İstabul Ağlıyor Sen Ağlıyorsun
ISLAN ve DİRİL
“Şimdi anlat bakalım zavallı, bu ilahi hayali anlatabilmek için kifayetsiz sözcüklerinle günaha gir! İstanbul’u anlatmaya kim cüret edebilir ki?”
–Edmondo de Amicis
İstanbul yağmurla uyudu, yağmurla açtı gözlerini. Son haftalarda hiç gözyaşı dökmemişti oysa. Kendisine sevgiyle bağlı her evladı yağmurla arınmasını, sokaklarından tozunun kalkmasını, kuruyan çiçeğinin suya kanmasını, “bereket, rahmet” nidalarıyla hayırlara yorsa da paradoksal bir durum yaşar, gelgitlerde sürünür aklı. Kaçınılmazdır. “Rahmet” der sevinir, yağmur sesi huzur verir ama nedense insanın omuzlarına bir dinginlik, nedensiz amansız bir hüzün bindiriverir.
İstanbul gözyaşı dökmektedir. Onun akıttığı yaşlardan kendini sorumlu gören halkı mahzunlaşır. İşe, eşe, okula yetişme gayretiyle sarıldığı şemsiyesinin aralığından şehre bir göz kırpıverir. Sen hiç ağlama der. Ağlamana dayanamam, sen ağladıkça kanar yüreğim. Yağmurun dinmesini beklerken saklandığı bir tentenin altında ilk kez gördüğü, birkaç dakikalığına kader ortaklığı yaptığı insanların bakışlarıyla aynıdır bakışları. Ağlayan bir dostun yol açtığı moral bozukluğu sinmiştir silüetlere. Yağmur sesi, resetler hayatı. O anlarda dalar bakışlar; uçsuz bucaksız bilinmez bir yerlere gidiverir, ama boştur. İnsanın bu hali gayet hoş ama içerik ne yazık ki içi doldurulmamış cümle yığınları gibidir, boştur. Dalar, hüzünlenir ve dinen yağmurla kaldığı yerden kendini kandırmaya devam ediverir.
Dur! Bir Nefes Al…
Hayat gerçekten boştur oysa. Aniden bastıran yağmur ona sunulan bir fırsattır. Geç şu kenara ve hatan nerede düşün diyen bir öğretmen edasıyla sana bir fırsat verir. Karşıdan karşıya geçemez, o otobüse yetişemezsin. O yağmurun altında öylece beklerken, sana sunulan o fırsatı neden, neden, neden değerlendiremezsin? Dokunacağın mesafede sana yakındır evrenin şifresi. Dalan gözlerinle o gerçeği bertaraf edersin. Her zaman uyanıksındır oysa, o an neden uyku moduna geçiverirsin? İstanbul boşuna ağlamaz, bir hikmeti vardır elbet, sana bir öğüttür akan her bir gözyaşı.
Dur, bir nefes al demektedir. Üç öğün, yedi posta verdiği rızık gibi elzem bir anaçlık peşindedir. Ama sen istemezsin. Düşünmek, sorgulamak yasaklanmıştır sana. Çalış, didin ama lütfen soru sorma terbiyesiyle yetiştirilmişsindir. Uslu olmaya akıl değil sessizlik anlamı yüklenmiştir çocukluğunda.
Üzgünüm ama ebeveynin çok büyük bir yanlış yaptı. Her soruna azarla yanıt bulman seni aptallaştırdı. Koyun gibi güdülen birey olarak sisteme entegre edildin. Çünkü sistem soru işareti sevmezdi. Tahta silgilerle sildi soru işaretini tebeşir tozuna aldırmadan hoyratça.
Soru işareti talebim ağır geldi, kabul, bari tek de olsa bir tırnak açıver; bir ünlem doğur üretmeye aç organların izninle hayat bulsun. Paslanan zihin koridorlarından zamanlı zamansız bir ünlem geçir.
Yosunlaşmış Zihinlere Çam Yeşili Müjdesi!
Hadi, karar ver! Ve eylem moduna geçsin bedenin. Zihnin bu sonbaharda filizlensin, bahara kadar çiçek tomurcukları açıversin. Yeknesak hayatında bir reform yap da, öğretilmiş her yanlış dayatmaya isyanın, debisi yüksek tiz bir sese dönüşsün. Çığlık atamıyorsan bari bir ses ver. Yaradan oralarda bir yerde nefes aldığını bilsin. Çık dışarı istersen yağmurun altında ıslan, yüzüne vuran her bir damla tokat etkisiyle çıkarsın seni yıllara meydan okuyan küflenmiş şoklarından. Islan! Üzerinden akan sulara karışsın tekdüzeliği hayatının. Repliklerine kadar öğretilmiş bir bilgiden ibaret hayatından sıyrıl ve diril. Göğe doğru uzattığın yumruğunla aklına gelen ilk sloganı devir. Sana aitliğiyle içinde bir yerlerde ayrı devrim tesiri yapacak yepyeni bir slogan edin. Üşütmekten korkma bu gece, ıslan ve daha fazla diril. Eve döndüğünde öyle uyanmış ol ki, giysilerini ve saçını kuruturken rutubetli düşünce sistemini de evir.
Hatırla! Senden ümidi kesmeyen en yakının O! Son şansındır bu kim bilir? Bari bu yağmurla yıkan, arın ve diril. Uyan karanlık uykundan, işe güce, mala mülke değil uyanmana sevin. Eş, dost, komşu değil Yaratanınca sevil.
HABER7
YAZIYA YORUM KAT