Kafkasya ve Rusya
Alt alta yazıp topladığımız zaman Gürcistan'da olup bitenlerin Türkiye için yekûnu oldukça fazla. Zengin ve renkli bir etnik coğrafyaya sahip Kafkaslarda yaşayan halkların ekseriyeti için geçerli kural: Kafkaslardakinden daha fazla Kafkasyalı Türkiye'de yaşıyor.
1864 yılında Rusya'nın başlattığı tehcir, Dünya tarihinin en trajik nüfus hareketlerinden biriydi. Bu tehcirin ana yönü ise Osmanlı coğrafyası idi. Kısa tarih içinde Çerkezler bu sefer yeni vatanlarını savunmaya giriştiler. Cumhuriyete giden çileli yolda, bir nesil önce Kafkasya'dan göç etmiş toplulukların kanı ve emeği oldukça fazladır. Bu emeğin çapını anlamak için Kurtuluş Savaşı'nın sembolünün Çerkez kalpağı olduğunu hatırlamak yeterli. Rus tankları Gürcistan topraklarında ilerlerken karşı karşıya gelen topluluklar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının akrabaları. İşte bu yüzden Kafkasya bizim arka bahçemiz değil, evimizin salonu gibi.
Türkiye, Rusya ve İran gibi dev ülkelerin arasına sıkışmış coğrafyada nüfusları birer milyona baliğ olmayan Osetler, Kabartay-Balkarlar, Karaçaylar var. Sayıca daha da az olan Dağıstanlılar, Adıgeler, Şapsığlarla birlikte daracık alanda kırılgan bir mozaik duruyor. Bu daracık alanda her halk kendi kimliğiyle var olmakta kararlı olunca fırtınalar kopuyor. Sovyetlerin bu coğrafyaya miras olarak bıraktığı etnik sorunlar ise bu fırtınaları besliyor. Gürcistan'ı bombalayan Rus uçakları, Poti Limanı'nı ablukaya alan Rus gemileri önümüze çıkacak olan gelecek için önemli işaretler veriyor. Rusya, külleri arasından Kafkasya'da yeniden doğmaya hazırlanıyor.
Osmanlı devletinin bir imparatorluk olduğu için dağıldığı, pek sorgulanmadan tartışılan bir hüküm. Rusya da bir imparatorluktu. 1917'ye kadar büyümeye devam eden bu imparatorluk, sosyalist ideoloji ile ömrünü uzattı. II. Dünya Savaşı'ndan sonra daha da genişledi. 1990'da dağıldığında, ana çekirdeği sürdüren Rusya Federasyonu hâlâ bir imparatorluktu. Rusya ile Türkiye'yi mukayese ederken geçmişin yarattığı bu farka dikkat etmek lâzım. Türkiye bir imparatorluk olmaktan vazgeçti ve ulus devlet olarak kendini tahkim etti. Rusya ise, yeniden başlayan imparatorluk çağına, imparatorluk hüviyetini hiç kaybetmeden girmiş bulunuyor. Rusya bir imparatorluktu ve başka bir devlet modelini hiç tecrübe etmedi. O yüzden bugün Kafkaslarda bir imparatorluk gibi davranabiliyor.
Rusya'nın Gürcistan operasyonu bir imparatorluk operasyonu. İmparatorluklarda oyun çoktur. Gürcistan'ın oyuna geldiği ve Rusya'ya arzu ettiği fırsatı verdiği anlaşılıyor. Rusya bu fırsatı ince tekniklerle kullandı. Bu tekniklerin tamamı etnik farklılıklara dayanıyor. Kafkas halkları da bu oyunda yer alıyor.
PKK'nın Bakü-Ceyhan-Tiflis hattına yönelik saldırıları ve bu hatta giriştiği eylemler, Rusya'yı potansiyel hamileri olarak gördüklerine işaret. PKK bu eylemlerle Rusya'nın dikkatini çekmeye, büyük oyunun içinde rol almaya çalışıyor. Rusya PKK'ya hamilik eder mi? Rusya'nın bir ulus devlet olmadığını ve sosyalist ideolojinin evrensel dilini kullanamadığını dikkate alarak, PKK'nın planının ham bir hayal olduğunu söylemek mümkün. İmparatorluk yönetmek etnik sorunların üzerine çıkan bir vizyona sahip olmak demek. Türkiye'nin etnik sorununu kaşıyan ve bu sorundan çıkar sağlamaya çalışan bir Rusya, kendi imparatorluğunun da altını kazmaya başlar. Rusya bugün Kafkaslarda self-determinasyon prensibini savunuyor ama, bu prensibin imparatorluğun sonu anlamına geldiği unutulmamalı.
Dönüm noktası olarak 1774 tarihi alınırsa, Türkiye açısından iki asrı epeyce geçmiş olan bir tarih kaldığı yerden yoluna devam ediyor. Türk-Rus rekabeti yeniden tırmanıyor. Türk Avrasyacılarının göz ardı ettikleri gerçek: Coğrafya Türkiye ile Rusya'yı karşı karşıya getiriyor. Yeni dönemde rekabetin eskisi gibi kanlı geçmeyeceği aşikâr. Ama Türk dış politikasının Rusya faktörüne göre şekilleneceği tarihin yeniden başladığı ortada. Kafkasya'ya bizim de evimizin içini düzenlermiş gibi eğilmemiz gerekiyor.
Zaman gazetesi
YAZIYA YORUM KAT