İstanbul ve Hamburg’da “Gezi”nmek
Murat Kurt, Hamburg’ta yaşanan gelişmeleri Haksöz-Haber için değerlendirdi.
Murat Kurt'un analizi:
Türkiye’de önemli bir kitle Facebook ve Twitter gibi sosyal medyayı takip ediyor. Almanya’da yaşanan son olaylar Türkiye’de daha fazla gündem edinmiş ve Almanya’da ikamet ettiğimden ötürü sosyal medyada sık sık “Hamburg’da neler oluyor?“ sorularına sosyal medya üzerinden cevap vermeye çalışsamda bunun yeterli olmadığını gördüm. Sorular daha çok "Hamburg’da bir 'Gezi' olayı mı yaşanıyor?" bağlamında idi. Alman polisinin sert davranışı ve hak hukuka uymayan uygulamaları geçmiş olaylardan zaten biliniyordu ama nedense hiçbir polis yargılanmıyordu, bu da “Almanya polis devleti mi?“ sorusunu gündeme getiriyordu. Hamburg olaylarının yaşandığı o günlerde Alman polisi elinde çekiç ve bıçak var diye hasta bir insanı vurarak öldürmesi ve bu olayı meşru müdafaa olarak görmesi Bekir Bozdağ’ın bile bir açıklama yapmasına neden oldu. Çünkü Emrah Kara 29 yaşında bir Türk vatandaşı idi.
İlk önce geçen sene yaz aylarında Taksim Gezi Parkında yaşananları Almanya medyasının nasıl aktardığına ve bununla birlikte kamuoyunda nasıl etki bıraktığına değinmek istiyorum. Karşılaştırmanın önemli olduğuna inanıyorum.
Taksim Gezi Parkı olayları Batı’nın “tarafsız“ medyasında
Batı medyası, özellikle Alman medyası, Gezi olaylarını haftalarca gündemden düşürmemiş, canlı yayınlar yapılmış, dergiler özel sayılar çıkarmış, hatta haftalık çıkan Der Spiegel dergisi 20 sayfalık Türkçe yayın yapmış. Hükümet politikalarından memnun olmayan Türkiye “halk“ı yine devletin kesmek istediği ağaç ve doğaya sahip çıkmış hükümetin polisi orantısız güç kullanarak önüne geleni tutuklamış ya da daha kötüsü öldürmeye kadar giden yöntemlerle işkence etmiştir. Alman medyası örgütlü protestoları görmezden gelmiş, hep ”halk“ kelimesini kullanmakta özen göstermiş. Oysa eylemlere TKP, BDSP, Dev-Sol, HKP ve BDP gibi sol ve devrimci örgütler katılmış açtıkları pankartlar, flamalar ve salladıkları bayraklar yokmuş gibi davranan Batı medyası hep “halk“ın ezildiğinden bahsetmiş. Şiddet mağduru örgütsüz “halk“ karşısında tek örgütlü olan “polis ve hükümet“tir konusu işlenmiştir.
Yapılan canlı yayınlarda gazeteciler ikide bir “aşırı gaz var“, “nefes almakta güçlük çekiyorum” deyip yayını yarıda kestiler, görüntüleri hazırlarken kullandıkları malzeme ile insanın dehşete kapılmamasının mümkün olmadığı, bir savaş yaşandığını ve polislerin gösterici avına çıktığını propaganda ederek “barış“ın gelmesini Başbakan Erdoğan’ın gitmesine bağladılar.
Almanya basını için Twitter gibi sosyal medyalar haber kaynağı oluvermiş ve oradan aldıkları haberleri izleyicilerine aktarmışlardır. Atılan bir tweette “30 muhalif avukat tutuklandı“ haberine atlayan bir “bağımsız“ medya organı “Erdoğan eğitim seviyesi yüksek olan herkese düşman“ deyip %50 seçmeni aşağılayabilmiştir. Hayvanlara bile yapılmazmış bu muamele ama bilinçli halk her gün buna maruz kalıyormuş!
Almanya’da yaşayan Türkiyelilerle yapılan röportajda bir genç kadının “ ... Biz yeniden eski Türkiye’mizi istiyoruz, modern, laik demokratik ve herkesin hakkının verildiği bir Türkiye..“ sözlerinin neden verildiğinianlamamak zor değil. Yapılan laiklik vurgusu ile şeriat hukukunun önplana çıktığı ve Erdoğan’ın cumhuriyetin ilkesi olan laikliği kaldırdığı hissine kapılıyor insan. Aman ne oldu böyle Türkiye’ye? Batı medyası her 10 senede bir gerçekleşen darbeleri unutmuş ama yine de darbe varsa ülkede onu da Erdoğan’ın yaptığı ve diktatör gibi hareket ettiğini yaygınlaştırmıştır. “Barışsever“ göstericilerinin kamuya verdikleri zarara hiç değinilmemiş; yüzlerce polis aracının yakıldığı, işyerlerine zarar verildiği, yüzlerce yaralı polisin olduğu takip ettikleri twitter hesaplarında geçmediğinden için olsa gerek.