İsrail'in yanılgısı
Türkiye'nin hep İsrail'in yanında yer aldığını ve ilişkilerdeki gerilimin AK Parti iktidarından kaynaklandığını düşünenler yanılgı içinde.
Evet, Türkiye'nin, İsrail'i ilk tanıyan Müslüman ülke olduğu doğru. Ama o günden beri ilişkileri her zaman inişli çıkışlı.
Laikliğinden şüphe edilmeyen partilerin iktidar olduğu günlerde ilişkilerde gerilim yaşandığı gibi, İslamî eğilimli partilerin iktidarında ilişkilerin normal seyrettiğini de gördük. Dolayısıyla Türkiye'den ayrılmak zorunda kalan İsrail Büyükelçisi Gaby Levi'nin, ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey tarafından Ekim 2009'da Washington'a gönderdiği kriptoda yer alan değerlendirmesi gerçeği yansıtmıyor. O belgede Levi'nin ilişkilerdeki bozulmayı Erdoğan'ın dindar kimliğine bağladığı görülüyor.
Bu yaklaşım doğru ise iktidara geldiği günden bu yana Erdoğan'ın İsrail ile normal ilişkiler sürdürmesini ve hatta İsrail'in Gazze saldırısı öncesine kadar bu ülke ile Suriye'nin arasını bulmak için olağanüstü gayret sarf etmesini nasıl izah edeceğiz?
Ayrıca sorunun kaynağı, Erdoğan'ın dinî inançları ise önceki hükümetin başbakanı sosyal demokrat Bülent Ecevit'in, Nisan 2002'de işgal altındaki topraklarda yaptığı operasyonlar yüzünden İsrail'i soykırımı uygulamakla suçlamasına ne diyeceğiz?
Üstelik ilişkilerdeki gel-gitler Ecevit dönemiyle de sınırlı değil. 1967'de merkez sağ kimliğiyle bilinen Demirel liderliğindeki Adalet Partisi iktidarda iken Doğu Kudüs işgal edilip Mescid-i Aksa'ya İsrail bayrağı çekilince, ilk ve en sert tepkiyi Türkiye'nin Kudüs başkonsolosu vermişti: "Bu bayrak burada inmezse Türkiye İsrail ilişkilerini bütünüyle gözden geçirecektir." İsrail, 1980'de Kudüs'ü başkent ilan ettiğinde de diplomatik ilişkiler maslahatgüzar düzeyine indirilmiş; bu durum İsrail ile Filistin barış görüşmelerinin başlayacağı 1990'lara kadar sürmüştü.
Esasında Türkler ile İsrail veya Yahudiler arasındaki ilişkiler, İsrail-Arap veya Hıristiyan-Yahudi ilişkilerine göre çok daha komplekssiz ve normal ilişkiler. Zira tarihimizde ne savaş meydanında Yahudiler eliyle yaşanmış bir hezimet ne de holokost türü bir olay var. Aksine Türkler tarihe baktığında, İspanya'da soykırımdan kaçan 200 binden fazla Yahudi'ye dünyada kucak açan tek milletin kendisi olduğunu görüyor. Cumhuriyet dönemindeki kısa süre hariç, tarih boyunca Yahudilerin en sorunsuz yaşadığı ülkelerden biri olmuş ülkemiz.
Bu arka plana bakıldığında dikkat çeken en önemli iki nokta, ilişkilerin Filistin'le ilgili gelişmelere çok bağlı olduğu ve tarafların pragmatik bakışlarının oynadığı rol. Nitekim Türkiye'deki dönüşümü anlayan ender isimlerden biri olan İsrail'in eski Büyükelçisi Alon Liel, ilişkilerin düzelmesinin büyük oranda Filistin'e bağlı olduğunu, ancak İsrail kamuoyunun bunu anlamadığını düşünüyor. Cihan Haber Ajansı muhabiri İbrahim Varlık'a kapsamlı bir röportaj veren Liel, Erdoğan'ın Suriye konusunda "mükemmel iş yaptığı"; Türkiye'nin Ortadoğu için iyi bir model olduğu görüşünde. Liel, Ergenekon davası ve ordunun siyasî gücünü kaybetmesinin ilişkilerin bozulmasında etkisi olduğu kanaatinde.
Aslında Türkiye'nin 1990'larda İsrail'e yakınlaşmasında; Filistin barış sürecinin etkisi olduğu gibi, Ankara'nın pragmatik ihtiyaçları da rol oynadı. Güney komşularının PKK'ya verdiği destekle başa çıkmaya çalışan Türkiye, 1995'te Suriye ile Yunanistan askerî eğitim anlaşması imzalayınca, bunu dengelemek için İsrail'le benzer anlaşmalar imzalamıştı. Hem Washington'daki Rum ve Ermeni lobilerini dengelemek hem de terörle mücadelede kullanacağı mühimmatı elde etmek için İsrail kritikti.
Ancak 2000'de Ariel Şaron'un iktidar döneminde Aksa İntifadası'nın başlaması, ilişkilerin bir bacağını zayıflattı. Daha sonra Gazze ve Lübnan'a yapılan saldırılar ise bu bacağı kırdı. Suriye ile ilişkilerin normalleştirilmesi; Öcalan'ın yakalanmasıyla başlayan ateşkes ve AK Parti iktidarıyla güçlenen komşularla barış ve demokratik dönüşüm süreci ilişkilerin pragmatik bacağını da olumsuz etkiledi. Alon Liel'in dediği gibi, ilişkilerden umudu kesen İsraillilerin çoğu bunlara kafa yormuyor, ama bu arka planı görmeden ilişkilerin geldiği noktayı anlamak zor. Veya Gaby Levi gibi yanlış anlamak çok muhtemel.
Bugünlerde Türkiye'nin ABD ile ilişkilerinin adeta İsrail'den bağımsızcasına iyi seyrediyor olması ise çok yeni bir gelişme. İsrail'den beklenen Heronlar yerine ABD'nin Predator verecek olması; liderler arasındaki üst düzey diyalog; Washington'ın Akdeniz'deki gaz tartışmasında Türk tezine desteği bunun göstergesi. Bu yeni durum, şayet Obama'nın şahsına bağlı değil, örneğin Cumhuriyetçi bir yönetimle de sürecek ise gerçekten diplomatik bir mucize.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT