İstanbul Sözleşmesi' ve 6284 Sayılı Kanun, Müslüman Toplumların Bünyesine Uymuyor!
Bizim sosyal dokumuzu ve bünyemizi bu gibi kanunlar değil, halkımızın aslî inanç değerleri ve dünya görüşü şekillendirir. Ama, ev sağlam olsa bile, evin duvarlarında açılan bir takım ‘fare delikleri’ni zamanında tıkamazsanız, fareler evi istilâ edebilir.
Selahaddin E. Çakırgil'in yazısı:
Geçen Pazartesi günkü ve ‘Ailede yangın Vaaar!’ başlıklı yazıda, Başakşehir’de Siyer Vakfı’nca düzenlenen ‘Aile Konuşuluyor‘ konulu bir toplantıdan aktardıklarım yarıda kalmış ve Bülend Yavuz Bakiler ve Prof . Yûsuf Ziyâ Kavakçı’nın görüşlerine ayrı bir yazıda değineceğimi belirtmiştim. Ama, araya başka yazılar girince bu güne kaldı.
Bu konuyla ilişkili olduğu için, önce şu hususu tekrar hatırlatayım.
Avrupa Birliği (AB)’nin çabalarıyla ve, ‘Kadına baskı ve ayrımcılığa son vermeyi sağlamak’ iddiasıyla 2012 yılında ‘İstanbul Sözleşmesi’ adıyla imzalanan ve ona bağlı olarak çıkarılan 6284 sayılı Kanunun getirdiği uygulamalara ancak 6-7 yıl sonra 2018-19’larda itiraz etmek gereğinin hissedilmesini izah edebilenler var mıdır, bilmiyorum.
Bu biraz, eski Gen. Kur. Başkanları’ndan ve zaman-ı saltanatında rüzgârıyla bile bazılarını korkutan bir em. General’in, ‘Askerlerin de askerî mahkemelerde değil, sivil mahkemelerde yargılanması’na dair, 2009’da kabul edilen bir kanunun ardında ‘F. G’ ve Cemaati’nin olduğu iddiasını, aradan bunca zaman, 11 yıl geçtikten sonra keşfetmesine benzemiyor mu? Bu em. General, eski ‘jakobenist, tepeden inmeci ve militarist devrimci’ ayarlara dönmek hayaliyle, yeni bir siyasî tartışma zemininin açılmasına çalışması, mes’elelerin künhüne geç bir intikal mi, yoksa bir siyasî oyun kurmak çabası mıdır? Herkes bunun cevabını kendi bakış açısına göre versin.