'İyi Ki Hapse Girmişim'
Mısır'da darbe sonrasında 186 gün hapiste tutulduktan sonra serbest kalıp Türkiye'ye dönen üniversite öğrencisi Emre Gürbüz, cezaevinde yaşadıklarını Al Jazeera'ye anlattı.
Mısır’da 3 Temmuz 2013’te gerçekleşen darbenin ardından Mısır güvenlik güçleri tarafından tutuklanan Ezher Üniversitesi öğrencisi Türk vatandaşı Emre Gürbüz mayıs ayında ailesine kavuştu.
Gürbüz, Al Jazeera'ye verdiği özel mülakatta cezaevinde yaşadıklarını ve Mısır'da yaşananlara bakışını anlattı.
Öncelikle neden ve nasıl tutuklandınız ve ne yapıyordunuz o sırada?
"Arkadaşlarımla Ezher Üniversitesi’ne belgelerimizi almak için gitmiştik. Kaydımı Türkiye’de bir üniversiteye alacaktım. Üniversiteden çıktığımız sırada birden ortalık karıştı. Bir grup protestocu bize doğru koştu, bir taraftan da zırhlı araçlar göz yaşartıcı bombalar atıyordu. Biri başımdan vurmaya başladı, polis değildi, sivil kıyafet giyiyordu, bir baltacıydı. Ona Türkçe neden böyle yaptığını sordum. Yabancı olduğumu anladığında birçok kişi etrafımı sarmaya başladı. Koşarak bir köprünün altına kaçtım ama orada bir tank karşıma çıktı.
Ben ve arkadaşlarım her birimiz farklı yönden gitmişti. Yakalandıktan sonra onlara Türk olduğumu söylediğimde gülmeye başladılar. Onlara “Ben ne yaptım” diye sorunca, dalga geçercesine “Sen bir şey yapmadın” dediler. Beni bırakıp bırakmama konusunda birbirlerine düştüler ve en son beni bırakmamaya karar verdiler. Sevkiyat aracında Mısırlılar da vardı. Çok kötü muamele görüyorlardı. Üzerlerinde sigara söndürüyorlardı. Sopalarla kafalarına vuruyorlardı. Bir arkadaşımın burnu kırıldı. Küçük bir arabaya 15 kişiyi coplaya coplaya bindirdiler."
Tutuklandıktan sonra nasıl sorgulandın?
"Karakola götürüldükten sonra zaten direk gazeteciler geldi, bizi çekti. Sonra gözlerim kapalı bir şekilde sorgulanmaya götürüldüm. Sorgulama sırasında polis bana Türkiye hakkında çok soru sordu. Adımı, memleketimi ve Mısır’a neden geldiğimi sordu. Sonra bozuk Arapça'mdan dolayı bir süre bekletildim. Geceyarısı civarlarında Türk Konsolosluğu'ndan bir avukat ziyaretime geldi. Neden tutuklandığımı sorunca, nedenin siyasi olduğunu söyledi. Hiçbir şey yapmamıştım, sadece üniversitemden çıkıyordum.
İlk başta durumun Türkiye’deki gibi olacağını düşünmüştüm. Ben bir protestocu bile olsaydım Türkiye’de yasalara göre dört gün gözaltı olup çıkardım. Ama durum orada farklıydı. Başsavcılığa götürüldüm, o da davamı iki hafta erteledi. Davam 15 gün sonra bir daha ertelendi. Üçüncü ertelemeden sonra davam cinayet mahkemesine aktarıldı. Benim hakkımda yazılan iddianamedeki suçların cezasının 99 yıl hapis olduğunu öğrendiğimde şok oldum. Her sefer duruşma ertelenirdi. Bana yöneltilen suçlar asılsızdı. Ben sadece imza attım. Suçlamaları onlar içeride yazdı. Suçların arasında çantalarımızda ‘bomba taşımak ve yolu kapatmak’ vardı.
Çölün ortasında bulunan Natrun Cezaevi'ne götürüldüm. Saatlerce süren yolculuk sırasında o kadar sıcaktı ki bazen arabada havasızlıktan ölecek gibi olduk.
Cezaevine vardığımızda bizi dövmeye başladılar. Hele Türkiyeli olduğumu öğrenince ve ismimi okumakta zorlanınca muhafızlardan biri beni kemerle dövmeye başladı. Sadece ben değil tutuklu diğer Mısırlılar da çok kötü dövüldü."
Tutuklama süresi boyunca aileni, avukatını veya Türkiye Konsolosluğu'nu telefonla arama hakkın var mıydı?
Hayır, ilk zamanlar zaten anlattığım gibi avukatım gelmişti. Ondan sonra karakolda da, cezaevinde de kimseyi arayamadım. İki buçuk ay sonra ailemle bir veya iki dakikalık bir arama yaptım, bir 70 gün daha geçtikten sonra, zaten beraat kararı çıktıktan sonra arama hakkım oldu.
Tutuklu kaldığın 186 gün boyunca bir Türk olarak nasıl bir muamele gördün?
"Cezaevinin içinde tutuklular bana çok iyi davranıyorlardı. Ağır cezaya çarptırılan ve uyuşturucudan yatanlar vardı, ona rağmen Türk olduğumu öğrenince bana saygı gösteriyorlardı. Kötü muamele sadece asker ve polisten görüyordum. Türk olmam hiç hoşlarına gitmiyordu. Darp ediliyordum, ağır sözler duyuyordum. Hiçbir şey olmasa da her gün çok ağır sözlerle karşılaşıyordum. Ama çok şükür Allah sabır verdi."
Adil bir yargılanmaya tabi tutuldun mu?
"Mahkemeye sadece ismimizle götürülüyorduk ama hâkim karşısına çıkmak diye bir şey yok. Sus diyorlar, sus diyorlar. Sonra kafesin içine alınıyorduk ve sadece avukat konuşma hakkına sahipti. Konuşunca da yargıç yeter diyordu. Bu adalet değil. Tutukluya konuşma hakkı olması lazım bence."
Tutulduğun yeri anlatır mısın? Büyüklüğü, kaç kişi kalıyordunuz, nasıl bir yerdi?
"Odanın içinde Türkiye’de olduğu gibi yatak bile yoktu, mutfak veya banyo yoktu. Sadece lavabosu olan bir odaydı. Çamaşır yıkama ve banyo ihtiyaçlarımızı orada gideriyorduk. Bulaşıklarımızı bile orada yıkıyorduk. Betonun üstünde yatıyorduk. Lavaboya terliksiz giriyorduk çünkü cezaevine girerken tüm eşyalarımız alınmıştı. Bize sadece beyaz üniforma giydirdiler. Kış mevsiminde tutuklanmıştım. Aramızdan biri battaniye istedi diye ellerinde demirden ve plastikten copları olan 15 kişi odaya girdi ve bizi dövmeye başladı. Sadece battaniye istedik diye. Üç veya dört saat ellerimiz havada tutulduk. Ondan sonra battaniye verdiler. Çölün kışında betonda yatmaktan birçok kişi hasta etti. Odada mekân yoktu. 5x3 metrelik bir odada 45 kişi tutuluyorduk. Yer olarak kişi başı ancak 20- 30 cm düşüyordu. Sırtüstü yatamıyorduk zaten, yan yatmak zorunda kalıyorduk. Bir kısım uyurken, diğer kısım uyumak için sırasını bekliyordu."
Oradayken seni en çok etkileyen olay neydi?
"Beni en çok etkileyen olaylardan biri tutukluların inancı ve tevekkülüydü. Allah’tan gelen her şeye razıydılar. Hiçbir şeyi düşünmüyordu. Hamdedip sabrediyorlardı. Bir arkadaşımız protestolar sırasında bir kurşun yemişti koluna ve onu çıkaramıyordu. Koluna dokununca kurşunu hissedebiliyorduk ve ona rağmen sabrediyordu. 17 yıl hapis cezası olan vardı. Gülüyordu, 'Her şey Allah’tan' diyordu. Ruh halleri çok sağlamdı. Oradaki arkadaşlarımla Kuran, Hadisi Şerifi okuyorduk. Gereksiz konuşmalardan uzak durup hatim yapıyorduk, namaza kalkıyorduk ve hep beraber dua ediyorduk. Böyle geçti günlerimiz.
Mayıs ayında beraatı aldıktan sonra ağlamaya başladım çünkü diğerleri içeride kalmak zorundaydı. Onlar bana ağlama diyorlardı. Hapisten çıkınca beni arkadaşlarımın aileleri karşıladı. Onların öz çocuğuymuşum gibi beni karşıladılar. Bunu görmek beni çok etkiledi."
Bir Türk olarak Mısır’daki olaylara nasıl bakıyorsun?
"Mısır’da adaletten söz edemeyiz. Siyasi görüşlerinden dolayı hapse atılıyorlar. Yabancılar bile ağırlaştırılmış cezalara çarptırılıyor. Uyuşturucu suçundan dolayı tutuklanıp mahkemesi dokuz ay ertelenip sonra beraat alanlar vardı. Mahkeme savunmaları bittikten sonra hüküm vermek için 47 gün sonraya gün verdi. Sadece hüküm için 47 gün. 20 arkadaşım benimle aynı davada yargılanıp hakkında hiçbir delil olmadığı halde 5 yıl hapis ceza aldılar. Sırf siyasi görüşlerinden dolayı."
Mursi’nin devrilmesinden sonra Türkiye’de çok sayıda tepki eylemi düzenlendi. Siz bu eylemleri nasıl görüyorsunuz ve tutukluyken eylemler size nasıl yansıyordu?
"Öncelikle şunu söyleyeyim Türkiye’de yapılan her eylem orayı etkiliyordu. Zira sorgulanırken polis sorularını hep şöyle başlatırdı, 'Türk halkı şöyle diyor, şunu yapıyor'. Ben ise sorgucuya tekrar tekrar diyordum, benim ülkemin tavrı veya halkın yaklaşımı veya ne yaptığına bakmayın. Durumumda önemli olanın ‘benim’ yaptıklarımın olduğunu söylüyordum. Sorgucuya sadece Ezher Üniversitesi'nde okumaya gelen bir yabancı olduğumu düşünerek davranmasını istediğimi söyleyince güldü. Çünkü aslında o da bunu biliyordu. Bir kişiyi devletine bakıp onu yargılamak çok aptalca bir şey. Ona rağmen benden önce ve benden sonra tutuklanan Türkler bu şekilde bir yargılamaya tabi tutuluyorlar. Mısır halkı ise Türk halkının gösterdiği tepkiden çok memnundu."
Mısır bugün senin için neyi temsil ediyor?
"Mısır benim için sanki yıllardır orada yaşıyormuşum gibi. İkinci vatanım oldu. Mısır’a bir kere giden bir daha gitmek ister sözünü hissettim. Mısır’da sadece dokuz ay kaldım, sonra olan oldu. Ve beraat aldım, orada yaşamaya hakkım var. Her şey kader."
Tutuklu kalmak seni nasıl değiştirdi? Bakış açını nasıl etkiledi?
"Hayatımda çok şey değişti. Bazı insanlar inanamayabilir ama şimdi diyorum iyi ki özellikle Mısır’da hapse girmişim. Çünkü oradaki insanların Allah’a bağlılığını gördüm. Onlarla birlikte kaldıkça onlar gibi yaşamaya başladım. Allah bana hapishaneyi verdi. Sonra Arapça konuşmamı da sağladı, hapisten çıktıktan sonra Türkçe'yi konuşamıyordum. Avukat Türkçe ve Arapça biliyordu, babamla görüşünce ben avukata söylüyordum, o babama tercüme yapıyordu. Arkadaşlarımla kıldığımız namazın karşılığını ödeyemem. Bir ayağa kalkıyorduk, bir buçuk saatte iki rekât kılıyorduk. Dine bağlılığım arttı. Duaları biliyordum ama Arapça'yı öğrendikten sonra duaları anlamaya başladım. Oradaki insanların gördükleri zulümlere ortak oluyordum. Gece namazında ayağa kalktıktan sonra dua ediyorduk. Mısırlı arkadaşlarım devletine dua ediyordu, ailesine dua ediyordu. Ben onları anladıkça gözlerimden yaşlar iniyordu. O kadar Arapça'yı anlamak, bu insanların gördükleri zulümlere ortak olmak çok güzel bir şeydi. Ve gitmeden babam “Mısır’ı unut” demişti. Ama ben her gün rüyalarımda Mısır’ı görüyordum."
Mısır’a dönmeyi düşünür müsün?
"Şu anda oradaki durum hâlâ kötü. Ben beraat aldım, oraya gitmenin sıkıntı olmayacağını biliyorum ama annem ve babam için, ülkem için bir sıkıntı olabilir. Ama ileride Mısır’ın durumu düzelince hiç yoksa yazın bile olsa gitmek isterim. Mısır içimde yer etti."
Kaynak: Al Jazeera
HABERE YORUM KAT