İttihad-ı İslam serüvenimiz
Rusya dâhil Avrupa kuşatması karşısında Osmanlı ve tüm ümmet coğrafyasını savunmak, zaafa uğrayan ümmetin dayanışmasını yeniden güçlendirmek çabalarının adı 'İttihad-ı İslam'idi.
İttihad-ı İslam, ıslah çabaları için bünyenin korunması ve hayat hamlesinin güçlendirilmesiydi. Ama Namık Kemal ve Ali Suavi gibi Genç Osmanlılar için bir tarz-ı siyaset idi.
İttihad-ı İslam, birisine göre hakikate toplu tanıklık yapmak için ideal olana ulaşmada bir aşama; diğerine göre statükoyu korumak konusunda bir savunma hamlesidir.
İttihad-ı İslam söylemi, ümmet coğrafyasını küffar işgaline karşı korumak ortak paydasını taşıdığı için İngiliz - Fransız - Alman eksenini öfkelendiren bir projeydi. İttihad-ı İslam hedefi Avrupalılar için Pan-İslamizm'dir. Avrupa görmüş Jön Türk'lerimiz için de bir tarz-ı siyaset olarak İslamcılıktır.
İttihad-ı Terakki gözüyle bakacak olursak İslamcılık, modern ve tepkisel bir harekettir. AmaEşari'nin (öl.935) 'Makâlâtü’l-İslamiyyin ve İhtilafu’l-Musallin’' kitabında belirttiği gibi ‘İslamcılığı’ kadim bir gözlükle okuyacak olursak, İslam ve Müslümanlar için yapılan her türlü hayırlı çabadır.
Islah öncüsü Cemaleddin Afgani 1871'de Sultan Abdulaziz tarafından Konstantaniyye'ye çağrılır. Daru'l Funun'da büyük katılımlı dersler verir. Mehmet Akif'in tespitiyle en çok öne çıkarttığı konu İttihad-ı İslam olur.
Ama Mümtaz'er Türköne, Bahattin Akşit’in izinden ve onları da İsmail Kara'nın takip etmesiyle asabiyeyi güçlendirecek bir tartışmaya girer. Ona göre İttihad-ı İslam tezini Afgani'den önce Namık Kemal ve Ali Suavi kullanmıştır; bu nedenle de bu proje ilk olarak 'milli' çıkışlıdır.
Hayatı 'millici' gözlüklerle okuyan insanlar için Pan-İslamizm ya da İttihad-ı İslam söyleminin altına birileri 1871'den önce imza atmış olabilir. Ama bizim için 'yerlilik', camiinden medresesine, vakfından mezarlıklara kadar İslami kural ve kültürün yaşatılmaya çalışıldığı süreçler ve mekânlardır. O nedenle Halep ile Konya'nın, Hind Kıtası ile Bilad-ı Rum'un ayrılığı gayriliği yoktur. Kaldı ki Hind Kıtasında İngiliz işgaline karşı direniş ateşini yakan ıslah öncülerimizden Şah Veliyullah Dehlevi'nin (öl.1762) yiğit talebelerinden bu yana İttihad-ı İslam, ümmeti var kılıp diriltmek hamlesinin tezahürüdür.
Ama yerel ve evrensel niyetlerle de olsa İttihad-ı İslam hedefi reelde başarılı olmadı. İç zaafiyetlerimizin derinliği nedeniyle de I. Dünya Savaşı'nda açıkça düştük ve topraklarımız baştan aşağıya işgal edildi. 1921 Kahire Toplantısı ile de 40'a yakın Batılı harita mühendisi topraklarımızı ulusal sınırlara bölme hesapları yaptılar. Ve dikenli tellerle ellerimiz birbirinden koparıldı. Batılılaşma ve bağlı olarak uluslaşma akımlarıyla da yüreklerimiz birbirinden ayrılmaya çalışıldı.
1921 öncesinde İttihad-ı İslam, Müslümanlar arasında bir ittifak arayışı ve savunma hattı idi.
1921 sonrasında İttihad-ı İslam, tutsaklığımızı aşma hamlesine hazırlık, yeniden uyanış ve inşa sürecidir.
İttihad-ı İslam, bugün için Müslimlerin yeniden İslamlaşması, vahyi bilgi ve ölçülerin tanıklaştırılmasıdır. Dünkü Diriliş Postası’nda Erem Şentürk’ün, geleceğimiz olan çocuklarımıza Halep’te Esed/Hameney rejiminin bombaları altında eğitim veren direnişçi-devrimci öğretmenlerle yaptığı röportajda da yansıttığı bu ruhun canlılığını okuduk.
Bugün için İttihad-ı İslam, fikriyattan siyasete uyuyan bir dev için vahiy ile yapılan hayat çağrısı, ümmet ruhunun Kitabileştirilmesi, öncü Müslim kuşağının kalp intifadasıdır.
İttihad-ı İslam, tüm kuşatmalara rağmen başak verecek gürbüz tohumumuzu sarıp-sarmalayan mutabakat zeminimizdir.
YAZIYA YORUM KAT