İsrail’in tufasına düşmek
27 Ocak 2023 günü Kudüs’ün doğusunda bulunan yasa dışı Neve Yakov Yahudi yerleşim biriminde, 21 yaşındaki Şuafatlı Hayri Alkam, Cenin Katliamına misilleme olarak bir saldırı gerçekleştirmiş ve 10 yasa dışı yerleşimci hayatını kaybetmişti. Çok çarpıcı, etkileyici bir eylemdi bu. Filistin’in işgal altındaki topraklarında, oldukça güvenlikli bir bölgede gerçekleşen saldırı esnasında kadınların Alkam’dan kendilerine dokunmamasını istedikleri, direnişçinin de “biz kadınları öldürmeyiz” dediği bile basına yansıyordu.
Kudüs saldırısının hemen ardından işgalci İsrail’in emniyet müdürlüğünden yapılan açıklamada olayın bir sinagogda ve insanlar ibadet halindeyken gerçekleştiği bilgisi servis edildi. Dış İşleri Bakanlığı’mız “Kudüs’te yapılan saldırı sonucu hayatını kaybeden sivillere taziyelerimizi bildiriyor, İsrail’den tansiyonu yükseltici adımlar atmamasını istiyoruz.” gibi yüzeysel bir açıklama yapmak yerine ileri ve sert bir mesaj yayınladı: “Kudüs’te 27 Ocak akşamı bir sinagoga düzenlenen ve çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısını kınıyoruz. Son dönemde bölgede artış gösteren saldırıların yeni bir şiddet sarmalına dönüşmesinden endişe duyuyor, tüm tarafları itidale ve bu tür olayların durdurulması için gerekli önlemleri almaya çağırıyoruz. Saldırıda hayatını kaybedenlerin aileleri ile İsrail Hükümeti ve halkına taziyelerimizi sunuyor, yaralananlara acil şifalar diliyoruz.” 31 no’lu bildirinin başlığı bile “Kudüs’te Bir Sinagoga Düzenlenen Saldırı Hk.” idi. Beyaz Saray Sözcüsü Karine Jean-Pierre, yazılı açıklamasında, "Bu akşam Kudüs'teki bir sinagogda meydana gelen menfur terör saldırısını şiddetle kınıyor ve en az 8 masumun öldürüldüğü can kayıplarının şok ve üzüntüsünü yaşıyoruz." ifadesi kullanıldı. Beyaz Saray ile Türkiye Dış İşleri Filistin’deki işgal karşıtı bir saldırı için aynı cümleleri kuruyordu ne yazık ki.
“Sinagog saldırısı” olarak son dakika haberi şeklinde servis edilen eylemde, olay yeri fotoğrafları dış mekânlar ve duraklar idi; herhangi bir ibadet mekânından yansıyan kare yoktu. Bir süre sonra işgalci İsrail’in güvenlik birimlerince yan yana uzanmış üzerleri örtülü ceset fotoğrafları servis edildi. Dikkatlice bakıldığında bu fotoğrafların 2022 yılının Nisan ayında işgal altındaki Meron yerleşiminde, Lag BaOmer bayramı kutlamalarında yaşanan izdiham nedeniyle ölen 45 kişiye ait olduğu anlaşılabiliyordu. Küçük bir araştırmayla aynı fotoğrafların sosyal medyada çok daha önce gezdiği de görülebilecekti. Türkiye, “fake” fotoğraf işlerine oldukça alışık olmasına rağmen işgalci İsrail’in tufasına gelmiş ve algı operasyonuna malzeme olacak bir açıklama yapmıştı. Saldırı Sinagog’da yapılmamıştı. Direniş, Sinagog haberlerini yalanlamış ama karşılık bulamamıştı. Büyük bir feda eylemi, manipülatif algı operasyonlarına kurban ediliyordu.
Dış İşleri Bakanlığımızın yaptığı talihsiz açıklama Filistinli Müslümanları çok üzdü. İşgal altında hemen her gün şehit veren, evleri yıkılan adeta boğazları sıkılan insanların kendilerini savunma hakları elbette olacaktı. Bu eylemi “terör” olarak görmek ve bir ibadethanede yapıldığını söylemek yanlış bir iletişim diliydi. Tamamı silah taşıyabilen ve en ufak risk durumunda öldürme yetkisi olan işgalci yerleşimcilerin askerlerden hiçbir farkı yokken Filistin direnişi kadınları ve çocukları asla hedef almıyor. Böylesine bir direnişin eylemlerine “terör” yaftasında bulunmak talihsiz ve acı bir tercihtir.
Olaydan bir hafta sonra (2 Şubat 2023) işgalci İsrail polisi, görgü tanıklarının medyaya yansıyan ve olayın Sinagog’da olmadığını ayan beyan ortaya koyan ifadelerin sosyal medyada paylaşılması nedeniyle, 27 Ocak’ta yaptıkları açıklamayı revize ederek "sinagogda düzenlenen saldırı" başlığı yerine, "sinagogun dışında sokaktan geçenlere düzenlenen saldırı" ifadesi kullanıldı. Böylece işgalcinin ilk açıklamasına itibar eden tüm devletlerin açıklamaları boşa düştü ve İsrail’in propagandasına alet oldukları ayan beyan ortaya çıktı.
Filistin’de ibadethanelere saldırma davranışı Müslümanların değil, Yahudilerin tercih ettiği bir yöntemdir. 25 Şubat 1994’te El-Halil’deki Harem-i İbrahim’e sabah namazı esnasında Yahudi doktor Baruch Goldstein’ın otomatik tüfekle onlarca Müslümanı şehit etmesinden tutun Kıble Mescidi’ne dönük saldırılara kadar tüm ibadethanelerdeki şiddet olayları işgalciler tarafından yapıldı. Bugün Kıble Mescidi’ne gittiğinizde tavandaki patlayan camların aynen durduğunu, kırılan kapıların yara bere izlerinin fark edilebileceğini göreceksiniz. Mescid-i Aksâ Külliyesi, hemen her gün işgalciler tarafından taciz edilmektedir. Filistin’de sadece Müslümanlar değil Hıristiyanlar da Yahudi şiddetinden dolayı mağdurlardır. Perşembe günü (2 Şubat 2023) Kudüs'ün Eski Şehir bölgesinde Hristiyanlık için kutsal Çile Yolu'nun (Via Dolorasa) ikinci durağında bulunan, Hazreti İsa'nın cezalandırıldığına inanılan Kırbaçlama Kilisesi’ne fanatik bir Yahudi çekiçle heykellere saldırırken yakalanmadı mı?
İşgalci İsrail’in bir devlet projesi olarak el-Aksâ Külliyesi’nin altını durmaksızın oyması, tüneller kazıp ibadethaneler oluşturması bir devlet politikası değil midir? İşgal rejimi el-Aksâ’yı yıkıp yerine Süleyman Mabedi yapmak istediğini beyan etmiyor mu? İşgal altındaki topraklarda açılan Yahudi mağazalarında el-Aksâ yerine Süleyman Mabedi’nin olduğu resimler satılmıyor mu? Bugün Filistin’de ibadethaneleri alenen hedef alan işgalcinin, Filistinlileri sinagoga saldırıyor gibi göstererek kendini aklamaya çalıştığı da rahatlıkla söylenebilir. Ne yazık ki Dış İşleri Bakanlığı’mız da bu tufaya düşmüş ve 27 Ocak’ta talihsiz bir açıklama yapmıştır. Defalarca yalan ve manipülatif haberler servis eden, kendilerinin vurduğu Şirin Ebu Akile’yi bile Filistinlilere mal etmeye çalışan işgalci İsrail’in açıklamalarını referans alıp Filistinlileri incitecek açıklama yapan Dış İşleri bürokratlarının savunmalarının alınması gerekmekte olup; yaşanan iletişim hatalarının ders kitaplarına konu olması gerekir.
YAZIYA YORUM KAT