‘Kaatil’ ve ‘Kahraman’ sıfatlarının kanunla alınıp verileceğini sananların dayanılmaz sığlığı..
Bizim çocukluk yıllarımızda Karadeniz ellerinde hikâyelerini köy odalarında ve değişik şekillerde dinlediğimiz Topal Osman ve emrindeki -kimilerine göre- eşkıya çeteleri, kimilerine göre de ‘kahramanlar’, -MHP Başkanı Devlet Bahçeli’nin da imzasını taşıyan bir kanun teklifinin Meclis’e verilmesiyle- yeniden gündeme geldi.
Bu teklif kabul edilirse, Topal Osman’ın bir kaatil, bir suçlu değil; bir kahraman olarak anılmasının yolu açılacak..
Ne kadarlık bir zaman aralığından sonra?
99 sene sonra..
Evet, tam 99 sene sonra.. İdâm’dan sonraki bir af..
Ama, birazcık bir yanlış yapılmış!!..
*
Giresun’a gidenler, kaleye çıkarlarsa, orada Topal Osman’ın kabrini ve kabrindeki mermer kitâbede, onun Balkan ve Birinci Dünya Savaşı ile Sakarya muharebesinde nasıl kahramanlıklar gösterdiğinin yazıldığını okurlar.
Ama, o kitâbede, Osman Ağa’nın sonunda nerede, niçin ve nasıl öldüğü veya öldürüldüğü gibi konularda hiçbir bilgi yoktur. Bu durumu, geçen sene, arkadaşlarımızla kendi aramızda konuşurken, bu resmî tarih yaklaşımını orada, üstelik de İslâmî örtüye riayet etmemiş ve Topal Osman’ının mezarına ellerini açıp ‘Fatiha’ okuyan iki hanım da duyduklarında, hınçlı bir ses tonuyla, ‘Osman Ağa’nın nasıl öldürüldüğünü buraya yazamazlar..’ dedilerdi.
*
Yani, Topal Osman 100 yıllık tek taraflı suçlama ve yorumlara rağmen, hele de Giresunluların kalbinde hâlâ da bir kahraman!..
Sadece Giresun’da değil, Topal Osman’ın, çoğu eşkıya çeteleri olan kimseleri nasıl itaati altına alıp, o rûm ve ermeni hıyanetlerine karşı, -aynı sertlikte olsa bile- nasıl mukabelede bulunduğunun ve onların ihanetlerin nasıl cezalandırıldığının hikâyeleri, Sinop’tan Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Artvin illerine kadar uzanan Orta ve Doğu Karadeniz’de nesillerden nesillere gözyaşlarıyla anlatılmıştır. Kezâ, müslüman halkla asırlarca yan yana ve dinlerini koruyarak yaşayan ‘Pontus rum’larının ve ermenilerin Osmanlı’nın çöküş sürecinde, ellerine bir fırsat geçtiğini sanarak müslüman halkı kadın, çocuk, savunmasız yaşlı erkek, vs. dinlemeden, nasıl katlettikleri ve evlerini-barklarını nasıl yakıp yıktıklarının hikâyeleri de tarihî hâfızâlarda hâlen de korunmaktadır.
Ama, Topal Osman ve emrindeki güçlerin o hain gayrimüslimleri sindirirken onların çocuklarının ve kadınlarının da -İslâm savaş ahlâkı cevaz vermediği halde- katledildikleri anlatılıyordu.
Çünkü, henüz, Sırbların 1992-97 arasında korkunç zulüm ve cinayetlerine, ‘aynı şekilde karşılık verelim’ diye izin isteyen Bosnalı müslüman savaşçılara, ‘Hayır, onlar bizim öğretmenimiz değil, düşmanımız.. Savaş hukukunun ölçülerini bize İslâm verir..’ diyen Aliya İzzet Begoviç’in sahneye çıkmasına 70 sene daha vardı..
*
Bahçeli’nin teklifinin gerekçesinde, ‘Giresun’un bu yiğit evlâdının, Gazi Meclis’in varlığı ve Millî Mücadele’nin zafere ulaşması için sergilemiş olduğu büyük fedakârlık, tarih huzurunda apaçık ortadayken (…), isbat vesikaları bağımsız bir mahkeme huzurunda değerlendirilmeksizin kaatil olarak ilân edilmesi hakkaniyete, gerçeklere ve yüreklerinde Topal Osman Ağa sevgisini yaşatan millet evlatlarının vicdanî kanaatlerine uygun değildir.
Elbette ki, bir mahkeme kararı yerine asla geçmeyecek olan Meclis Kararı gerçekleri değiştirecek bir vesika hükmünde olmamakla birlikte, (…)Topal Osman Ağa’nın itibarı üzerine gölge düşüren bir tarihî vesika olarak arşivlerde durmaktadır.(…)’ denilmektedir.
*
Mustafa Kemal’in Muhafız kıtasının komutanlığı yıllarca yapan Topal Osman Ağa’nın, 27 Mart 1923 tarihinde Ankara’da âniden ortadan kaybolan Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey’in ölümünden sorumlu tutulduğu -ve yıllarca hizmet ettiği M. Kemal tarafından oyuna getirildiği- kanaatiyle intikam almak için adamlarıyla birlikte Çankaya Köşkü’nü basmaya karar verdiği ve çıkan çatışmada, 1 Nisan 1923 gecesi Çankaya’da, Çankaya K Papazın Bağı mevkıinde öldürülerek toprağa verildiği, TBMM’nin 2 Nisan 1923 tarihli ve 370 sayılı kararıyla Topal Osman’ın cesedinin gömüldüğü yerden çıkarılıp Meclis kapısı önünde asılarak teşhir edildiği ve başının kesildiği tevatüren bilinmektedir.
Meclis’de, hele de Lozan’ı kabul etmemekte M. Kemal’e direnen İkinci Grub’un en ateşli üyelerinden olan Ali Şükrü Bey’i Topal Osman mı öldür(t)müştür gerçekten, hem de davet ettiği kendi bağ evinde?
Bu ihtimal, onun yiğitliğine aykırı görülebilir. Ama, onun M. Kemal’e ölümüne bağlılığı da ortada..
*
Yoksa, Ali Şükrü Bey, Topal Osman’a veya bir başkana öldürtülmüş olsa bile, M. Kemal’in, o hengâmede, kontrol edilmesi zor duruma gelmiş olan Topal Osman’dan da kurtulmak istemiş olması, uzak ihtimal midir? (Nitekim, Topal Osman’ın Çankaya’ya saldırdığı ihbarı üzerine, M. Kemal’in çarşafa bürünerek köşkten kaçtığını yazan İ. Çalışlar aleyhine, ‘o ifadeleriyle M. Kemal’i küçük düşürdüğü’ iddiasıyla hakkında dâva açılınca, o da, ‘Ben belgelere dayanarak yazdım bunları, hakaret kasdım yoktur..’ diye savunmuştu kendisini..)
100 yıl öncesinde öldürtülüşleri üzerinde kocaman sual işaretleri bulunan yüzlerce- binlerce faili veya azmettiricisi gizlenmiş cinayetler yok mudur? 5816 sayılı ve bugünkü dünyada emsali olmayan bir kanun var oldukça, karşılaşılan her zorluğun, ‘İhtimal ki bazı kelleler koparılacaktır’ yöntemiyle halledildiği ve nice mazlûmlarının hain, nice zâlimlerin de kahraman olarak nitelendiği o dönemin rahatça konuşulmasına izin vermeyen ve her ciddî eleştiriyi bile hemen hakaret sayan o kanunu yürürlükten kaldırmadan sadece Topal Osman için bir istisnayı Devlet Bahçeli vicdanına nasıl sığdırabilecektir?
*
Bugün İsmet İnönü’yü de sevmeyen niceleri vardır, ama, hakkında bir koruma kanunu olmadığı halde, kimse ona hakaret etmemekte ve sadece uygulamalarını beğenmediklerini söylemektedirler. Normal bir insan gibi anılmak hakkı, M. Kemal’e de verilmelidir. Ve açıktır ki, o koruma kanunuyla asıl korunmak istenen, 85 sene öncelerde ölmüş olan bir kişi değil; M. Kemal’i bir korkuluk gibi kullanıp, onun adına bir saltanat kurmuş olan ve ondan geçinen darbeciler, mütegallibe sınıfı ve derin devlet güçleridir.
*
Star
YAZIYA YORUM KAT