İtibar Suikastçılığında Medyanın Rolü ve “Masuniyet Karinesi”
Akif Beki, Osman Kavala’nın gözaltına alınma hadisesi üzerinden medyanın itibar suikastçılığını değerlendirerek “masuniyet karinesi”nin ayaklar altına alındığına dikkat çekmiş.
Akif Beki’nin konuyla ilgili bugünkü Karar’da (21 Ekim 2017) yayınlanan “Hadi ya, Yerli Soros Yakalanmış mı?” başlıklı yazısı şöyle:
Demeyin; 2 gün önce “Büyükada ajanları hesap verecek” diye manşet atan gazete, dün de ‘yerli Soros’un yakalandığını duyurdu.
‘Yerli Soros’ yerine ‘kızıl Soros’ başlıklarıyla çıkanlar da var.
İş adamı Osman Kavala’nın, uçağın içinde gözaltına alınmasından söz ediyorlar. Polisiye tabirle ‘iş üstünde kafeslenmiş’.
Kavala’nın ne ile suçlandığını eşi dahi bilmezken hakimden, savcıdan önce davranan bu gazetelere malum olmuş.
Değil toplanmış delilleri görmek; sanık daha savcı karşısına bile çıkmamışken olmayan iddianameyi ezbere yazıyor, kurdukları mahkemelerde çatır çatır yargılayıp ajanlıktan hükmü giydiriyorlar.
Resmi suçlama yapılmamış, polis sorgusu bile tamamlanmamış, hangi eylemlerden sorguya çekildiği açıklanmamış, güya gizli soruşturma safhasında...
Fakat her neyle suçlanacaksa o suçların zanlısı, şüphelisi olarak dahi anılmıyor.
Doğruca mahkum edilip cezası aynı haber içinde onanıyor ve oracıkta infazına karar veriliyor.
Hey gidi masuniyet karinesi, hey gidi ‘hakkında kesinleşmiş yargı kararı olmadan kimsenin suçlu ilan edilemeyeceği’ ilkesi... Hey gidi lekelenmeme, hey gidi yalan ve iftiradan korunma, hey gidi adil yargılanma hakkı... Nerede iddia sahibinin iddiasını ispat yükümlülüğü...
KARAKOLDA AKLANSAN BİLE MEDYADA AKLANMA YOLLARI KAPALI
Yarın savcılıktan serbest de bırakılsa, mahkemeden beraat de alsa itibarını iade etmeyecek bu manşetler, günahına girmişiz demeyecekler, özür dileyip helallik isteyen çıkmayacak.
Nerede kanun önünde eşitlik ilkesi, nerede ayrıcalıklı ayrıcalıksız demeden ağayla gedayı bir tutan yasal koruma zırhı, nerede mağdura kimliğini sormadan ayrımsız herkese açık hak arama kapısı!...
Alın size, ‘Büyükada casusları’ yaftası...
İddianameleri hazırlanmadan ajan ilan edilen insan hakları aktivistlerine, iddianamede ajanlık suçlaması yöneltilmiyor. Dava başladı ama böyle bir suç şüphesinden yargılanıyor değiller. Yine de ‘Büyükada ajanları’ aşağı, ‘Büyükada ajanları’ yukarı gidiyor manşetler.
‘Dünya bize algı operasyonu çekiyor, karalama kampanyası bunlar, bir oyunu bozuyoruz diğeri start alıyor, karanlık odaklar düğmeye bastı’ yaveleriyle yatıp kalkanlar yapıyor üstelik bunu.
KİMİ KİME ŞİKAYET EDECEKSİN?
Türkiye’ye yönelik her karanlık operasyonun içindeymiş, hangi taşı kaldırsanız altından o çıkıyormuş, terörü finanse eden fonların kilit ismiymiş, kadife devrimci Soros’un Türkiye koluymuş, Alman vakıflarıyla bağlantılıymış vesair...
Kavala’nın suçları saymakla bitmiyor.
İyi de yıllardır bunca haltı karıştırırken nasıl fark edilmemiş, bir günde mi ortaya çıktı kimliği, yeni mi anlaşıldı nasıl bir suç canavarı olduğu, bugüne kadar nasıl enselenmeden dışarıda kalabilmiş?
İktidarın demokratikleşme reformlarını desteklerken amacı, kendini kamufle etmek miymiş?
FETÖ kumpaslarına erkenden uyanmasının arkasında, 15 Temmuz darbe planlarına hazırlık çalışmalarını saklamak mı varmış?
Kaos çıkarma faaliyetlerini sinsice sürdürürken MİT, emniyet istihbaratı daha önce hiç mi ayıkmamış?
Bunca zaman kanundan nasıl kaçmış, nerede gizlenmiş de yasadışı işleri bugün deşifre oldu?
Bunları sorgulaması gerekenler hakim, savcı yerine geçiyor.
Bir de Kavala’nın gizemi, ancak çözülebilmiş gibi yapmıyorlar mı!
Artık çırpınsın dursun hafiyelikten temize çıkmak için.
Gaziantep’te katıldığı toplantının da, Alman Goethe Vakfı’yla ilişkisinin de, Soros’unki dahil diğer tüm vakıf ve derneklerle alakasının da yasal olduğunu, suç içermediğini anlatsın anlatabilirse.
Rıza Nur’un tek parti dönemi için söylediği gibi, ‘matbuat kamilen meddah oldu’. Ama gülecek hal nerede!
HABERE YORUM KAT