Kafesteki maymun
Bu ülkeyi askerlerin yönetmesi gerektiği konusunda giderek daha da ikna oluyorum. Her şeyden önce, yönetme arzuları çok güçlü. Kontrol dışında kalan en ufak detaylar bile onları rahatsız ediyor. Olayı bir bütün olarak ele alıyor ve her şeyi en ince noktasına kadar düşünüyorlar. Ayrıca kendi görevleri olmayan alanlara da hâkim olmak istemeleri büyük bir nimet. Çünkü başkalarının açıklarını da böylece kapatma imkânı buluyorlar. Belki de en önemlisi, hiçbir şey plansız yapılmıyor, her planın öncesinde gerekli araştırmalara yer veriliyor ve sonuçta hedefle yöntem arasında tam bir uyum sağlanıyor.
Şimdiye kadar TSK’yı beğenmemize yol açması kuvvetle muhtemel birçok belge yayımlandı. Ama son ortaya çıkan “Kafes Operasyonu Eylem Planı” ileriki nesillere gururla anlatacağımız bir girişim. Daha önceki ‘operasyonlara’ eklenen, onlarla birlikte milli bir strateji oluşturan gayet kapsamlı bir çalışma. Santoro’dan başlayıp, Malatya üzerinden Hrant’a ulaşan bu derinlikli çizgi, Kafes’le yaratıcılığın zirvesine ulaşmış. Sıradan insanların, sivillerin hayal bile edemeyecekleri büyük bir proje... Amaç tabii ki hedef saptırmak, gündem değiştirmek ve ‘teşkilatın’ moralini yükseltmek. Bunlar iyi bir yönetimin de yapı taşları... Buradaki ‘teşkilatın’ ordudan ziyade operasyonel kadroları ima ettiğini de tahmin ediyor ve iktidara böylesine aşina bir yönetime sahip olmanın güvenini yaşıyoruz.
Kafes daha öncekiler gibi gayet itinalı bir plan... Dört aşaması var. Bilindiği üzere bazı planlar üç aşamalıdır ve daha rutin sayılırlar. Oysa taktiksel maharet gerektiren planlar hemen her zaman en az dört aşamalı olurlar. Kafes de hazırlık, korku oluşturma, kamuoyu oluşturma ve eylem safhalarından meydana gelmekte. Hazırlık zaten içselleşmiş bir alışkanlık. Hazırlıksız yakalanmak bizim ordumuzun özelliklerinden biri olmadığı gibi, ne olur ne olmaz mantığıyla zaten sürekli hazırlık halindeler. Korku oluşturma, herhalde bu ordunun en kadim uğraş alanları arasında vazgeçilmez bir yere sahiptir. İyi bilinen, içselleştirilmiş, yöntemleri yerleşik bir görev alanı olduğunu söyleyebiliriz. Kamuoyu oluşturma ise, son dönemde bir yaratıcı uğraş olarak ortaya çıkmasına rağmen, hızla yapısal niteliklere sahip kılınmış, ordumuzun modernliğinin bariz göstergelerinden biri. Nihayet tabii ki bir de eylem safhası var. Bu sadece düşünen ve hazırlayan değil, yapan bir kurum. Sivil siyasetçiler gibi boş konuşanların değil, gerçekliği değiştirenlerin dünyası bu...
Bu gurur verici arka planı bildiğinizde Kafes’in yapmaya çalıştığı devasa işlere şaşırmıyor ve huzur içinde kendi küçük dünyanıza dönüyorsunuz. Düşünün... Önce gayrımüslimlerin ve tabii özellikle Ermenilerin adresleri, gazetelerinin abone listeleri, öğrencilerin ve okul çalışanlarının detayları, vakıf üyelerinin kimliği, ayin yerleri ve mezarlıkları tek tek belirleniyor. Sonra bunlar internette yayınlanıyor ve ayrıca tehdit telefonları edilerek gayrımüslimler iyice korkutuluyor. Derken aynı listeler ulusal basına verilmekle kalmıyor, köşe yazıları yazdırılıyor ve tartışma programları düzenleniyor. Böylece bir yandan sokaktaki çapulcuların tedhiş eylemlerine fırsat tanınıyor, diğer yandan da AKP’nin basiretsizliği vurgulanıyor. Bu aşamada insanı hayran bırakan bir tekniğin de kullanılması öngörülmüş: Köşe yazısı ve tartışmalarda 6-7 Eylül ve Varlık Vergisi gibi gayrımüslimleri mağdur eden olaylar gündeme getirilecek ve ayrıca ‘agosasahipçikalim’ türünden web siteleri açılacakmış. Böylece gayrımüslimler dolduruşa getirilecek, sazan misali oltaya takılacaklarmış. Nihayet vurucu darbe gelecek, bombalar patlayacak, suikastlar düzenlenecek, insanlar kaçırılacak ve gayrımüslimlere ait mezarlıklarda ‘sansasyonel’ eylemler icra edilecekmiş. (Benim hayal gücüm mü sınırlı bilemiyorum, ama sansasyonel denince ben Ozan’ın röportajından öteye pek gidemiyorum. Acaba Kafes’in yaratıcıları da benzer bir şey mi düşündüler?)
Gelelim asıl yaratıcı noktaya... Bütün bunlar irticaya ve AKP’ye yüklenecekmiş! Hiç aklınıza gelir miydi? Ne olağanüstü bir zekâ örneği değil mi? Ama gayet normal... Sonuçta yönetmek üzere yetiştirilmiş, kendi konusunu çok iyi bilen bir teşkilatla karşı karşıyayız.
***
Kafes’in kimleri kafeslediği gibi magazinel sorulara girmemize hiç gerek yok. Ancak bu yüksek seviyeli yönetimsel stratejinin medyada da desteklendiğini bilmek insanın içini rahatlatmıyor değil. Nitekim Danıştay saldırısı sonrasında (aralarında bazı gayrımüslimlerin de olduğu) bazı densizler bunun irtica ile ilgisinin olmadığını, ulusalcı bir manipülasyon olduğunu yazıp çizmişlerdi. Neyse ki o dönemde milli hasletleri güçlü yazarlarımız da vardı... Onları şimdi bir kez daha minnetle anmak istiyorum.
Bekir Coşkun: “Dün Danıştay’ı basıp yargıçları vuran, eli tabancalı olanlardandı... Öbürlerinin ellerinde sadece tabancaları yok. Yüzlerinde aynı kin, gözlerinde aynı nefret... Biz onları biliriz... Hedefleri aynıdır: Laik cumhuriyeti silmek... Şeriatı egemen kılmak.”
Ertuğrul Özkök: (Başlık: Cumhuriyet’in 11 Eylül’ü) “Evet bu ülkede bugüne kadar kimse ‘dinci’ olduğu için öldürülmedi. Ama ‘dinsiz’ diye öldürülen veya kendine ‘dinci’ diyen insanlar tarafından öldürülen çok insanımız var.”
Kafes’in yaratıcıları müsterih olabilirler. Proje içinde yer almaya hazır insanımız hiçbir zaman eksik olmayacak...
***
Başlıktaki ‘maymuna’ takanlar varsa, bunu bir fıkradan esinlendim. Adamın biri uzak diyarlarda çok kıymetli maymunların olduğunu duymuş. Bunlar aynen insan gibi davranabilen, hal tavır bilen, mesela şaraptan anlayan maymunlarmış. Ancak fiyat da çok pahalıymış. Tam vazgeçecekken epeyce aptal ve hiçbir biçimde güvenilmez olan bir cinslerinin de olduğu ve onlardan birinin ucuza kapatılabileceği söylenmiş. Adam da onu satın almış... Gerçi maymun hemcinslerinden ucuzmuş ama adamın ülkesinde çok para etmekteymiş. Dolayısıyla çare olarak bir kafes yapmayı düşünmüş ve her maymunun içinde olmak isteyeceği bir kafes yapmış. Maymun kafese öylesine bayılmış ki bir daha dışarı çıkmadığı gibi, kafesin dışında hayat olmadığına da inanıvermiş. Bu arada adamla maymunun ilişkileri de giderek gelişmekte, derinleşmekte imiş... Sonunda adam da kafesin olmadığına kani olup kafese girmiş ve birlikte mutlu mesut yaşamışlar.
***
Asker darbeci mi tartışmasına en iyi cevap yine Genelkurmay’dan geldi. Bir süre önce Pakistan Genelkurmay Başkanı geldiğinde bizim Genelkurmay Başkanı’nın ona “sakın darbe yapmayın” dediği öne sürülmüştü. Ancak Genelkurmay bu iddiayı tekzip etti... Böyle bir şey tabii ki söylenmemiş. Müsterih olabilirsiniz. Zaten pek mantıklı bir iddia da değildi... Bizim Genelkurmay başkalarına darbe yapmamayı tavsiye eder mi hiç?
TARAF
YAZIYA YORUM KAT