İsrail'le ilişkinin zorluğu
AK Parti kadroları, "Milli Görüş" zemininden geliyor, evet.
"O gömleği çıkarttık" demelerine rağmen, "İslami" duyarlılıklarından ve o duyarlılığın Ortadoğu'ya ilişkin hassasiyetlerinden vazgeçtikleri söylenemez, evet.
Ama yine AK Parti kadroları, yola dış politikada eski yol arkadaşlarına göre kısmi revizyonlar yaparak çıktı.
Bunun başında, ABD ve İsrail konusunda, "reel politik" diye tanımladıkları, bölgede ABD çıkarlarının ve İsrail'in mevcudiyetinin kabulü vardı. Bunu da, peşin retlerle değil, bu kabul içinde, Türkiye için en iyiyi bulmak çerçevesinde değerlendirdiler.
Böyle bir resmi açıklama tabii ki yok, bu sadece benim okumam.
Ve bu kabul, tabii ki her şeyi kabul anlamına gelmiyor.
AK Parti, içeride yerleşik hale geldikçe ve dışarıda stratejik derinlik kazandıkça, bu rezervlerin çoğaldığını ve daha belirgin hale geldiğini söylemek mümkün.
Şu anda AK Parti'nin belirlediği dış politikada şu söylem geçerli:
-Bu coğrafya, bizim coğrafyamız. Bizim bu coğrafya ile çok derin alakalarımız var. Ve bu coğrafyayı herkesten iyi biz biliriz. Onun için bu coğrafyada atılacak her adımda sözümüz olmalı.
Türkiye bunu, Amerika dahil, bütün platformlarda seslendiriyor ve bu ses boşlukta kalmıyor.
İsrail'e gelince...
Türkiye'nin şu andaki dış politika mimarları, İsrail'i de, onun global uzantılarını da dikkate almamazlık etmiyor.
Ama...
Bazı durumlar söz konusu olduğunda "One minute" demekten de geri kalmıyor.
Çünkü Türkiye, "İsrail realitesini kabul etme"nin, İslam coğrafyasında kendisine bedel ödetmesini de istemiyor.
Türkiye belki bunu, Amerika'ya söylüyor.
Yani "Eğer diyor, İslam coğrafyasında sağlıklı ilişki kurmak istiyorsan, İsrail'in günahlarına ortak olmamalısın."
Bunu gerçekten diyor mu, bilmiyorum ama en azından vücut dili ile bunu söylediğine muhakkak nazarıyla bakıyorum.
İsrail'in, bu coğrafyada, altına giren herkesin belini bükecek ve onu günahlara bulayacak bagajları var. (Bunu görmek isteyen Mahmud Abbas'ın ve Hüsnü Mübarek'in pozisyonlarına baksın.)
Belki İsrail'in taa kuruluşundan bu yana, bölgedeki ters konumundan yola çıkılabilir. Ama onu değiştirecek güç, şu anda kimsede görülmüyor.
Bu durumda, yeni günahlar işlenmesine mani olmak ve en azından bu günahlara ortak olmamak söz konusu olabilir.
Türkiye, net olarak iki konuda, kendine özgü tavır içinde duruyor:
1- Filistin'e yönelik vahşete son.
2- İsrail'in nükleer silahına dikkat!
Aslında her iki konudaki tavır da, küresel bir mutabakattan yola çıkıyor. Onun için Türkiye, son derece haklı bir noktada duruyor.
Filistin'in toprakları işgal edilmiş. Ve işgalci güç, uluslararası hukuka aykırı olarak bir yandan "Yahudi yerleşimciler"le işgali derinleştiriyor, diğer yandan yerli Filistin halkına hayatı zindan ediyor. Yüz binlerce insan yerinden yurdundan edilmiş ve yerinde kalanlar da her türlü vahşete maruz kalmış.
Dünya bu vahşeti, Filistinli direniş örgütlerinin kimi zaman şiddete varan eylemlerini öne çıkararak görmezden gelmiş.
Türkiye, son dönemde bu oyuna gelmiyor. Üstelik bunu, Filistinliler'in acısını yüreğinde hisseden bir ülke olarak, dünyanın gözünün içine sokmak için ne mümkünse yapıyor. Tayyip Erdoğan'ın Davos isyanı, bu isyandır. Pozisyon netleşmiştir.
İkinci konu, nükleer gerilimle ilgilidir.
Burada işin içine Amerika da katılmaktadır. Ama Amerika'nın tavrında bile İsrail'in rengi vardır.
Konu: İran'ın nükleer çalışmaları...
İran ile Amerika arasında, taa İslam devriminden bu yana süren bir mücadele vardır.
Bu mücadelenin son merhalesinde "nükleer gerilim" öne çıkmıştır.
Amerika-İsrail ekseni, nükleer silah konusundaki uluslararası mutabakatı, İran'ı dize getirmek için kullanma yolunu seçmiştir.
Bu noktada Türkiye de kullanılmak istenmiştir.
Ve Türkiye, Irak'ı çökerten ve Türkiye'ye de ağır bedel ödeten bu oyuna gelmemiştir.
Başbakan, defalarca dünya kamuoyu önüne bir iki yüzlülüğü getirmiştir:
-İran'ın bilimsel anlamda nükleer çalışmalarını bir hak olarak telakki ediyoruz. Nükleer silahlanmasına biz de karşıyız. Ama şayet iki yüzlü davranılmayacaksa, İsrail'in elindeki nükleer silahlar da gündeme gelmelidir.
Evet, bu kadar açık ve berrak bir tavır.
Türkiye, dünyanın aklına hitap ediyor. Kimse kıvıramaz. Kimse, "antisemitizm" vs. demagojisine sığınamaz.
Amerika ya da İsrail, hem Filistin'in hakları hem de nükleer gerilim konusunda Türkiye'nin benimsediği tavra yönelmek zorundadır.
Ötesi, Ortadoğu'ya yönelik, ikinci veya bilmem kaçıncı cinayet olur.
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT