İşte bu!
Vakit yazarı Selahattin Çakırgil, “Hüseyin Üzmez Vakası”na gazetesinin yaklaşımını eleştirmiş
Yıllardır Almanya'dan Vakit'e yazıyor Selahattin Bey..
Benim de bir Almanya seyahatimde Köln'de tanıştığım değerli bir insan.
İslami camia içinde bilgiçliği, mütevaziliği, sadeliği ve beyefendiliği ile maruf bir isim.
Öte yandan camianın en eski gazetecilerinden Selahattin Bey, bu yüzden getirdiği eleştiri çok önemli.
Hem Vakit yönetimini hem de yazarlarının Üzmez konusundaki tutumlarını doğru bulmadığını vurguluyor..
“Yanlış olduğuna inandıklarımı, kendimize de söyleyebilecek miyim?” başlıklı yazısında, Vakit'in Üzmez'i koruyucu yaklaşımından ötürü duyduğu rahatsızlığı belirtiyor Selahattin Bey.
Bu yazıyı yazarken çok zorlandığını belirten Çakırgil, “Ama, kalbim daha fazlasını taşıyamadı.. Çünkü bugün, sütunlarında yıllardır yazı yazdığım Vakit'e sözlerim var” diyerek girmiş söze.
Yeni Şafak'ın “Utan be adam” başlıklı yazısını Hürriyet ve Ahmet Hakan'ın takdir etmesini Vakit'in “düşman sevindirici” diye nitelemesini de eleştiren Selahattin Bey, “Halbuki, Yeni Şafak gazetesinin başlığa çektiği o ifadeyi bizzat Vakit yazabilmeliydi” demiş.
Ve eklemiş..
“Doğru'lar Hürriyet'in veya Ahmet Hakan'ın dilinden beyan edilince bile güzeldir..”
Selahattin Bey'in yazısı gazete yazarlarının gazetenin yayın politikasıyla özdeşleştikleri gibi yanlış bir algıyı da dile getiriyor.
Uzunca ve hüzünle dolu bir yazı ama hiç olmazsa son kısmını sizlerle paylaşmak istedim sevgili okurlar.
“Bu kişinin söz ve tavırlarına karşı çıkılmasından dolayı, 'mütedeyyinlere saldırılmak' istendiği gibi bir hisse asla kapılmadım.. Ama, mütedeyyin insanların böyle bir zehaba kapılarak onu aralarından fırlatıp atamamalarının şaşkınlığını yaşıyorum, hâlâ da.. 'Mütedeyyin insanlara saldırılmak isteniyor' ise, bunu bizzat o kişi de yapmaktadır.. Bu yazım bir oto-kritiktir ve -aynen- yayınlanırsa, bunu, o kişinin artık Vakit'le hiçbir ilgisinin kalmadığının taahhüdü olarak anlarım.. Ve böylece Vakit, kendi konumunu da ortaya koymuş ve bir öz-eleştiriye açık olduğunun örneğini vermiş olur, bana göre.. Yayınlanmazsa, bu ikazlarım yersiz ve de, ben Vakit'e göre yanlış bir yerdeyim demektir.. O durumda da, Vakit'e hayırlı hizmetler dilemekten başka bir bir sözüm olamaz.. Ve, bugüne kadar, sahiblendiği değerlere bağlılık uğrunda 'Kâbe'sini ve kalemini kalbinde taşımaya çalışan bir müslüman olarak, bir yol ki doğru olduğuna inanıyorum, o yolda yapayalnız da kalsam, ilerlemeye çalışırım.. Vesselam..”
Selahattin Bey'in yazısını Vakit'in internet sitesinden tamamını okuyabilirsiniz, okumalısınız.
Vakit yönetimi, Vakit yazarından gelen bu özeleştiriyi yayımlamakla güzel bir iş etmiş. Umarım Selahattin Bey'in eleştirisi yerini bulmuştur.
“Mustafa” eleştirilerinin suyu çıktı!
Tamam, “Mustafa” belgeselini beğenmemiş olabilirsiniz.. Atatürk'e “Can Dündar'ca” bir sinamatografik bakış açısını tasvip etmiyor olabilirsiniz..
Tamam, Can Dündar'ın habire tarihi kişilikler üzerinden para kazanmasından hoşlanmıyor olabilirsiniz.. “Mustafa”da, tasavvur ettiğiniz Atatürk'ten farklı bir karakter çizilmesinden rahatsız olmuş olabilirsiniz..
Tamam, belgeselde bilmediğiniz bir ayrıntıyla karşılaşmamış olabilirsiniz.. Can Dündar'ı da, cesaretini de, şöhretini de kıskanıyor olabilirsiniz..
Bütün bunlara eyvallah, tamam, dağ fare doğurdu..
İyi de “filmin adı kendi başına ideolojik bir ifadedir” gibi bir cümle kurmak da neyin nesi oluyor?
“Habertürk” yazarı Nuran Yıldız, “Bu ülkede bırakın bu ülkenin kurucusunu, hiçbir siyasetçiye ön adıyla seslenilmez. Ön adı kullanılacaksa mutlaka “bey”, “paşa”, “efendi” hitapları adın sonuna eklenir” demiş.
Yani, Nuran hanım'a göre saygı duyduğunuz birine ön adıyla hitap etmek ayıp sayılır..
Gündelik hayatta asgari görgü kuralları böyledir. Ama tartışılan bu değil ki, tarihi bir kişilik hakkında yapılmış bir belgeselden söz ediyoruz.
Herhangi bir ülkede bu türden bir tartışma yaşandığını duydunuz mu? “Elizabeth”, “Napolyon”, “Gandi” filmlerini hatırlayalım mesela. Gerçi birileri “ne yani Atatürk'ü bu isimlerle mi kıyaslıyorsunuz” diye esip gürleyebilirler.
Tanıdığımız Can Dündar'ın Atatürk'e saygısızlık edeceğini düşünmek abes değil mi?
Söyleyin de bilelim, “Filmin adı kendi başına ideolojik bir ifadedir” derken Can Dündar'ın nasıl bir ideolojiye sahip olduğunu düşünüyorsunuz?
“Mustafa” bir saygısızlık ifadesi değil, tam tersine Atatürkçü bir yazarın samimi bir sevgiyle seçtiği bir isim.. “Tabu Atatürk”ten “İnsan-Mustafa”ya eğilmesi Dündar'ın belgeseli için niçin bir eksiklik olsun ki?
Dünyanın her yerinde tarihi kişiliklerin insani yönlerini önplana çıkaran belgeseller yapılıyor.
Kıyamet de kopmuyor.
Nuran hanım'a kalsa iş, “Mustafa” yerine “Mustafa Bey”, “Mustafa Paşa” yahut “Mustafa Efendi” olmalıydı belgesel filmin ismi. Şaka mı yapıyorsunuz Nuran Hanım, bu ünvanları kaldıran Atatürk'ün kendisi değil miydi?
Kusura bakmayın ama “Atatürk'ün önadıyla belgesel olur mu yahu!” gibisinden bir eleştiri basit kaçıyor. Daha düzeyli eleştiriler bekliyoruz.
“Mustafa” eleştiricilerine bir sözüm var..
Madem her şeyi biliyorsunuz, ne duruyorsunuz birer belgesel de siz yapın..
Dört başı mamur bir Atatürk belgeseli için kesenin ağzını açacaklarını ilan etmedi mi Turkcell?
Daha başka kuruluşlar da açacaklardır..
Hadi görelim sizi.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT