Kaç Diyanet kaç okul
Demokrasi ve hürriyet rüzgarına kapılıp beynimizin tutulmasına izin vermemeliyiz. Osmanlı'nın dağılması ve sonra yenilip yok olması sebeplerinin başında zamansız, aşırı, başı sonu hesap edilmemiş, dış etkiler ve moda icabı talep edilmiş bazı hürriyetler gelmektedir. Sultan Abdulhamid'in sadrazamlarından olan Tunuslu Hayreddin Paşa bir yandan bazı hak ve hürriyetler talep ederken, padişahın yetkilerinin sınırlanması ve vekillerin (nazırların) yetki ve sorumluluklarının arttırılması için layiha sunarken diğer taraftan Namık Kemal ve arkadaşlarının Meclis-i Meb'ûsan'ın açılması ve daha fazla hürriyet istemelerini uygun bulmuyor, bu iyi niyetli talebi, etnik grupların "devlet-i aliyyeyi parçalamak" için kullanacaklarını söylüyordu. Diğerlerinin dediği –ihtilal ile- oldu, sonunda devlet parçalandı.
Ülke demokratlaşıyor, normalleşiyor; işte bu rüzgâra kapılan bazıları sonuçları hesap edilerek adım adım yürümek yerine sıçramayı teklif ediyorlar. Bu cümleden olarak "bırakın her grup kendi okulunu açsın, her grup kendi Diyaneti'ni kursun (dini örgütlenme hakkını kullansın) diyorlar. Peki be zevat, taleplerinin önünü sonunu iyi hesap etmişler midir? Pek sanmıyorum.
Geçmişe bir nazar edelim.
Peygamberimiz'in devr-i saadetlerinde, "Yerimiz uzak, bir mescid yapalım da biz de orada cemaatle namaz kılalım, bundan mahrum olmayalım" bahanesi altında bir grup (münafık) bir mescid yapmışlardı. Orada fite kaynatıldığı, mescidin ayrılığı körüklemek için yapıldığı sabit olunca müdahale edildi ve mescid yıkıldı.
Osmanlı'da dini açıklama, fetva verme ve eğitim öğretim işleri tek merkeze (şeyhülislamlığa) bağlandı. Hatta daha sonra tarikatler de bu kuruma bağlandı. Ehil olanlar dini anlatıyor, fetva veriyor, vakıflar ve şahıslar medrese açıyorlardı; ama üstte bir denetim kurumu vardı.
Şimdi Türkiye'de tek Diyanet'i kaldıralım, insanlar dini örgütlenme hakkına dayanarak kendi dini örgütlerini kursunlar, kendi camilerini ve okullarını açsınlar... Peki sonuç ne olur, bunun hesabı yapıldı mı?
Dikkat edelim, tarihimizde grupların ayrı ayrı dini örgütleri, mabetleri, camileri hiç olmadı. Her camiye her Müslüman gidip geldi. Birden fazla İslam da itibar görmedi, tek İslam anlatıldı, benimsendi ve iyi kötü uygulandı. Mezheplerde, tarikatlerde, tekkelerde çeşitlilik vardı, ama bütün mensuplarının mabedi ve dini otorite makamı tek idi.
Bugün birden fazla Diyanet, mabed ve herkesin kendi okulu olduğunda iki sonucun ortaya çıkacağı apaçık görünüyor: Birden fazla din ve birbiri ile çekişen, rekabete düşen, iyi veya kötü niyetle bölünüp parçalanan cemaatler.
Peki faydası ne?
Din hürriyeti!
İyi de şimdi din esareti mi var?
Farklı milletler gibi farklı okullar istemek yerine devletin okullarını normalleştirmeyi istemek daha makul ve faydalı olmaz mı? Hiçbir ideoloji dayatılmadan, hiçbir yalan söylenmeden gerçeklerin anlatıldığı ve okulda öğretilmesi gerekenlerin öğretildiği bir okulun peşine düşmek daha uygun değil mi?
İslam bir tanedir ve tarikatınız, mezhebiniz ne olursa olsun "ortak bir İslam" vardır. İşte bu ortak, başka türlüsü olmaz İslam'ın anlatılmasını, ibadetlerinin yapılmasını, mekanlarının korunup yönetilmesini... üstlenen bir Diyanet'in –faydası olduğu kesin de- ne zararı var?
Gelecek yazıda Diyanet üzerinde biraz daha duralım.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT