Kadına şiddetin kökeninde erkeklik mi var?
Kadına yönelen erkek şiddetinin kökeninde erkek olmak yok. Erkeklik de yok. Erkeklik yüklemesi de kadınlık yüklemesi de her toplumda var ve bu toplumda da olacak. Parlak ve yeni yetme feminist ezberlerden kurtulmamız gerekir.
Ergün Yıldırım, Yeni Şafak gazetesinde “Kadın gövdesinde sahnelenen erkek şiddetinin kökenleri” başlıklı yazısında “kadına yönelik erkek şiddeti” ezberini yorumluyor:
Bekâr, eş ve anne olan üç kadın öldürülüyor bir günde. Öldüren üç erkek. Üç erkeğin de benzer özellikleri var. Üçü de anormal tutumlara sahip. Biri uyuşturucu kullanıyor, biri adi suçlu ve birçok sabıkası var, diğeri de şizofren hastası. Bunlar çok önemli veriler. Türkiye’de kadına yönelen şiddetin fotoğrafını özetliyor aslında. Kadına şiddetin önemli bir tarafına ışık tutuyor.
Her üç kadın cinayetinde de “hasta erkek” tipi ile karşılaşıyoruz. Doğrudan psikiyatrik ve adi vakalarla karşı karşıyayız. Kadına şiddet buradan geliyor. Kadını öldüren uyuşturucu müptelaları, şizofren hastaları ve adi suçlular. O zaman en fazla önlemler bu konuda alınmalıdır. Uyuşturucuya karşı mücadele edilmeli. Özellikle son afla beraber serbest bırakılanları düşündüğümüzde uyuşturucunun yol açacağı felaketleri tahmin etmek hiç zor değil. Benzer şey adi suç işleyenler için de geçerli. Hapisten çıkan veya basit suçtur diye bırakılan erkekler suç işlemeye alışıyor. Suç davranışı normal hale geliyor. Şizofren hastası neden evinde bırakılıyor? Akıl hastası bir erkek de daha önce de Ordu’da, 18 yaşında genç bir kızı katletti. Sağlık raporunda sorunlu gösterilmesine rağmen elini kolunu sallayarak toplumda geziyor. Bir süre sonra da cinayet işliyor.
Feministler, toplumsal cinsiyet eşitlikçileri ve LGBT’liler kadınlara yönelen bu şiddet gerçekliğini görmüyorlar. Onlar sürekli din, gelenek ve namus diyor. Kadının eşitliği ve özgürlüğü diye bağırıyorlar. Yine İstanbul Sözleşmesi hemen uygulansın diyorlar. Sanki uygulanmıyor! Somut sosyolojik olguları ve gerçeklikleri görmüyorlar. Ezbere feminist ve toplumsal cinsiyetçi ideolojilere saplanmışlar. Bu ideolojiden bakınca suçlu, kafalarında hazır. Gelenektir, dindir, namustur. Bu nedenle Don Kişot gibi hayali değirmenlerle savaşıp duruyorlar. Sorunu çözmüyorlar. Sadece kültürümüzün ve aile yapımızın değerlerinin altını boşaltıyorlar. Kadın ve erkeği birbirine rakip ve düşman haline getiriyorlar. Kadını şiddetten kurtarma adıyla kadınları erkeklere karşı kışkırtıyorlar. Din ve namusu ret ederken onun yerine her çeşit ilişkiyi özgürlük adı altında zihinlere nakşediyorlar.
Kadına yönelen erkek şiddetinin kökeninde erkek olmak yok. Erkeklik de yok. Erkeklik yüklemesi de kadınlık yüklemesi de her toplumda var ve bu toplumda da olacak. Parlak ve yeni yetme feminist ezberlerden kurtulmamız gerekir. Şiddetin sosyolojik ve psikiyatrik kökenleri ortada. Bir günde, üç kadın üzerinde tezahür eden şiddeti ayrıntılı okuduğumuzda bunu açıkça görüyoruz. Madde bağımlılığı ve alkolizmle mücadele etmeliyiz. Psikiyatrik ve suç izleme kurumlarının sağlıklı çalışmasını sağlamalıyız. Şiddet salt değerlerden çıkmaz. Suç somut ilişkilerden, kurumsal yapıların yeterli çalışmamasından ve insanın aklını başından alan madde kullanımlarından doğuyor. Kadına yönelen şiddet de buradan doğuyor.
HABERE YORUM KAT