İtiraflar, İtirafçıları da Vuruyor
Hz. Ali’den nakledilen düşündürücü ve güzel bir söz vardır. ‘Günah işlememek, tevbe etmekten kolaydır..’ şeklinde..
Çünkü, tevbe etmek, ve hele o tövbenin gereğini yerine getirmek çetin bir şeydir. İyisi mi, günah işlememektir. Çünkü, insana ne utanç yükler; ne de, tevbe nasibine erişilse bile, o zaman da onun gereklerini yerine getirmek zorluğu..
***
Bugünlerde hangi kanala bakılsa, Pennsylvania Şeyhi F.G. hakkındaki ‘çarpıcı’ itiraflar..
Elbette bunların bir kısmı özellikle daha bir düşündürücü..
Bu itirafları yapanlar da sıradan kimseler değil, F.G.’nin en yakınında 20-30 yıl bulunmuş kimseler..
Bir kimse bu kadar yakınında bulunduğu bir kişinin uzuuun yıllar boyu bu kadar tuhaflık veya halusinasyonlarına şahid olmuşken; bunları o zaman gözleri bağlanmışçasına göremeyip, şimdi görmesi anlaşılacak gibi değil.. Gözleri bu kadar mı kör etmiş o aşk..
Bu açıdan, bu itiraflara ne kadar itibar edilebilir?
***
Üstelik de, F.G., hedefe varmak için her şeyin mubah olduğunu söyleyen, tuhaf bir ibahiyeci ahlâk anlayışıyla hareket ettiğini anlatmak istercesine, -ve insan ilişkilerini zehirleyen bir yöntemle- bağlılarına, toplum veya devlet içindeki konumlarını koruyabilmeleri için, ‘Beni eleştirin, bana hakaret edin, bizi kandırmış deyin..’ gibi ‘taqıyye’ yöntemlerini sâlık vermesi, bu itirafları gölgeliyor. Çünkü, o itiraflar F.G.’nin izin veya taktiğiyle mi yapılıyor; yoksa ondan, gerçekten de kopuş sebebiyle mi; belli olmuyor.
***
Sözgelimi, hem de prof. bile olmuş bir kişinin anlattıkları..
‘Bir gün Altunizade’de ...kahvaltıdayız.
Gülen’le aynı sofrada oturmak çok büyük bir şeydir, önemli bir icraattır.
Gelenlerden bir tanesi Gülen’in ağzını sildiği peçeteyi aldı ve bir kısmını yırtıp yedi, bizzat şahidim.
Bu cinnet noktasına gelenler sonra aklınıza gelmeyen her şeyi icra edebiliyor.
Gülen’in ağzını sildiği peçeteyle gömülmek isteyenler bile var!’ diyen işbu prof. kişi, daha sonra, Gülen’in ‘İstesem elime aldığım kağıdı ‘para’ya, dokunduğum toprağı ‘altın’a çeviririm’ dediğini de aktarıyor ve ‘Gülen’in kesilen tırnakları ve saçları atılmaz saklanırdı. Gülen’in traş olduğunda kesilen saçları bile kutsal sayılıyordu. İç çamaşırları da saklanırdı’ diyor.
‘Örgütün dışındaki herkesi düşman gibi görüyorduk’ itirafında bulunan bu prof. kişi, ayrıca, Gülen’in elini öpmenin özel bir imtiyazlı makam olduğunu da söylüyordu.
Yani, tam bir fetişizm / putlaştırma.. Üstelik de, en iğrenç tarafından.. En çılgın tarafından.. Anlatılanların doğru olduğuna inanıyorum ama, yine de inanmak istemiyorum.
İnsanı yüceltmek için gelen İslam’ın, insanı köleleştirmek ve ahmaklaştırmak için kullanılması, işin en acı tarafı..
***
Bu gibi çirkinlik ve tuhaflıkları, ‘bilmem ne hoca’ diye anılan bir takım tuhaf kişiler, Hz. Peygamber (S)’e bile nisbet etmediler mi, en iğrenç iddialarla.. (Ki, 8-10 yıl önce, bu konuyu şiddetli eleştirdiğim bir yazıyı, o zaman yazdığım gazete, o kişinin bağlılarının itirazlarını göze alamadığından yayınlamaktan kaçınmıştı..)
Aziz İslam adına daha ne saçmalıklar, hezeyanlar dillendiriliyor ki, bunlarla meşgul olmak bile bir ayrı zaman telefidir. Bu gibi saçmalıklara hem de İslam gibi aziz ve pâk bir inanç sistemi adına bağlanılması ve inanılmasındaki sığlıkla uğraşmak da bir ayrı problem..
Düşmanların saldırıları değil de, temelde aynı inancı paylaştığımızı düşündüklerimizin sığlığı, ilkelliği karşısında utanç duymamak mümkün mü?
Muhammed İqbâl merhûm, ‘Bıktım, bizâr oldum ben bu müslümanlardan..’ demiş, ama, gideceği bir başka yer olmadığından; ‘ve sığından müslümanlara..’ demeyi de ihmal etmemişti.
F.G.’nin bağlılarının, genelde hali-vakti yerinde, dünyaları gibi, ahiretlerini de kurtarmayı murad eden kişiler olduğu düşünülürse; hayal ve hezeyanlarla sergilenen hamâqat karşısında, sahi, n’apmalı?
YAZIYA YORUM KAT