İsviçre'de minare yasağı
İsviçre'de minare tartışması, bundan iki sene önce Langenthal kentindeki Müslümanların, minare inşa etme girişimine dayanır.
"Tartışmalar, kentin dışındaki eski bir boya fabrikasını ibadethane olarak kullanan Müslümanların, binaya 5 metrelik bir minare ekleme talebine yerel yönetimin onay vermesiyle başlamıştı. Halkçı Parti, ibadet için gerekli olmadığı ve İslam simgesi olduğu gerekçesiyle minarelerin yasaklanması için kampanya başlattı. İmza kampanyasının ardından da Berne yönetimi, planı süresiz olarak iptal etti. Halkçı Partisi vekili Freysinger, "Müslümanlar, burada yaşamak istiyorsa, yasalarımızı kabul etmeli; yoksa ülkelerine geri dönsünler" şeklinde sert bir açıklama yaparken, kabinedeki bazı bakanlar ise Müslümanlar arasında nefret doğurabileceği düşüncesiyle kampanyaya karşı çıktı. O günlerde İsviçre'de yapılan bir ankete göre, halkın yüzde 43'ü minareye karşı çıkıyor" deniyordu. (Zaman, 29 Mayıs 2007)
Geçtiğimiz 29 Kasım 2009'da referanduma gidildi. Halkın yüzde 57,5'i minareli camiye "hayır" dedi. 26 kantondan 22'si hayırcı. 7,5 milyonluk İsviçre'de yaşayan 400 bin Müslüman, camilerinin mütemmim cüzü olan minareyi yapamayacaklar, karar kesin, ancak AİHM bozabilir.
Avrupa'da "çokkültürlülük" ve "bir arada yaşama" konuları şimdilerde itibardan düşmüşse de, dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi Avrupa'nın da başka dinden ve etnik gruplardan insanlarla bir arada yaşama gibi sorunu var. Özellikle İslamiyet'in belli bir gelişme içinde olduğu Viyana ve batısındaki Avrupa ülkelerinde yaklaşık 20 milyon Müslüman'ın yaşadığı bir gerçek.
Minareye karşı İsviçrelilerin öne sürdüğü gerekçe "minarenin İslam dinin simgesi" olmasıdır. Bu doğru; minare İslam'ın simgelerinden biridir. Bir şehre uzaktan baktığınızda, eğer minare ve cami silüeti görünüyorsa, o şehirde Müslümanların yaşadığını anlarsınız. Şu var ki; Batı Hıristiyanlığı anlamında İslam tarihinde tepeden tırnağa sadece Müslümanların yaşadığı ve sadece İslam dininin sembollerinin süslediği bir "İslam şehri modeli" yoktur. İslam'ın hakim olduğu bütün şehirlerde -Mekke ve Medine hariç, çünkü bunların hükümleri istisnadır- başka dinden olan insanların da dinî sembolleri yer almıştır. Çok ilginç nokta şu ki; İslam tarihinde ve Osmanlı'da bütün dinlerin mabetleri (cami, kilise, havra) şehrin merkezinde bulunmaktadır. Yani merkez, hakim dinin mabetlerine ayrılmış da, diğerlerinin mabetleri kenara, yerleşim biriminin dışına itilmiş değildir. Bu, gerçek anlamda sosyo-kültürel bir çoğulculuktur. Söz konusu sahici çoğulculuk, İslamiyet'in dışındaki dinlerin ve etnik grupların kendilerini temsil etme biçimlerinde de gözlenebilir. Mimariden müziğe, farklı dil ve lehçelerin kullanımından yemek ve mutfak kültürüne, giyim kuşamdan oturma biçimlerine ve mekân kullanımına kadar her dinin ve etnisitenin etki ve tezahürünü şehrin mekânlarında müşahede etmek mümkündür.
İstanbul, Şam, Kahire, Bağdat, Tahran ve diğer belli başlı bütün İslam merkezleri buna somut örnekler teşkil eder. Sultan Abdülhamid Darülaceze'nin ortak mekânında üç mabet (cami, kilise ve havra) inşa ettirdi, hâlâ yan yana duruyorlar. İstanbul'un tarihî yarımadasında Eminönü, Fatih ve Beyoğlu ile Üsküdar ve Kadıköy'de camiler, kiliseler ve sinagoglar yan yana bulunmaktadır. Hiç kimse tarihte, "Siz Hıristiyansınız veya Yahudisiniz, burada yaşamak istiyorsanız yasalarımızı kabul etmelisiniz (yani sembollerinizi ve mabetlerinizi ortadan kaldırmalısınız)" demedi. Aksine İslam dininin yasaları (Şeriat) onların temsilini öngördü. Şimdilerde başka dinlere karşı belli belirsiz bir hoşgörüsüzlük varsa, bunun kaynakları, İslam dinine veya İslam tarihinin sosyo-politik tecrübesine değil, 20. yüzyılın modern siyasal ve kültürel telakkilerine dayanmaktadır. İsviçrelilerin ve Avrupalıların Müslümanlardan öğreneceği çok şey var. Benim samimi önerim, eğer minare davasına AİHM bakacaksa, AİHS'ye değil, İslam dininin öngördüğü kriterlere göre karar vermelidir.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT