Kaddafi: iktidar yalnızlaşması
Libya'da gittikçe 'şiddet'lenen gösterilerin barındırdığı muhtemel sonuçları Tunus'ta başlayıp Bahreyn'e kadar uzanan isyanlardan ayrı tutmak gerekiyor. Bu ayırıcı özellik sadece göstericilerin talepleriyle sınırlı değil kuşkusuz; Kaddafi faktörü Libya'da yaşananları tüm bölgedeki gelişmelerden farklı kılıyor.
Kaddafi'nin siyasi portresini çıkarmak zor. 1969'da gerçekleştirdiği devrim ve iktidarı kontrol altına almasından bu yana 40 yıl geçmiş. Çölde doğduğu çadırın gölgesini hayatına taşımaktan başka hiçbir yerde tutarlılık sergilemedi. Doğduğu çöllerin belirsizliğine benzer şekilde hayatı, siyasi çizgisi de yönü tayin edilemez belirsizliklerle dolu olsa da çölün katı, kavurucu gerçeği gibi Kaddafi iktidarı da Libyalıların üstüne çöküp kaldı.
Bir yanda çölün şekillendirdiği yalınlık, doğrudanlık kişiliğini belirlerken diğer yanda askeri eğitim alması, dünya görüşünü askerliğinin şekillendirmesi bugünkü Kaddafi portresinin ipuçlarını verir.
Yetiştiği kültürel ortam ideolojik tutumlarını keskinleştirirken diğer taraftan çöl metaforuna benzer şekilde esen rüzgarla yer değiştiren kum tepeleri gibi yön mefhumunun nerdeyse hiç olmadığı gözlenecektir. Devrimi gerçekleştirdiğinde sömürgeciliğin, uluslararası petrol tröstlerinin etkisini kırmaya yönelik sert müdahalelerde bulundu. Petrolü millileştirdi ve İtalyanlar başta olmak üzere yabancıları kovdu.
Dönemin Arap dünyasında esen milliyetçilik rüzgarından fazlasıyla etkilendi. Sosyalizmle sentezlenen Nasırizm'in farklı bir versiyonuydu aslında onun uyguladığı... Buna yeşil renk İslam sosu da eklemeyi ihmal etmeyecekti ki, bu 60'lı 70'li yılların Arap dünyasındaki üçlemeye uygundu. Özellikle ekonomik politikalarda sosyalist model, ideolojik olarak Arap milliyetçiliği, kültürel anlamda da İslam... Bu sentezi Kaddafi yeşil devrim olarak formüle ederek yeni bir heyecan dalgası oluşturmaya çalıştı.
Petrol gelirlerinin daha fazla olduğu dönemlerde daha bölgesel politikalar izleyerek, benzer durumdaki hemen her Arap lideri gibi, Arapların liderliğine oynadı. Arap milliyetçiliği birleştirmekten çok Arapları parçalayan bir işlev gördü. Bir yanda Suriye, Mısır'la birleşme çabaları; diğer tarafta liderlik rekabeti nedeniyle düşman kardeşler haline geldi pek çok ülkeyle. Yemen'den Sudan'a kadar pek çok ülkenin siyasi dokusuna müdahale ederek yerinde duramayan aykırı bir lider tipi çizdi ta o zamandan.
Kimi silahlı mücadele veren devrimci örgütlere destek verdi. Amerika ile silahlı mücadele derecesinde karşı karşıya geldi. Amerikan uçaklarının bombardımanında sarayı bile hedef oldu. İskoçya üzerinde düşen uçağa bomba yerleştirmekle suçlanarak ülkesine ambargo uygulandı. Ardından 2003 yılında Amerika ile anlaşarak sisteme dahil edildi; Libya'ya uygulanan ambargo da kalktı.
Tüm bu süreçlerde muhtemel rakiplerini acımasız biçimde ortadan kaldırmaktan hiç çekinmedi ve tek adam olarak kaldı. Aşiret yapısının belirleyici olduğu Libya toplumunu bir yanda şehirlere yerleştirerek modernleştirme projeleri uygularken diğer tarafta siyasi iktidarını tehdit etme potansiyeli olan aşiretlere de tam sindirme politikaları uyguladı. Libya toplumunun uydu kentlerde hayat tarzıyla barışık olmayan toplu konutlara yerleştirilmesi projesi, aslında iktidarını tehdit edebilecek sosyal dokuyu, toplumsal ilişkileri çözme girişimi olarak da okunabilir.
Tek adam diktatoryası, elinde tuttuğu muazzam petrol geliri ile Kaddafi'yi her şeyi yapmaya muktedir bir yarı ilah konumuna getirdi. Bu sarsılmaz iktidar görüntüsü aslında Kaddafi'nin en zayıf yanını oluşturuyor. En küçük kuşkuda acımasızca ortadan kaldırılan rakipler bir yana kitlesel yok edişler onu korku denizine itti. Kendisiyle beraber Libyalıları da korku denizinde yüzdürdü. Tüm dünyadan izole edilmiş halde kendi sesinden ve gücünden başka bir şey görmeyen tek adam profili ancak acımasız yöntemlerle ayakta durabildi. Buna uluslararası ambargonun getirdiği yoksulluk da eklenince Libyalılar tam bir hiçliğe mahkum oldu.
Kaddafi kendi kurduğu terör denklemine mahkum olurken tüm ülkeyi de kendisiyle birlikte korku duvarıyla kuşattı. Sergilediği şiddet aslında kendi korkusunu açık ediyordu. Gittikçe çoğalan şiddet mağdurlarının intikam alacağı endişesi, Kaddafi'nin hem korkusunu hem şiddetini artırırken insanî olan her şeye karşı onu duyarsızlaştırdı. Yarım yüzyıla yakın tek adam kalabilmek için parasal gücünün yanı sıra gerektiği her durumda şiddet yöntemini kullanması insanlığına yabancılaşmayı getirdi. Çehresine yakından bakanlar yüzüne geçirdiği hissiz maskenin gerisindeki korkulu çehreyi görür. Düşünün ki, devrim kutlamasını yaptığı bir törende bile tören alanına aynı anda üç farklı tribün yerleştirerek halkın karşısına çıkabilen ve bir tür korsan devlet töreni yapabilen bir diktadan bahsediyoruz. Dünyadan ve kendi halkından soyutlanmış, yalnızlaşmış bir korku imparatoru...Çölün yalnızlığında hayata başladı, gücü ele geçirdiğinde iktidar/ın yalnızlığını yaşadı. Yalnız korkusunu şiddetle bastırmayı denedi siyasi hayatı boyunca.
Şu an yaşananlar, nüfusun yüzde 50'den fazlasını oluşturan gençlerin babalarının yaşadıklarını, artık daha fazla yaşamaya niyetlerinin olmadığının gösteriyor. Korku duvarını aşan halk, şiddetin hangi boyutlara tırmanabileceğinin bilincinde olarak çatışmayı göze alıyor. Aşiretlerin yönetimle kurduğu ilişki bozulmuş görünüyor. Geleneksel yapıların isyan etmesi isyanın kaderini belirleyici olacak.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT