'İyi Kürt' 'kötü Kürt'
Türk toplumunun artık bir konuda fikir birliğine varması gerekiyor...
Kürt sorununun silahsızlandırılması, iki tarafın da bu işin silahla çözüleceği fikrinden köklü olarak vazgeçtiklerini ilan etmelerini gerektiriyor...
Kürt tarafının silah bırakması, meselenin temel noktalarından birini oluşturuyor. Bunun gerçekleşmesinin yolu ise Türkiye’yi yöneten iradenin cesur ve kararlı bir tutum sergilemesinden geçiyor.
Kısacası,Türkiye’ye yön veren iradenin, (hükümetin, ordunun, devletin tüm kurumlarının) Kürt sorununun silahsızlandırılmasından yana olup olmadığı konusunda inandırıcı bir karar vermesi gerekiyor. (Operasyonların durdurulması, yargı sürecinin özenli yürütülmesi, görüşmelerin çözüme yönelik bir anlayışla sürdürülmesi, asıl muhatabın Türkiye Kürtleri olduğu vb. gibi noktalar bu kararlılığı yansıtmalı.)
***
Anayasa referandumuyla birlikte oluşan harita, AK Parti’nin elini belki de en çok Kürt meselesinde güçlendirdi. Milliyetçiliğin geleneksel tabanını oluşturan illerde MHP’nin etkisinin asgariye düşmesi, ülkenin milliyetçilik frekanslarını değiştirdi.Kısacası, hükümet sorunun çözümünde ilerleme sağlayabilmek için her zamankinden daha rahat koşullara sahip. Geçmiştekinden farklı yolların denenmediği söylenemez. Örneğin Öcalan’la yapıldığı anlaşılan görüşmeler, (Öcalan’la görüşülmesini onaylasanız da onaylamasanız da) yeni bir çizginin arandığına işaret ediyor.
Yeni bir çizgi oluşturmaya yönelik arayışların varlığına rağmen, kritik gelişmelerin ardından hükümetin geriye çekilmesi ve Kürt kimliği hareketiyle ‘hasım’ bir ruh hali içine girmesi nedeniyle, süreç sık sık kırılmalara uğruyor.
Hakkâri’de PKK’nın sahiplenmediği mayın saldırısının ardından gerçekleşen süreç, hükümetin inişli çıkışlı ruh halini ve yaklaşımının tipik bir örneğini sundu. BDP ile (Başbakanı temsilen) Cemil Çiçek’in görüşmesi, hükümet tarafından mayın saldırısı nedeniyle iptal edildi. Saldırıyı kimin yaptığının tartışmalı olmasına rağmen hükümetin böyle bir tutum içine girmesinin, saldırıyı yapanların amacına yardımcı olduğu yönünde bir izlenim oluştu.
Bu ‘görüşmeme tutumu’nun en çarpıcı örneklerinden biri, Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un başkanlığını yaptıkları Demokratik Toplum Kongresi’nin sivil toplum kuruluşlarıyla yapılması düşünülen görüşmelerin dışında bırakılmasıydı. (DTK’nın bir sivil toplum kuruluşu olup olmadığı elbette ki tartışılabilir.) Diyarbakır’dan böylesine kapsamlı bir görüşme talebi gelmişken (ki böyle bir görüşmenin PKK’nın ateşkesi bitirmesini engelleme olasılığı yüksek olacaktı) böyle bir tutum içine girilmesi, Türkiye’yi yöneten iradenin analiz gerektiren (ve benim kendi adıma anlamlandırmakta zorlandığım) bir tercihiydi.
***
Kürtlerin bazı siyasi konularda fikir ayrılıkları içinde olması üzerinden yürütülen/yürütülebilecek “ayrıştırıcı” politikaların bir işe yaramadağını/yaramayacağını, tersi sonuçlar verdiğini/vereceğini uzun süredir gözlemliyoruz ve dile getiriyoruz.
Tutturulan çizginin karışıklığına, düşülen tutarsızlıkların boyutlarına hepimiz tanığız. Hükümet, bir gün BDP ile görüşüyor, yeri geliyor PKK’nın dağdan indirilmesi için cesur sayılabilecek girişimlere başlıyor. Küçük bir engel görüldüğünde ise (bazen korkudan,bazen siyasi hesaplardan, bazen milliyetçi reflekslerden, bazen başka sebeplerden) hemen geri adım atılıp, gerginlik siyaseti öne çıkartılıyor. Sürecin böyle bir döngü içine girdiği dönemlerde,sadece zaman kaybediliyor...
Tutarsızlık ve gerginlik anlarında başvurulan ‘kavramsal enstrüman’lardan birini, ‘kötü Kürtler’-’iyi Kürtler’ ikilemi oluşturuyor. ‘Kötü Kürtleri (yani Kürt kimliği konusunda daha aktif ve daha agresif olanları) susturup içeri tıkarsak, muhatap olarak bize iyi Kürtler kalır.’ şeklindeki bir algı biçiminin hâlâ egemen çevrelerde prim yapabildiğini görüyoruz.
***
Ankara’dan Kürtler arasındaki farklılıkları kışkırtarak, yani ‘İyi Kürtler-Kötü Türkler’ ikilemi üzerinden beyin cimnastiği yaparak bir çözüm aramak, en azından şu koşullarda anlamlı görünmüyor. İşin o boyutunu, Kürtlerin farklılıklarının anlamlı hale gelmesini kendi doğal akışına
bırakmak gerekiyor. Hükümetin ‘açılım’ siyaseti üzerinde etkisi olan danışmanların bu noktayı iyi analiz etmelerinde yarar var.
‘İyi Kürtler’in ve ‘kötü Kürtler’in üzerinde birleştikleri talep, Kürt kimliğinin kabulünü anlamlandıracak adımların atılması. Kürtçe’nin Milli Eğitim sistemi içinde bir yere oturtulması, Kürtlerin içindeki değişik eğilimlerin üzerinde fikir birliği ettikleri temel noktalardan biri.
Bölgede yaşayan Kürtlerin önemli bir kesiminin BDP ile aynı düşüncede olmadığı bir gerçek. AK Parti’ye yakın duran geniş bir kesimin varlığı zaten hemen herkesçe biliniyor. Bir diğer grupsa, her iki siyasi akımın dışında bir noktada durarak demokrasi talebinde bulunuyor. Ama büyük resme bakıldığında, Kürtlerin kültürel hakları konusunda tam bir mutabakatın olduğunu ve ‘ortak noktalar’ının (Kürtçe, seçim barajının düşürülmesi, bölgedeki baskıcı devlet sisteminin sona erdirilmesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi...) ‘ayrışma noktaları’ndan daha belirleyici
olduğu açıkça görülüyor.
***
Hükümet, bugün daha cesur olabilir. Çözüm için daha anlamlı adımlar atabilir.
Kürtler arasındaki ayrımlardan değil, ortaklıklardan ve ortak taleplerden yola çıkan bir ‘diyalog arayışı’ ve ‘iletişim stratejisi’, bu ülkeye ciddi miktarda zaman, enerji ve vizyon kazandırır.
RADİKAL
YAZIYA YORUM KAT