İsrail’le İlişkiler Nereye!
Basın, olayı ikinci “one minute” vakası gibi gördü. Aslında Ankara’nın “barış rotası”nda bir değişiklik yok. Yani İsrail’le karşı bir politika yok ortada..
Aksine, İsrail’in haksız politikalarına karşı tavır koyarak bölge barışına, komşu ülkelerle diyalog ve işbirliğini geliştirmeye çalışıyor..
Yani Türkiye, herkesle ilişkilerini düzeltir ve geliştirirken, İsrail’e karşı bunun aksini yapmıyor..
Yaptığı şu: İsrail, Filistin Halkına, Gazze’ye, daha da önemlisi Mescidi Aksa’ya karşı saldırgan politikalarını sürdürürken; Ankara, İsrail askerlerinin Türk hava sahasında ve askeri üslerinde tatbikat yapmasına izin veremezdi.. İsrail’in bu eğitim uçuşları savunma amaçlı olmaktan çıkmış, saldırgan bir hal almıştı..
Biliyorsunuz, daha önce İsrail uçakları Suriye’ye saldırmış ve daha sonra Türkiye hava sahasından geçerek tekrar geldiği yere dönmüştü.. Dönerken de yedek petrol tankını Türkiye üzerinde bırakmıştı..
İsrail’in açık bir şekilde Suriye ve İran’ı tehdit ettiği biliniyor.. Türkiye, komşularına yönelik bir saldırının tramplen tahtası olamaz.. Bu, Türkiye’nin barış politikalarına aykırı bir tutum olur..
Türkiye’nin komşu, dost, kardeş halklarına karşı, Türkiye sahasından başka ülkelerin saldırısına kapı aralamak doğru, akıllı, gerçekçi bir politika olamazdı..
Böyle bir şey için Erdoğan ve Davudoğlu’nun aklından, zekasından, dürüstlüğünden şüphe etmek gerekirdi.. İsrail’in istediği, Türk politikacıların, kendisi için siyasi gelecekleri ve kariyerlerini feda etmesidir.. Bir bakıma seçim öncesi siyasi bir harakiri talebidir..
Türk ordusu İsrail’in muhafız birliği değildir.. Türkiye toprağı da İsrail’in eğitim sahası, ya da sıçrama tahtası değil. Birilerinin Türkiye’yi, geçmişte olduğu gibi, “ucuz asker deposu” gibi görmekten vazgeçmesi gerek.. “Hayır!” diyebilen bir Türkiye var artık..
Evet! BM’ye, İran’ın Nükleer santrallarına karşı gösterdiği hassasiyeti, İsrail’in Nükleer silahlarına karşı göstermemesinin sebebini sormak lazım.. Eğer İran’ın İsrail’i tehdidinden söz ediyorsanız, İsrail’in İran’ı tehdidini de görmeniz gerekir..
Bunları söylemek, yazmak Antisemitizm değildir.. Esasen Antisemitizm sorun olmaktan çıktığı gün Siyonizm sorunu da biter.. Siyonizm bölgenin ve dünyanın başına bela olduğu gibi aslında Musevilerin de başına beladır.. İsrail denilen siyasi organizasyon, din adına, siyasi bir ideolojiyi, dinmiş gibi kendi halkına dayatmak sureti ile aslında mevcut Musevi geleneğine de ihanet etmektedir..
Türkiye’nin İsrail’le ortak tatbikat konusundaki isteksizliği karşısında batılı ülkelerin tavrı, aslında bir gerçeğin daha çıplak bir şekilde ortaya çıkmasına sebeb olmuştur. O da batılıların çifte standardları ve Siyonizmin, İsrail’le sınırlı bir ideoloji olmasının ötesinde, bugünki İsrail ve Siyonist hareketin, batının Ortadoğu’daki sıçrama tahtası ve Truva atı olduğu gerçeği.
Bu konu, aslında görünen batılı hükümetler ve kamuoyu ile ilgili bir konu olmasının ötesinde, batıdaki derin devlet ve bunun uzantısı sivil toplum ve Medianın kirli, karanlık ve kanlı yüzünün deşifre edilmesi ile de ilgilidir..
Bu karanlık, kanlı ve derin ilişkiler deşifre oldukça, bu hareketler kendi muhalefeti, kendi kamuoyu ve uluslararası topluluklar tarafından da takibe alınacak ve global bir öfke çığ gibi bu oluşumların üzerine yürüyecektir..
Sömürü düzeni, Mafia ilişkileri, terör örgütleri aslında, birtakım sömürücü güçlerin arka bahçelerinde besleyip, günü geldiğinde, tavşana kaç, tazıya tut demek için sokağa saldıkları unsurlardır..
Yunanlılar İzmir’e nasıl çıktılarsa, Yahudiler Filistin’e öyle geldiler.. Hitler’in katliamının arkasındaki ana saik, Yahudileri Filistin topraklarına kaçırmak için bir vesile olarak kullanılmış olamaz mı mesela?
İsrail’i, Musevilerin ve bölge devletlerinin başına bela eden İngiltere’dir.. Bu yapının bugünki koruyucusu ise ABD’dir..
Gelinen noktada ABD ve İngiltere’nin ve tabii ardından AB’nin bu planın yanlış bir senaryodan kaynaklandığını itiraf etmeleri ve BM’yi bir yanlış uğruna daha fazla kullanmaktan vazgeçmeleri gerekir..
Bölge devletlerinin halklarına dayatılan resmi ideolojiler nasıl çöktü ise, Siyonizm de öyle çökecektir.. Tarih içinde Müslümanlar, diğer halklar ve inanç toplulukları için olduğu gibi, Musevi inancının ve bu inanca sahip İsrailoğullarının mal, can, namus, akıl, inanç ve nesil emniyetlerinin güvencesi olmuştur..
İsrail’i Müslümanların başına bela ederek aslında bölgede barış ve istikrar sabote edilirken, tırmanan öfkenin karşısında Museviler büyük bir tehdit ve manevi baskı, izolasyona muhatap edilmişlerdir.. İsrail uzlaşmaz, saldırgan politikaları ile aslında sürekli olarak kendi cehennemine sırtında odun taşımaya devam etmektedir..
İsrail’in engellenmesi, Museviler için bir umut ve kurtuluş vesilesi olacaktır.. Ve bu gerçek, Yahudi Diasporasında ve İsrail’de her gün biraz daha büyüyen bir kanaata dönüşmektedir..
Siyonizm fikri ortaya atıldığında, Yahudilerin yüzde 10’u bile bu projeye inanmıyordu.. Bugün bu sarkaç giderek İsrail’in aleyhine gelişmektedir. İsrail’in Siyonist politikaları, Musevileri dinlerinden, kendi tarih ve geleneklerinden uzaklaştırarak sekülarize etmiştir.. Siyonizmin ilk kurbanları sadece Filistinliler değil, Filistin halkı ile birlikte kendi çocuklarıdır..
İsrail’in, Müslümanlara ve Musevilere yönelik görünen ve görünmeyen zulmünü sonlandırmak için birilerinin çıkıp, İsrail’e “One Minute” demesi gerekiyordu. O kişi, Erdoğan olmuştur.. Bu girişim, sadece İslâm dünyası ve Filistin halkı için, bölge barışı için değil, Museviler ve dünya barışı açısından da ciddi bir umuttur..
Bu girişim adaletten, barıştan, özgürlüklerden, insan haklarından, hukuk devletinden, katılımcı, çoğulcu ve şeffaf bir yönetim arayışından yana yeni bir AÇILIM’dır. Ankara’nın bu girişimi, doğru anlatılır ve anlaşılırsa, zaman içinde İsrail’deki savaş karşıtları ve barışseverleri için de bir umut olabilir.
Selâm ve dua ile..
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT