İstanbul'daki Suriyeli Dilenciler Gerçeği
Yenisafak.com.tr editörleri "devlet, STK ve halk yardım etmediği için Suriyeliler dilenmek zorunda" algısını yıkacak bu araştırma dosyasını hazırladı.
Türkiye'ye sığınan Suriyelilerin büyük bölümü iş umuduyla İstanbul'da yaşamayı tercih ediyor. Ancak iş bulamayan Suriyelilerin bir kısmı parklarda barınıyor, bir kısmı ise dileniyor. Suriyelilere sıcak aş, barınacak yer mi verilmedi, yoksa arka planda başka şeyler mi var? Yenisafak.com.tr editörleri "devlet, STK ve halk yardım etmediği için Suriyeliler dilenmek zorunda" algısını yıkacak bu araştırma dosyasını hazırladı.
NURİYE ÇAKMAK - KÜBRA TÜRK / YENİSAFAK
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı ve Kızılay organizasyonuyla Suriye sınırında konumlandırılan çadır ve konteyner kentlerde 225 binden fazla Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapılıyor. Türkiye genelindeki Suriyeli sayısı ise 700 bin olarak tahmin ediliyor. Sınır kentleri kadar İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerde de çok sayıda Suriyeli mülteci yaşam savaşı veriyor. Barınma sorununu kendi imkanlarıyla aşmaya çalışan birçok kişi benzer sorunlarla yüz yüze geliyor. Mağduriyetlerinden faydalanmak isteyen emlakçılar, ev sahipleri veya dolandırıcılar onları bekleyen en büyük tehlike.
Bazıları tüm varlıklarını canlarını kurtarmak için çıktıkları yola verdikleri için geldikleri şehirde beş parasız kalmış. Bazıları ise iş vaadiyle kandırılıp İstanbul'da sokaklara terk edilmiş adeta. İrtibat kuracakları kişileri kaybedenler, ulaşamayanlar da eklenince parklarda yatan Suriyeli ailelerin sayısı her geçen gün arttı. Fakat bu ailelere belediyeler, STK'lar ve halk sahip çıkıyor. Böylece Suriyeli misafirlerin park mağduriyetleri çok uzun sürmüyor İstanbul'da. Fakat tam burada bir ayrım yapmak gerekiyor. Suriyeli dilenciler için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Onlar ne yaparsanız yapın, hangi imkanları sunarsanız sunun sokaktan ayrılmıyorlar. Azalmıyorlar, aksine gün geçtikçe çoğalıyorlar.
Editörün notu: İstanbulluların vicdanına dokunan 'Suriyeli dilenciler' sorununun arkasındaki gerçeği araştırmak için girdiğimiz sokaklardan çok çarpıcı bilgilerle çıktık. Hikayeleri ve tanıkların ifadelerine geçmeden önce şu açıklamayı yapma gereği duyduk; "Suriyeli dilenciler" dosyasını, savaştan ülkemize sığınan ve her halükarda muhtaç olan insanları rencide etmek, küçük düşürmek ya da kodlamak için hazırlamadık. Özellikle İstanbul'da toplumsal bir vakıaya dönüşen "Suriyeli dilenciler"in bir sistemin Türkiye'ye nakledilmesi gerçeğinin ta kendisi olduğunu aşağıdaki satırlarda okuyacaksınız...
Sokaklarda kalan ve dilenen Suriyelilerin sayısının 10 bin kişi civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu sayının büyük çoğunluğuna İstanbul ev sahipliği yapıyor. Fatih, Eminönü, Aksaray, Taksim başta olmak üzere şehrin her yerinde karşınıza Suriyeli olduğunu söyleyen bir dilencinin çıkması işten bile değil. Dilencilerle ilgili birçok iddia var. Çoğunluğu Arapça, Kürtçe, Türkçe bilen dilencilerin içinde kendilerini Suriyeli olarak gösterip dilenen Türkiye vatandaşları olduğu biliniyor.
Yoğun geçen kış şartlarında sokaklarda yalın ayak dilenen çocuklar, aç olduklarını, sokakta yaşadıklarını söyleyen kucağında bebeğiyle anneler, ilerlemiş yaşına rağmen el açan yaşlılar.. Yağmur, kar veya fırtına gibi zorlayıcı şartlara rağmen yerlerini terk etmeden dilenmeye devam ediyorlar. Bunlara şahit olan halk ise devletin neden bu insanlara sahip çıkmadığını sorguluyor. Havaların soğumasıyla birlikte İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu twitter hesabından bir açıklama yapmış ve konu hakkında İstanbulluları bilgilendirmişti. Mutlu, "Suriyeli geçici sığınmacıların şehrimizde meskensiz olarak, açık alanlarda konaklamaları hepimizin dikkatini bir süredir meşgul etti. Bu durumdaki sığınmacılara sürekli olarak, devletimizin Kızılay vasıtasıyla hazırladığı kamplara kendilerini götürebileceğimizi anlattık. Ancak ısrarla yaptığımız bu yönlendirici yardım tekliflerimize olumsuz yanıt verilerek kamplara gitmeyi kesinlikle tercih etmediler' diyerek durumu özetlemişti.
Sınırdaki kamplarda her türlü ihtiyaçları karşılanacağı halde İstanbul'dan ayrılmayı kabul etmeyen aileler için valilik ve Kızılay harekete geçerek yeni bir yaşam alanı oluşturdu. Türk Kızılayı'na ait Dr. Kemal Demir Gençlik Kampı geçici barınma merkezi olarak Suriyeli sığınmacılara açıldı. 200 kişilik kapasiteye sahip bu kampın dışında 500 kişi kapasiteli Tuzla'daki lojistik merkezi de ayrıldı. Günde 3 öğün sıcak yemek verilen kampta, bebek ve çocuklar için mama, süt ve bez temin ediliyor. Mültecilere kışlık giysi ile ayakkabı dağıtımı yapılıyor. Türk Kızılayı'nın tatil yapma imkanı bulunmayan gençleri yaz aylarında ağırladığı odalar Suriyeli ailelere tahsis edilmiş. Odalarda ranzalar, banyo ve televizyon bulunuyor. Yemekler ortak yemekhanede yeniyor ve her katta bulunan ortak çamaşırhaneler de misafirlerin hizmetine sunulmuş durumda.
"İş bulup birikim yapıyorlar"
Türk Kızılayı Genel Başkanı Ahmet Lütfi Akar ile Pendik'te bulunan Dr. Kemal Demir kampında kalan Suriyeli mülteciler üzerine konuştuk. Akar, gençlik kampı olarak uzun yıllardan beri kullanılan bu mekanın kış aylarında açıkta kalan Suriyeliler için tahsis edilmesine valilikle yapılan görüşmeler sonucunda geçici olarak karar verildiğini belirtiyor.
Savaşın başlamasıyla birlikte canlarını kurtarmak için yolan düşen insanların biran önce geri dönmeyi düşündüklerini vurgulayan Ahmet Lütfi Akar, savaşın herkesin beklediğinden uzun sürdüğüne dikkat çekiyor. İlk geldiklerinde imkanı olan insanların bile paraları bitti, zamanla mağdur oldular, diyen başkan, açık sınır politikasının önemine vurgu yapıyor.
Bu insanların rahatça kalabilecekleri, sıcak yemek ve kışlık kıyafet bulunan mekanları tercih etmeyerek soğuk kış günlerinde sokaklarda dilenmeyi tercih etmelerinin nedenini sorduğumuz Akar, dilenmeyi bir meslek olarak görenlere dikkat çekiyor. Akar'ın açıklamaları şu şekilde; "Sınırda halen 30-40 bin kişilik atıl kapasitemiz mevcut. Burada yer tahsis ettiğimiz insanlar ise sınırda yaşamak istemeyen, oraya gitmeyi reddeden insanlar. Her türlü ihtiyaçları devletimiz tarafından karşılanmasına rağmen, kamplara soğuk bakıyorlar. Yeme-içme, temizlik, eğitim her türlü ihtiyaçları periyodik olarak sağlanıyor. Ancak kamplardaki rutin hayat bazılarını sıkıyor ve bu sebeple kalmak istemiyorlar. Dışarıda olurlarsa çalışırız ümidi taşıyorlar, geleceğe yönelik yatırım yapmak istiyorlar. Bir de zor şartlardan çıkıp geldikleri için Türkiye şartlarına göre daha ucuz çalışıyorlar, dolayısıyla kolay iş buluyorlar. Bir aileden 5-6 kişi birden çalışıp sermaye birikimi elde etmek için uğraşıyorlar. Benim şimdiye kadar edindiğim intiba budur. Yoksa insan niçin kendisine sunulan hazır hayatı reddedip de gelip burada dilensin?"
"Meslekleri dilencilik"
"Dilenmek de herkesin yapabileceği bir iş değildir" diyen Ahmet Lütfi Akar, "Ben bunu yapan insanların gerçekten ihtiyaç sahibi insanlar olduğu için değil meslek olarak yaptıklarını düşünüyorum. Onlar bu işi meslek edinmişler ve belli ki bu durumu kullanıp ajitasyon yapmaya çalışıyorlar. Ama unutulmaması gereken husus şu, bu insanlar tüm Suriyeli kardeşlerimizi temsil etmiyor."
Yurttaşları için için hizmet veren bir yardım derneğinin yönetim kurulunda olan Suriyeli Ebubekir Sibai, bu konuda Türk Kızılayı Genel Başkanı Ahmet Lütfi Akar'ın açıklamalarını destekliyor. Suriyeliler olarak dilencilerden mustaribiz diyen Sibai, "Bu insanların dilenmeleri için hiçbir sebep yok. Sınır bölgesinden İstanbul'a gelmek için gereken parayı buluyorlar. Kamplar yerine İstanbul'u tercih ettiklerine göre bir bilgi ya da güvenleri de var. Mağdur olduklarını söylüyorlar ama 'biz ev ayarlayalım, iş bulalım, çocuklar okula gitsin' dediğimizde bunu reddediyorlar. Bunun kaç tane örneğini yaşadık bizzat. Bu insanlar yüzünden hükümeti suçlamak asla doğru olmaz. Pendik'teki Kızılay kampından bile kaçtı bu insanlar" sözleriyle tanıklıklarını aktardı.
"Dileniyorsa dilencidir"
Ebubekir Sibai de bu kişilerin dilenciliği meslek olarak yaptıklarına dikkat çekiyor; "Suriye'ye gidin, aynı kişiyi orada da dilenirken bulabilirsiniz. İyi para kazanıyorlar, vazgeçmek istemiyorlar. Başka işlerde çalışmak zor geliyor onlara."
Barınacak bir yer bulamadığı için, mağduriyetlerinden ötürü parklarda kalan ailelerle, dilencileri nasıl ayırt edeceğimizi sorduğumuz Sibai'nin yanıtı çok net; "Dileniyorsa dilencidir..."
Sibai, dilenen yurttaşları yüzünden Türk insanının Suriyelilere bakışını değiştirdiği düşüncesinde. Tespitleri ve örnekleri çok çarpıcı: "Derneklere başvurup bir yardım talep eden kişi mağdurdur. Yardım talebi karşılandığı halde yardım istemeye devam ediyorsa o kişi dilencidir. Kişi mağdur olmuş olabilir, geçici süre parklarda kalmak zorunda olmuş olabilir. Ama bu insanlar ev bulduklarında, iş bulduklarında bir daha sokaklara dönmediler. Bir Suriyeli olarak ben çok rahatsızım bu durumdan. Bu dilenciler kesinlikle Suriye halkını temsil etmiyor. Türk insanının bize olan bakışını değiştiriyorlar. Savaştan önce Türklerin Suriyelilere davranışları çok daha farklıydı. Özellikle sınır bölgelerinde çok daha sıcak davranılıyordu. Hem Suriyeli sayısının çok artması, hem de böyle fırsatçı insanlar yüzünden davranışlar çok değişti."
Aksaray metrosunun girişinde karşılaştığımız henüz 10 yaşındaki Avvad tanesi 1 liradan kağıt mendil satıyor. Babasının evde kardeşlerine baktığını, annesinin ise hastanede olduğunu söyleyen Avvad ile kaldıkları yere gidiyoruz. Metroya birkaç sokak mesafede bir sokakta bulunan evi mobilyalı olarak kiralamışlar. Kirası günlük 100 lira. Avvad dışında kardeşi de mendil satıyor. "Buradaki kiramızı biz kazanıyoruz kardeşimle" diyor. Günlüğü 100 liradan kiralanan evin hali ise içler acısı. Halısız yerlerde gezinen küçük çocuklar perişan halde. Annenin tedavisi bittiğinde geri dönmeyi bekliyorlar. Öğle saatlerinde satışa başlayan Avvad, hava kararana kadar yerinden ayrılmıyor. Çalışmaktan bir şikayeti yok, tek korkusu zabıtaya yakalanmak.
Aynı metronun biraz ilerisinde kundaktaki bebeğiyle dilenen Fatıma ise geçimini bu şekilde sağlıyor. Seyyar satıcılardan dilenmek için yer talep ederek işe başlayan Fatıma, ağlayan bebeğiyle akşam karanlığında plastik bir tabakla dilenmeye başlıyor. 1 yıldan fazladır Eminönü'nde günde 25 liraya bir otel odasında kalan Fatıma'nın eşi, bebeği karnındayken şehit olmuş. Amcasının kızıyla geldikleri İstanbul'da dilenmekten başka yapacak bir iş bulamadığını, bebeğine bakacak kimse olmadığını, otel parasını zor bulduğunu söylüyor. Çevreden gelen kimi olumsuz tepkilere son derece alışık görünen Fatıma'ya neden kamplara gitmediği sorduğumuzda ise yanıt vermiyor.
Vatan caddesinde rastladığımız bir grup dilenci çocuk ise takım halinde çalışanlardan. Mendilleri bitene kadar satış yaptıklarını, sonra dilendiklerini söyleyen çocuklar kuzen ve Gaziantep'ten gelmişler. Hepsi Türkçe biliyor. Sulukule'de kaldıklarını, birkaç aile birlikte yaşadıklarını söyleyen çocukların bir ortak yanı daha var; Hiç biri okula gitmiyor. Hayata merhaba dedikleri topraklardan uzakta yönlendirmelerle el açan okulsuz bu çocuklar hava karardığında evlerine dönüyorlar.
Kah mendil satarak, kah dilenerek sokakları dolduran ve Suriyeli savaş mağduru olduğunu iddia eden dilencilerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Suriyeliler kendilerine olan bakışı olumsuz etkilediği için kendilerinden rahatsız. Dilencilerden şikayet eden esnaf ve halk bir önlem alınmasını isterken, Kızılay ve İstanbul Valiliği boş duran kamplara dikkat çekiyor. Dilenmekte ısrar eden kişiler ise kendileri için tek çarenin bu olduğunu savunuyor.
HABERE YORUM KAT