1. YAZARLAR

  2. Ali İhsan Karahasanoğlu

  3. İşte bu; hukukun bittiği son noktadır!
Ali İhsan Karahasanoğlu

Ali İhsan Karahasanoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

İşte bu; hukukun bittiği son noktadır!

12 Mart 2008 Çarşamba 14:00A+A-

Bundan 23 sene önce, daha Hukuk Fakültesi’ni bitirmeden Danıştay’a müracaat etmiştim.

YÖKBaşkanı Yusuf Ziya Özcan’ın genelgesinin dün yürütmesini durduran Danıştay 8. Dairesi’ne..

Sakalımı gerekçe gösterip, verilen cezanın ve dayanak genelgenin iptalini istiyordum.

Dava dilekçemden aynen alıntılıyorum: “Talebin konusu: Yüksek Öğretim Kurulu Başkanının imzası ile üniversitelere yollanan 20.12.1982 tarihli ve 7327 sayılı genelgenin iptali ve...”

Gerekçem ne imiş onu da dilekçemden aynen aktarıyorum: “Yetki yönünden sakatlıklar: a) Söz konusu genelge Yükseköğretim Kurulu Başkanı tarafından tek başına kararlaştırılıp, yayınlanmıştır. Oysa gerek 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, gerekse Yüksek Öğretim Kurulu Teşkilatı ve Çalışma Usulleri Yönetmeliği’nde, başkana düzenleyici genel işlem yapma yetkisi verilmemiştir. Bu yetki, Yükseköğretim Kurulu’na aittir.”

Bu gerekçe ile yaptığım müracaatı Danıştay 8. Dairesi 1985/420 esas ve 1986/219 karar sayılı kararıyla nasıl sonuçlandırmış, onu da aktarayım: “Uyuşmazlık konusu genelge, Yüksek Öğretim Kurumunda okuyan öğrencilerin Yüksek Öğretim Kurumu öğrenciliğine yakışır bir biçimde kılık kıyafetlerini düzenlemekte olup, anılan genelgede üst hukuk kurallarına aykırı bir yön bulunmadığından, davanın genelge iptaline ilişkin kısmının reddine oybirliğiyle,”

Aynı Danıştay 8. Dairesi dün ne diyor peki?

Benim 23 sene önce, “Kılık kıyafet konusunda üniversite öğrencisine yönelik bir kanun yoktur. Yönetmelik yoktur. Bunlar olmadan, YÖK Başkanı tek başına genelge yayınlayamaz, yetkisi yoktur. Yüksek Öğretim Kurulu karar alabilir. Ancak kıyafet konusunda bir kanun olmadığı için aslında o da bir karar alamaz” diyerek açtığım davadaki gerekçemi öne sürerek, başörtü serbestliğini öngören genelgenin yürütmesini durduruyor!

Yani olan şu: İptali istenen genelge yasak getiriyorsa, YÖK Başkanı tek başına da yapsa, yetkilidir. Bu konuda kanun yoksa da, yönetmelik yoksa da, YÖK Başkanı tek başına genelge düzenleyebilir.

Ama genelge serbestlik öngörüyorsa, YÖK Başkanı’nın yetkisi yoktur!

İki kararı yanyana koyduğunuzda, verilen kararlardaki çelişkiyi net olarak görebiliyorsunuz. Bu; dört dörtlük bir skandaldır.

1982’de İhsan Doğramacı yasak koyunca, YÖK Başkanı’nın yetkisi var!

2008’in YÖK Başkanı, bu sefer özgürlük yanlısı bir genelge yayınladı ise; yetkisi yok!

Üstelik, 1982 yılındaki genelgenin, anayasal, kanuni ve yönetmelik bazında gerekçesi yoktu. Ne Anayasa’da kılık-kıyafet ile ilgili yasaklayıcı bir ifade vardı. Ne kanunda, ne de yönetmelikte.. YÖK Başkanı birdenbire, darbeci generallerden aldığı talimatla, o genelgeyi yayınlamıştı!

Bugün ise, Anayasa değişti. Anayasa’da eğitim hakkının kısıtlanamayacağı belirtildi. Kanundaki “kılık-kıyafet serbesttir” ifadesi halen yürürlükte.. Genelge de, bu kuralları hatırlatan bir genelge.. Buna rağmen Danıştay diyor ki, “YÖK Başkanı yetkili değildir.”

Anlaşılan o ki; darbecilerin talimatı ile genelge yayınlanırsa, “YÖK Başkanı yetkilidir” kararı çıkıyor!

Darbecilerin değil de, milletin temsilcilerinin yaptığı Anayasa değişikliği ile genelge yayınlandı ise, “YÖK Başkanı yetkili değildir” kararı çıkıyor!

Kıstas; hukuka uygunluk-aykırılık değil..

Ya ne?

Genelge, darbecilerin talimatı ile mi yayınlandı? Yoksa milletin isteği ile mi?

Darbecilerden gelen baş üstüne..

Milletin temsilcilerinden gelen, çöp tenekesine..

İşte ortaya serilen bu çifte standart; hukukun iflas ettiğinin, iflas ettirildiğinin ilanıdır.

Daha iki gün önce, Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan’ın “27 Mayıs darbe değil, devrimdir” dediği ve görevine devam edebildiği bu ülkede, şimdi de Danıştay 8. Dairesi, bugüne kadar verdiği tüm kararları silip-süpürerek “yasakçıları” rahatlatan bir karar alıyor!

Hukuk iflas etmiştir beyler..

Bundan sonrası, artık “hukukun iflas ettiği gerçeği”ne göre düzenlenmelidir.

Yargı erki, A’dan Z’ye masaya yatırılmalıdır. “Darbeye devrim” diyebilenler, bağımsız hakimler önünde işledikleri “suçu övme”nin cezasını gecikmeksizin görmelidirler.

Bir gün öyle, bir gün böyle karar verenlerin tümü, tek tek tespit edilip, yargılanmalıdırlar!

Kimsenin, bu ülke insanının huzurunu kaçırmaya hakkı ve de yetkisi yoktur!

 

Vakit

YAZIYA YORUM KAT