1. YAZARLAR

  2. Abdurrahman Dilipak

  3. Kafalar öyle bir karıştı ki..
Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yazarın Tüm Yazıları >

Kafalar öyle bir karıştı ki..

02 Ağustos 2010 Pazartesi 13:43A+A-

Referandum öncesi kafalar iyiden iyiye karıştı.

Kim ne yapacağından emin değil, komplo teorilerinin bini bir para..
Herkes bu işin perde arkasını, aslını ve geleceğini merak ediyor..
Toplum 3’e ayrıldı, EVET’çiler, HAYIR’cılar ve ne yapacağını bilmeyenler..
EVET’çiler çoğunlukta. Bana kalırsa oy oranı % 60’ın üzerinde gerçekleşecek gibi.
Beni asıl ilgilendiren, bu süreçte yaşanan sorgulamalar..
Eğer bundan sonraki değişikliklerin önünü açacak olan bu değişikliğin ardından beklenen değişiklikler gelmezse, işte o zaman asıl sorun yaşanacak demektir..
Bu süreç, geçmişin hesaplaşması kadar, geleceğin şekillenmesine yön verecek bir iradenin ete kemiğe bürünmeye başladığı bir süreç olacaktır..
Referandum bu açıdan sadece Anayasa referandumuna “evet” anlamına gelmiyor. AK Parti’ye de bir görev yüklüyor.. AK Parti ağır bir sorumluluk yükleniyor.. Önümüzdeki seçimlerde halk iktidar partisinden bu konuda teahhüd bekleyecek. Kadrosunu bu teahhütlerine uygun kişilerden oluşturmasını isteyecek. Bu işin bahanesi olamaz artık..
Ya bu işe kalkışmayacaktınız, ya da şimdi neticelendireceksiniz..
Bu rüzgar sadece AK Parti’nin teahhütleri ve teahhütlerine uygun bir kadro oluşturması yönünde bir sonuca sebeb olmayacak, aynı zamanda diğer muhalefet partileri de bu konudaki iddialarına göre bir teahhüt ve kadro profili ile halkın önüne çıkacaklar.
Yani 12 Eylül referandumu, 2011 parlamento seçimlerinin gündemini ve kadro yapısını da belirleyecek..
Aslında iktidarın referandumdan hemen sonra atacağı adımlarla aslında yeni bir süreci başlatması gerekecek..
Zaten referandum sonrası yoğun bir gündem söz konusu. Ardından hükümetin, özellikle Anayasa değişikliği ve birtakım temel yasalarla ilgili bazı konuları hemen şimdiden gündeme alması gerekecek.
Mesela bunlardan biri şu malum, iç hizmet yönetmeliği konusu..
Madem CHP “tamam” dedi. Şu YÖK konusu da öncelikle ele alınabilir..
Anayasa değişikliğine bağlı yeni yasa değişiklikleri, yasa değişikliğine bağlı yeni yönetmeliklerin zaman geçirilmeden hayata geçirilmesi gerek..
Belki, şu arşiv konusunun yeniden ele alınması gerek.. Tüm arşivlerin Başbakanlık’ta toplanması gerek.. Ve bunların belli süreler içinde açıklanmasının garanti edilmesi, aynı zamanda, yargı denetimine açık olması yanında, özellikle kişisel haklar ve siyasi zorunluluklar bağlamında gizliliklerinin korunması da gerekiyor..
‘Kozmik Oda’da yargı incelemesi konusunda yaşanan sorunlar bir daha tekrarlanmamalı.. Devlet arşivi öyle devlet kurumları arasında pay edilemez.. Kırmızı kitabı Bakanlar bile görmezken, sauna çetesinin manken kızlarının çekmecesinden çıkması gibi rezaletlerin bir daha yaşanmaması gerekiyor..
Şu Balyoz davasının böyle bir zamana denk gelmesi, aslında muhteşem bir tevafuk.
Hele bu tutuklama kararı ve TSK’nın bazı unsurlarının sanıklara yardım ve yataklık etmeye kalkmasına ilişkin iddialar...
Yetmedi, şu Ankara’da ele geçen iki kamyon dolusu bomba..
Gizlemeye çalıştıkları derin gerçekleri dağdaki sağır sultan bile duydu..
Arkası arkasına yeni belgeler, dinleme kayıtları düşüyor, yeni yeni tanıklar ortaya çıkıyor, itiraflar geliyor derin gerçeklerle ilgili..
Meğer bizim kahraman paşalarımız ne haltlar yemişler. Hepsi Atatürkçü, ulusalcı geçiniyorlardı. Meğer ulusun malını gasp edip, milli iradenin tecelligahı kabul edilen parlamentoya kilit vurup, dernekleri, partileri kapatmayı planlayanlar, hukuk devletine tuzak kuranlar, halkın, kimliği, kültürü üzerine planlar yapanlar, aynı ülkenin çocuklarını birbirine kırdırıp, onların kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmeye çalışanlar da aynı çevreler değil mi imiş..
Meğer Atatürk onlar için bir kamuflaj elbisesi, dokunulmazlık zırhı imiş.. Lâikliği halkın inancı ile savaş için silah olarak kullanmışlar..
Bu YAŞ, TSK için tarihi bir dönüm noktası olacak.. Eğer direnirler, darbeci paşaları terfi ettirerek tavırlarını sürdürecek olurlar da, bu ülkeye de, millete de zarar verir. Dahası, bu kadroların akıbeti hayrolmaz. Bugünkünden çok daha trajik bir sona mahkûm olurlar..
Geri dönüş mümkün değil, hiçbir şansları da yok.. Deşifre oldular, suçüstü oldular..
Darbe yapacak olsalar, zaten yaparlardı.. Kendi içlerinde bile görüş birliği yok.
Kendileri himmete muhtaç paşaların emirlerindeki kişileri kurtarma gücü de yok artık..
Bunlar zafer ve yenilgi durumunda birbirlerini yerler. Zaferde makam ve rant kavgası, yenilgide sorumluluk suçlaması yüzünden.. Önce “içimizdeki hain kim” sorusu sorulur. Sonra, kimin ihmali var! Kim yanlış yaptı? Ardından kimin davayı sattığı, kimin malı götürdüğü, kimin kimle anlaştığı gelir ve son aşamada, herkes olup bitenin suçunu birbirine yüklemeye başlar.. “O dedi, ben yapmadım, o yaptı” diye birbirlerine girerler.
YAŞ kadar, YAŞ sonrası da önemli..
Göreceksiniz, bu YAŞ tartışmaları burada bitmeyecek. YAŞ sonrası da devam edecek ve yeni YAŞ’lar gelecek.. Bu arada “Benden sonrası tufan, ben yoksam başkasına da yar etmem burayı” diyenler, YAŞ’ın yanında KURUları da yakmaya çalışacak..
Bunların planında geri çekilme, ricat diye bir bölüm yok. Taktik geri çekilmeler not edilmiş sadece.. Erteleme, yavaşlama ama sonuçta hep aynı istikamette ilerleme. Böyle bir şeyi ihtimal olarak bile düşünmemişler. Öyle ya; Media, Mafia, Sermaye, Siyaset, Bürokrasi, STK’lar hepsi ellerinde.. AYM, HSYK, Barolar, Danıştay’da o kadar çok dostları var ki!
Ama işte trajik son. Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz.. Evdeki hesap çarşıya uymadı.. Olmaz denen şey oldu..
Buyurun paşam, savcı bey sizi bekliyor.. Öyle GATAKULLİlerle kurtulamazsınız.. Oyun bitti, kabus bitecek. Korku da.. Kan da, kayıtdışı ekonomi ve kayıtdışı siyaset de, terör de.. Bundan sonra atacağınız her adım, aleyhinizde delil olarak kullanılabilir.. “Gönüllü avukatlarınız” ve dostlarınız kendi paçalarını kurtarma derdindeler.. Hem baksanıza Encümen-i daniş bile artık açıkça toplanmıyor nice zamandır. Pabuç pahalı komutanım.. Sizin başınıza gelen neyse de, yargıdaki “sizin iyi çocuklar”ın bizim gazetenin sorumlu müdürüne yaptığınıza baksanıza. Ya sizi yargılayan hakimler de böyle davransaydı, nice olurdu haliniz?.. Sizi yargılayanlar, “sizinkiler”den daha merhametli..
Selam ve dua ile..

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT