılıyorum ama kendini bir türlü yenileyemeyen CHP bitiyor gibi gözüküyor bana.
Halkı küçümseyip yok sayan bir anlayışın tükenmesiyle birlikte, bu anlayışın partisi de tükeniyor.
Darbe yapamayan orduyu “kâğıttan kaplan” olmakla suçlayan parti, bu seçimlerde “kâğıttan kaplana” dönüşecek.
Halkı kaybeden bir partinin gerçek bir “kaplan” olmasına imkân yok çünkü.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT