İtirazlara cevap veremeyen karar, yanlış karardır!
Benim için bir kararın doğru olup olmadığı, pratik olarak şöyle anlaşılır: Karara katılmayanların eleştirilerine bir bakarsınız.. Bir de çoğunluğun kararına.. Çoğunluk, azınlıktakilerin eleştirilerine yeterli cevap vermişse, karar doğrudur.
Anayasa Mahkemesi kararına da bu gözle baktım.
İlkemiz ne idi? “Çoğunluğa katılmayanların itirazlarını, çoğunluk cevaplamış mı?”
Bu ilke gereği, önce azınlıkta kalanların itirazlarını, sonra çoğunluğun kararını okudum.
Gördüğüm şu.. Azınlıkta kalanların eleştirilerinin hiçbirisine, çoğunluk cevap vermemiş, verememiş!.
Mesela, Mahkemenin Başkanı olan Haşim Kılıç bey diyor ki; “Nitekim Anayasa Mahkemesi E.2007/72, K.2007/68 sayılı kararında aynen....” Haşim bey böyle başlıyor ve daha bir sene önce, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bir karardan, şekil denetiminin anlamını izah eden bölümü birebir alıntılıyor.
Sonuç ne?
Sonuç, Anayasa Mahkemesi, türban davasında bugün, bir sene önceki kararına taban tabana zıt bir sonuca varıyor ama, önceki kararını niye değiştirdi, bunu izah etmiyor!
Hatta değiştirmek istedi mi, bunu bile anlatmıyor.
Haşim bey bu itirazını yapıyor ama, çoğunluk duymuyor bile.. Çünkü verebilecekleri bir cevapları yok.
Haşim bey ikinci olarak diyor ki (mealen söylüyorum); “Yasama organı, kurucu iktidara bağlıdır deniliyor. Peki Anayasa Mahkemesi’nin çoğunluğu, kendisini kurucu iktidara niye bağlı hissetmiyor? Kurucu iktidar, Anayasa Mahkemesi’ne, ‘Anayasa değişikliklerine sadece şekil açısından bak’ derken, çoğunluk bu kuralı nasıl çiğniyor? Esas denetimine nasıl geçiyor?”
Buna, çoğunluğun bir cevabı var mı?
Yani, “Şekil denetimi şöyle şöyle olur. Esas denetimi ise böyle böyle.. Biz şöyle şöyle yaptık, böyle böyle değil” türünde bir izahat yapıyorlar mı?
Yapamıyorlar.. Nasıl yapsınlar ki, her şey kabak gibi ortada!..
Haşim beyin üçüncü haklı itirazı da (mealen), “Yasama organı basit çoğunlukla örneğin 100 oyla, kanun değiştirebilir. Ama 100 oyla Anayasa değiştirilemez. Anayasa’yı değiştirmek için 367 oy gereklidir. Kanun değişikliği ile Anayasa değişikliği farklıdır. Anayasa bu kuralları öngörmüş iken, mahkemenin iptal kararı, Anayasa değişikliği ile kanun değişikliğini aynı şeylermiş gibi yorumlamıştır. Bu ikisinin aynı şeyler olmadığı, Anayasa’nın açık düzenlemesinden bellidir.”
Buna da mahkeme çoğunluğunun bir cevabı yok..
Haşim beyin çok doğru bir tesbiti daha var (mealen): “Anayasa’nın ilk üç maddesinin değiştirilmesi yasaktır. Kimse de o maddeleri değiştirmemiştir. Anayasa değişikliklerinin ilk üç maddeye uygun olmasını amir olan bir madde ise yoktur. Mahkeme ise, yeni bir kural icat etmiş ve değişikliklerin de ilk üç maddeye uygun olması gerekirmiş gibi karar vermiştir.”
Buna bir cevap var mı?
Alıştı çoğunluk.. Kulakları kapadılar. İtirazları duymuyorlar!
Haşim beyin son itirazı da şöyle: “Anayasa’da, ‘değişikliklerin esasını inceleme’ yasağı olmasaydı, mahkeme de değişikliği esastan inceleseydi, şimdi verdiği karardan farklı bir karar mı verecekti. Yooo.. O zaman, bu karar, şekil denetimi ile verilen karar değil, esas denetimi ile verilen karardır.. Bu da yasaktır!”
Buyursun izah etsin çoğunluk.Esas incelemesi yapsaydılar, zaten bu kararı vermeyecekler miydi? Tabii ki aynı kararı vereceklerdi.. O zaman, “esas denetimi yapılamaz” yasağı nerede kaldı?
İki somut itiraz da Sacit Adalı’dan..
Sacit beyin itirazlarını da mealen vereceğim: “Anayasa’nın hemen hemen tüm maddeleri, başlangıçtaki temel ilkelerle bir şekilde bağlantılıdır. İptal kararı doğru kabul edilirse, Anayasa’nın hiçbir maddesi bundan sonra değiştirilemez. Çünkü başlangıçtaki ilkelerden birisine mutlaka aykırılık teşkil eder!”
Çoğunluk buna cevap veriyor mu? “Şu şu değişiklikler olabilir. Başlangıç ilkelerine aykırılık olmaz. Kıstasımız şudur” diyebiliyor mu?
Hayır!
Sacit beyin ikinci itirazı da enfes bir mantık eseri: “Şekil denetimi, işin ne anlama geldiğine bakmadan, görüntüyü incelemektir.. Neyin amaçlandığını siz uzun uzun tartışıyorsanız, bu şekil denetimi değil, esas denetimidir. Esas denetimi de Anayasa ile yasaklanmıştır.”
Yasakçı üyeler, buna bir cevap verebiliyorlar mı?
Hayır..
Cevap vermek ne demek, tam suçüstü oluyorlar! “Şeklen inceledik” derken, “esası inceledikleri”nin suçüstünü yaşıyor, mahkemenin zaten alt seviyelerde olan itibarına bir darbe daha vuruyorlar!
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT